‘8 Saniye’, Almanya’da yaşayan Esra İnal’ın gerçek hikâyesini anlatıyor. Ömer Faruk Sorak imzalı filmde, İnal’ın rüyalarıyla yaşadıkları arasında kaldığı hikâye anlatılıyor. Senaryosunu kaleme aldığı filmde başrol oyuncusu olan İnal, “Sanki hikâyenin benimle hiç alakası yokmuş gibi.” diyor.
‘Yaşadıklarımı anlatsam film olur' cümlesini işitmişliğimiz çoktur. Herkese göre kendi hayatı film tadında, kitaplara konu olacak kıvamdadır. Milyarlarca insanın ömrünü tamamladığı dünyada bazı hikâyeler diğerlerinin önüne geçer, senaryoya dökülür ve beyazperdeye taşınır. Onlardan biri de Esra İnal'ın rüyalarıyla yaşadıkları arasında kaldığı hikâye... Ömer Faruk Sorak imzalı ‘8 Saniye’ filmine konu oldu, 27 Şubat'ta sinemaseverlerle buluştu. İnal, senaryosunu kaleme aldığı hayatının filminde başrol oyuncusu aynı zamanda. Hataylı bir ailenin Almanya'da doğup büyüyen küçük kızı İnal, “Bir yarım Alman diğer yarım Türk.” ifadeleriyle kendini anlatıyor. Meksika'dan Endonezya'ya, Avusturya'dan Kostarika'ya, Amerika'dan Tayland'a dünyanın birçok ülkesinde seminerler veren İnal, ziyaretleri sırasında iki kültürü de özlediğini söylüyor. İnal, “Bizim kaderimiz bu. Aile bağlarımdan dolayı Türk kültürümü taşıyorum. İstediğim kadar o ilişkim kesilsin döndüğüm an Türk olurum. Alman arkadaşımın yanında oturduğumda da Alman hissediyorlar beni.” diyor.
Filmi üç kez oynadım
Filmin yolculuğu İpek Sorak'ın ona attığı e-maille başlamış. Hikâyesini duyduğunu, benzer bir hikâye üzerine çalıştıklarını ve tanışmak istediğini yazmış. İnal, maile dönüş yapmayınca Sorak, bu kez aramış. Türkçesinin iyi olmadığını söyleyip geçiştirmek istemiş İnal. Soral bir sonraki telefonunda Berlin'de olduğunu, görüşmek istediğini söylemiş. Böylece filmin ilk buluşması gerçekleşmiş. Ömer Faruk-İpek Sorak çiftini konsere davet eden İnal, ikiliyi konser boyunca gözlemlemiş. Yorumu ise ‘Benim gibi insanlar' olmuş. Bir sonraki gün öğlen 11'de başlayan buluşma gece 12'ye kadar sürmüş. İnal, çocukluğunda başlayan rüyalarla yolculuğunu anlatmış. Ömer Faruk Sorak'ın tepkisi, “Bunun filmini yapacağız, senin hikâyen ve sen oynayacaksın.” olmuş. Fazla düşünmeden teklifi kabul eden İnal, İstanbul'un yolunu tutmuş. Yaklaşık üç yıl süren maratonun ardından filmi ilk kez galada seyretmiş. İnal, filmin Almanca ve Türkçe dublajını da yaptığı için filmi üç kez oynadığını söylüyor.
Sözlük alıp Türkçe çalıştım
Türkiye'ye ilk geldiğinde dil sebebiyle zorlandığını anlatan İnal, “Sözlük ve kitap alıp, oturup Türkçe çalıştım. Çünkü kendimi doğru anlatmalıydım.” diyor. Çocukluğunda ana vatanına sık sık gidimediğini söylüyor: “Şimdi isterim ki Berlin'de küçük bir evim olsun. Burada bir evim olsun. Hem burada hem orada çalışayım. Yıllardır bunu istiyordum. O kadar uzaklaştık ki.”
Kitap için hazırlanıyor
Hayatını oynarken neler hissettiği sorusuna Esra İnal, “Sanki hikâyenin benimle hiç alakası yokmuş gibi.” cevabını veriyor. Oyunculukla ilgili planlarının olabileceğini belirten İnal, şöyle devam ediyor: “Oynarken zorluk çekmiyorum, o duygulara girebiliyorum. İnsan karşısına çıkmaya alışkınım. Tek endişem; teknik olduğu zaman aynı duyguyu tutturabilecek miyim sorusuydu. Mesela ağlıyordum, bir yandan da çabuk şu kamerayı yerine oturtturun gözyaşlarım bitiyor, kalmadı artık diye bağırıyordum.” Kitap projesine hazırlanan İnal, ikinci senaryosuna da başlamış. Almanya'da yayıneviyle görüşmelerin sürdüğünü dile getiren İnal, “Formül düşünülüyor, kişisel gelişim mi yoksa hikâyelerin anlatıldığı bir kitap mı olsun diye.” diyor.
8 Saniye, ilk seminerimin ismi
İşini kaybettiği ve zorlukların üst üste geldiği bir dönemde İnal'ın hayatını değiştiren anlardan biri gerçekleşmiş. Annesinin yatağında dinlenirken kitap fark ettiğini anlatan İnal, şöyle devam ediyor: “Kocaman bir güneş resmi ve altında ‘Bir güneş yılı 255 milyon. Bir güneş yılına göre ortalama insan hayatı 8 saniye sürüyor.’ notu. Hayatın sorunlarının kafaya takmayacak kadar kısa olduğunu düşündüm. Arkadaşımı aradım. ‘Elimizde ne kadar para var, hepsini bu işe yatırıyoruz ve bu semineri yapıyoruz.' 8 Saniye verdiğim ilk seminerin ismi. 55 kişi katılmıştı.”
Babam herkesin babası
Evin en küçüğü olması sebebiyle ebeveynleriyle özel bir ilişkisi olduğunu belirten İnal, “Çok yufka yürekli ve aşırı merhametliler. Ne olursa olsun yanımızdalar, sabahın 3'ünde bile arayabilirim. Babam sen ağladığında ağlayan, gönlünü almaya çalıştığında şiirler yazarak alan biri. Herkesin babası, kim gelirse gelsin Abdurrahman amca diye yatıyor kucağına.” diye konuşuyor. Çekimlerde yaşadığı bir anısını, “Arayıp ‘baba dua et, hatim indir' dedim. 'Siz çalıştığınızda karşılığı gelecektir. Çalış, gerisi gelir.' diyerek motive etti.” diyor.