Söke Lisesi’nin yanındaki boş arazide kurulu çadırlarına, etrafı kolaçan edip kimseler görmeden girmeliydi genç adam. O liseyi birincilikle bitirecek olması, çadıra girip çıkarken utanmasını değiştirmeyecekti. Yıllar sonra Ankara Çukurambar’da CHP İzmir milletvekilliği adaylığı için konuşurken de ilk cümlesi “Çadırda dünyaya geldim, ben göçebe bir Roman ailesinin çocuğuyum.” olacaktı.
CHP’den milletvekili aday adayı olan Roman asıllı Özcan Purcu’nun seçileceğine Ankara kulislerinde kesin gözü ile bakılsa da o, “Çok rasyonelim. Geçtiğim yollar bunu öğretti, olmadan sevinemiyorum.” diyor. Siyaset üstü bir yolda yürüdüğünü ise şu cümlesiyle özetliyor: “Bu topraklarda 1400 yıllık bir özlem var. İlk Roman milletvekili olarak bunu dindiririm belki...”
İlkokula başladığında nedensiz bir şekilde en arka sıraya oturtulduğu için mi bilinmez, başarılı bir eğitim hayatı olur Özcan Purcu’nun. Kendi ifadesiyle ‘arka sırada oturmak ağırına gider’ ve en öne geçmek için çok çalışması gerektiğini keşfeder. 14 yaşına geldiğinde babası yan çadırdan onun için kız isterken de ders çalışmaya devam eder Purcu. Ertesi gün “Ne olur amca bana kızını verme, ben okuyacağım.” diyerek, ailesi ile ilk savaşını verir. “Romanların hayatta kalma mücadelesi karnını doyurmaktır.” sözü belleğine kazınmışken az çalışıp okula giden Purcu, adı “Hazırcı Özcan’a” çıktığından itibaren okul çıkışları sepet bağlar, ailesi gibi. Ders çalışma zamanı ise elinden hiç bırakmadığı kitapları ile boş bulduğu her vakittir.
Özcan Purcu’nun annesinin ayakkabı ve hırkasıyla gittiği ilkokuldan başlayan eğitim süreci üniversiteye kadar devam eder. Sınavda çok yüksek puan almayı başarsa da tercihini annesine göre yapar. Annesi sık sık Bursa’ya gidip havlu, çarşaf alıp bunları bohçasına atıp sattığı, en çok da “Oğlum Bursa’yı yaz, geldikçe görürüm” dediği için Uludağ Üniversitesi’ni tercih eder.
Önce Roman olduğumu mu, âşık olduğumu mu söylesem...
Üniversitede bir nebze de olsa kimliği adına çok sıkıntı yaşamaz. Yurtlarda kalır, burs alır, arkadaşları ile eve çıkar. Âşık da olur ve kimliğini o zaman hatırlar. Der ki, “Önce Roman olduğumu mu söylesem, yoksa âşık olduğumu mu?” İkisini de demeden bitirir üniversiteyi.
Kamu yönetimini seçer, hedefi bellidir. Kaymakam, belki oradan da vali olacaktır. Çünkü erken yaşta Romanların ilk hedefinin hayatta kalmak, karnını doyurmak olduğunu fark etmiştir. Su, yol, elektrik için soluğu kaymakamlıkta alan ailesi adına, mahallesi adına, tüm Romanlar adına kaymakam olmaya karar verir. Hedefinde istikrarlı yürüse, bütün sınavları verse de bir türlü mülakatları geçemez. Sonunda pes edip özel birkaç firmada çalışmasının ardından, hayalindeki kaymakamlıkla eşdeğer hatta daha kıymetli işler yapmak umuduyla bir dernek kurar. Liseye kadar yaşadığı Aydın’ın Söke ilçesinde “Egeli Romanlar Derneği”ni kurup sonrasında İzmir Romanlar Federasyonu’nun başına geçer. Süreç onu 2005 yılında Avrupa Romanlar Forumu’nda görev almaya kadar taşır. Konseyde toplantılar Romanca yapılmaktadır. 46 ülkenin temsilcisi oradadır ve herkesin aynı dili konuşup hiç zorlanmadan birbirlerini anlamalarına ağlar Özcan Purcu. O günkü gözyaşlarının gururdan mı, hüzünden mi olduğunu hâlâ çözemediğini anlatıyor CHP’li aday, Ankara Çukurambar’da bir kafede...
Bu tarifsiz hissi bir kere daha yaşamıştır Purcu. İzmir’in bir köyünde bir Roman düğününde mikrofonu eline alıp oradakilere onların dili ile seslenip “Ben Özcan Purcu, İzmir milletvekili adayıyım.” dediğinde de yaşadığı aynısıdır. Konuşması bitince bazıları sevinç çığlıkları atarken bazıları ‘Bizden bir çocuk neler yapmış, yapacak’ diye mutluluktan birbirlerine sarılıp ağlar. İlkokuldayken babası eve elden düşme bir televizyon aldığında TBMM’de bir konuşmaya denk gelir ilk yayın. O kürsüde konuşma isteğinin o an hasıl olduğunu hâlâ hatırlıyor Özcan Purcu.
Dernek ve federasyon süresince bir yığın iş yapar Purcu. Öncelikle Roman kadınlarının el sanatlarına yönelir. Bireysel yaptıkları sepet örme işini, bir atölye hazırlayarak toptan satışa dönüştürürler. Bunu yaparken de çocuklara kreş imkânı sağlar. Onlarca Roman gencinin üniversite yoluna hazırlanmasına ön ayak olur. “Romanların en büyük varlığı çocuklarıdır.” diyor ve bu kadar kıymet verdikleri çocuklarının eğitim alabilmeleri için elinden geleni yapıyor Purcu. Romanlarda ilkokula gitme bilinci bile yokken şimdi üniversite okuyan ya da hazırlanan gençleri anlatıyor.
Vekil olursa ilk eğileceği iş Romanların eğitimi olacak
Üniversite bittikten hemen sonra CHP’ye üye olan Özcan Purcu, vekil seçilirse ilk işi Roman çocuklarına yönelik eğitim faaliyetleri olacak. Konuşmasında üniversite mezunu Roman oranının binde bir bile olmadığından bahsediyor. Bu oranı artırmak için çalışan Purcu, eğitim alanında şimdiden güzel işler yapmış. Mersin’de Akdeniz Romanlar Federasyonu’nda yaptığı gibi 4 yıl önce 400 tane Roman öğrenciye eğitim verdiklerini, bunlardan 16’sının Anadolu ve güzel sanatlar liselerine yerleştiğini anlatıyor. Bir Roman çocuğunun okurken nasıl zorluklar yaşadığını bildiği için o zorlukları adım adım yok etmeyi düşünüyor. Tıpkı kendi çocukluğu gibi köylerin girişinde çadırda yaşayan, dünyalarında okul bile olmayan Romanların hayatına bunu sokmak istiyor.
Romanların sanat alanında başarılarını göz ardı etmek istemeyen Özcan Purcu, medyada artık farklı yönlerinin de keşfedilmesi arzusunda. Buna dair bir anısını şöyle anlatıyor: “Geçen bir gazeteci geldi röportaja ve aynen şöyle bir sahne anlattı: ‘Bir orkestra kuralım, ortaya kızlar da gelsin. Böyle fotoğraf çekelim röportaj için’ dedi. Ben de sakince ‘Bu süreç başka. Bu siyasal bir süreç, bir kere de farklı bir tarafımızı görün. O yönümüzü tanıdınız, bizim başka yönlerimiz de var. Hep eğlenceli değil, aç ve dertliyiz de’ dedim.” Sinema ve dizilerde Romanlara dair başka unsurların da anlatılmasını umut ederken, çok sevdiği “Çingeneler Zamanı” gibi başarılı bir filmin Türkiye Romanlarına dair de çekilmesini düşlüyor.
“İlk defa bir ‘Gaco’ değil de bir Roman onları temsil etsin.” diyen Özcan Purcu, Türkiye Romanlarını diğer ülkelerden ayırıyor. “Diğer ülkelere oranla Romanlar, Türkiye milliyetçisidir.” derken, Osmanlı’da kalaycı Romanları, at bakımından anlayan Romanları, fethedilen yerlere ilk yerleştirilen Romanları hatırlatıp, “Biz hep buradaydık. Ve artık temsil edilmek istiyoruz.” diyor.