Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilci Ahmet Takan'ı takip ediyorsanız, gündeme dair birçok olayın sebebini, sonucunu öğrenme şansınız var demektir. Her ne kadar kendisi ‘Ben yazmıştım' demeyi sevmese de, genelde yazdıkları birkaç gün sonra çıkıyor. Ülkenin siyasi gündemine dair yorumları, ailesi ve kendisine dair detaylarla Ahmet Takan karşınızda…
PKK'nın valisi, kaymakamı, hâkimi, savcısı, askeri, hastanesi, hazır diyorsunuz. Her şey hazırsa ne bekleniyor, geriye ne kaldı?
Geriye çok bir şey kalmadı. Aslında yaptıkları belli. Cizre'de Yüksekova'da belirli lokal bölgelerde zaten kanton hazırlıklarını yaptılar. Zaten özerklik şu anda fiili olarak koydukları, yaşattıkları bir gerçeklik. Sizin orada devriye gezen emniyet aracınız, kışlasından çıkan askeriniz var mı? Yok. Türk bayrağını indirdiler askeri kışlaya girip. Ne yaptık? Yok. Özerlik yönetimi var istedikleri gibi meydan okuyup, istedikleri pazarlıkları yapıyorlar. Yerel yönetimler de orada. Polisi devriye geziyor, asker, jandarması, savcısı, hâkimi mahkemesi var. Normal vatandaşlar bile PKK mahkemelerinde hak arar hale gelmiş. Bunun adı özerklik değil de ne? Ama geriye bir tek, bebek katili Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması, eş başkan olarak gelip onların arasına katılması kaldı.
Peki, toplum buna hazır mı?
Belki söylemesi çok acı ama alıştırıla alıştırıla bugünlere gelmedik mi? 21 Mart'ta Öcalan'ın mesajı görüntülü veya sesli olacakmış. İnanın o mesajı Diyarbakır'da okutmalarına gerek yok. Ankara'da Tandoğan Meydanı'nda görüntülü olarak Öcalan'ın mesajı yayınlansa en az bir milyon insan toplarlar AKP iktidarı sayesinde. Çoğu insan da ‘Kimmiş bu insan?' diye gider izler. Çok değil 15 sene öncesinde MİT müsteşarı gidip terörist başıyla müzakere edecek dese kim inanırdı, tepkimiz ne olurdu? Ama şimdi neler duyuyoruz? Devlet heyetleri, AKP'nin bazı milletvekilleri gidiyor, İmralı'da görüşmeler oluyor.
Öcalan'ın Nevruz mesajını çözüm sürecine inananlar merakla bekliyor. Sizin öngörünüz nedir?
Ne söyleneceğiyle hiç alakadar olmuyorum. Sonuçta bir terörist başı yalnızca Türklerin değil, Kürtlerin de kanını içen bir cani var. Siz bir caniden hangi demokratik mesajı bekliyorsunuz? Dünyanın neresinde görülmüş. İnsan hakları ve demokrasiyi öğretmesini, sizi yola getirmesini bekliyorsanız, vay halinize. Ben hiç önemsemiyorum. Ama alıştırılıyoruz. İşte orada sinsi bir operasyonla karşı karşıyayız. İmralı'ya neden hapsedildiğini unuttuk mu? Eş başkanlığın propaganda metinleri bunlar. Biz gerçekleri maalesef PKK'nın sivil uzantıları aracılığıyla öğreniyoruz. ‘2015'te aramızda olacak' demişlerdi. 7 Haziran'dan sonra da zaten Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP iktidarı Öcalan'ı serbest bırakacak.
PKK'nın mayıs ayındaki kongresi için, rutin bir iç değerlendirme diyorsunuz. O zaman barışa inananlar kandırılıyor mu?
PKK iki yılda veya bir yılda bir iç değerlendirme kongresi yapar. Ne yaptıklarını gözden geçirmek için. Şimdi ortaya bir masal attılar. ‘Türkiye'ye karşı silahsızlandırma.' Ne demek bu? O zaman sen PKK'yı bir karşı devlet olarak kabul ettin ve Türkiye'ye karşı ateşkes yapıyorsun. Devletler arasında ateşkes yapılır, terör örgütüyle değil. Böyle bir durumda PKK rutin kongrelerinden birini yapacak. 7 Haziran'a kadar taraflar birbirini idare edecek. Konjonktür bu. Silahsızlanmayı tartışacakları bir kongre olarak lanse ediyorlar. Eşeği ata boyayıp, millete at diye satacaklar.
Sanki her iki taraf süreci kafasında bitirmiş sadece çıkarları için biraz daha uzatmaya çalışıyor gibi…
Neyin çözüm süreci? Neyi çözüyoruz anlayabilen var mı? Onlar için bir çözüm süreci yok. Federasyon devletlerini kurabilmek için adım adım gidiyorlar. Kendi projelerini uyguluyorlar. Çünkü karşılarında aciz ve kendilerine teslim olmuş bir iktidar yapısı var.
Erdoğan ‘Kürtlerin tek bir eksiği bile yok' derken ne demek istedi? Öyleyse, ne diye kan kusma pahasına Çözüm Süreci diyorlar?
7 Haziran'a kadar birbirlerini idare edecekler o tarihe kadar. Milliyetçi muhafazakâr kesimde bir oy kaybı yaşadığını Erdoğan kendi iç anketlerinde gördü. ‘Kürt Sorunu yoktur. Kürtlere ne istediler de vermedik' diye milliyetçi kesime yönelik bir sahte algı operasyonu var.
Yani, seçim öncesi Erdoğan milliyetçi kesimin oylarına mı oynuyor?
Tabii. Onların oylarına yönelik bir girişim. Kendi sürdüğü saltanatta bir başkanlık hevesi olduğu için, bunu pekiştirecek bir oy oranına ihtiyacı var. Ahmet Davutoğlu ile istediğini bulamadı. Şimdi PKK ile bir danışıklı dövüş gidiyor. Bazı gerçekler artık çok sırıtıyor. Milliyetçi kesimin bu söylemlere kanmaması lazım.
Peki sizce Kürt Sorunu var mı?
Bence Türkiye'nin Kürt sorunu yok ama terör sorunu var. Bölücülük hareketlerine karşı yaşanan bir sorun var. Benim Kürtlükle bir sorunum yok. Kürt'e kirvelik yapmış adamım. Adam hainse, Türk, Kürt, Çerkes de olsa düşman olurum. Kürt'ün vatanseverini baş üstünde taşırım, Türk'ün hainini lanetlerim.
Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini kapsayan anadil gibi sorunları ne oluyor?
Bu coğrafyada yaşayan kimliklerin, insanların ortak problemleri var. İnsan hakları, demokrasi inanç fikir özgürlüğü gibi. Bırakın geçim dertleri var insanların. Kürt'ten cumhurbaşkanı başbakan var birçok yerde ticarete bürokrasiye hâkimler. Bence Türkiye'de ezilen Türklerin problemleri var. Şu andaki AKP'nin ve kabinenin yapısına bakın çoğu Kürt'tür. Bazıları saklar, bazıları saklamaz. AKP yapısını bilenler isimler iyi bilir. Bu memlekete bakan olacaksınız, genel müdür, müsteşar olacaksınız, İstanbul'da koca koca holdingleriniz olacak sonra çıkıp Kürt Sorunu'ndan bahsedeceksiniz. Türkiye'de dış mihraklar tarafından çok iyi kullanılan büyük bir bölücülük problemi var.
Hakan Fidan, Cemil Bayık'ın iddialarını cevaplamalı
MİT, AKP'nin arka bahçesi haline getirildi
Cemil Bayık, MİT Müsteşarı'nı Paris cinayetlerinin azmettiricilerini bildiği halde yakalamamakla suçluyor. Bu iddiayı nasıl yorumluyorsunuz?
Bu işi MİT yapmış mı yapmamış mı bilmiyorum. Cemil Bayık'ın bir iddiası var: Paris cinayetini MİT düzenledi, Hakan Fidan da bize bunu itiraf etti. Burada Hakan Fidan neden susuyor? MİT'in homojen bir yapı olmadığını biz Ankara gazetecileri bilir. Hele Hakan Fidan müsteşar olduktan sonra, MİT'in ayarlarının çok bozulduğunu, iç kargaşanın had safhaya yükseldiğini, Hakan Fidan'ın orada çok dar bir hücre yapılanması örgütlediğini, tamamen Erdoğan'ın özel ve siyasi isteklerine yönelik, Balkanlar'dan tutun da Arap coğrafyasına kadar birçok operasyon yaptığını biliyoruz. Bu ayrı. Ama burada eli kanlı bir katilin vahim bir iddiası var.
Koskoca MİT çıkıp terör örgütüne cevap mı versin demezler mi?
Ama öyle değil. Terör örgütüyle pazarlık yapılıyor. Çözüm süreci dediğiniz ne, bu işi yürüten kim, Oslo'da kim vardı? Hakan Fidan O zaman cevap vermesi lazım. Ama cevap veremez.
Neden veremez?
Son Hakan Fidan krizini hatırlarsanız. Milletvekili adayı oldu, geri çekildi, tekrar müsteşar oldu. Benim tanıdığım Tayyip Erdoğan normalde onun MİT müsteşarlığındaki bu hareketinden sonra geri getirmezdi. Ama Öcalan Akdoğan'la mesaj gönderdi. ‘MİT'in başına tekrar göndersin' diye. O yüzden Hakan Fidan Cemil Bayık'a cevap veremez.
Hakan Fidan hakkındaki en somut iddia Selam Tevhid dosyası içinde geçiyor. İran casuslarının kendi aralarında MİT Müsteşarı için ‘Emin' kod adını kullandığı söyleniyor.
Bunlar temel bir sorunun farklı parçaları. Türkiye'de devlet çarkı çığırından çıktı. Çivileri tutmaz hale geldi. Hakan Fidan gibi bir ismin MİT müsteşarı yapılması en baştan hata. Daha sonra Hakan Fidan'la ilgili yapılan operasyonlar, MİT'in farklı tanımlanması, AKP'nin arka bahçesi haline getirilmesi daha başka hata.
Neden hata?
Hakan Fidan'ın başbakanlığa ilk gelişini, hangi konumdan nereye getirildiğini iyi biliyorum. Özelde de tanıyorum, bilgi sahibiyim. MİT'in dünyadaki örneklerine bakın oraya insanların nasıl seçildiğine bakınca anlaşılır bu sözlerimin sebebi. Selam Tevhid örneğinden bahsettiniz. Keşke yargının eli kolu rahat bırakılsaydı, yargı rahat çalışır hale gelseydi de, biz de gerçekleri öğrenseydik. Hakan Fidan'ın bahsi geçen olaylardaki rolü neydi, ya da rolü var mıydı? Bağımsız yargı bize bunu gösterseydi. Yargıya neden operasyonları yapıldı? MİT müsteşarı çıkıp siyasete soyundu, bıraksalardı da biz bu soruları ona sorsaydık ya da Meclis'teki vekiller sorsaydı. Hakan Fidan da bir siyasetçi olarak cevap verseydi. Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri de bu. Karanlıkta bırakma ve karartma operasyonları. Karartma operasyonlarından çektiğimiz kadar hiçbir şeyden çekmiyoruz.
İç güvenlik paketi de üzeri kapatılan konulardan biri olma yolunda ilerliyor. Paketi ne için çıkarılıyordu şu an neden geri çekildi?
AKP ve PKK'nın sivil uzantısı HDP danışıklı dövüş yaptı. Yine bir kayıkçı kavgası tezgâhladılar. Elinizdeki kanunları uygulayamıyorsanız, ne kadar kanun çıkarırsanız çıkarın hikâye. Ama benim burada gördüğüm temel şey 7 Haziran'dan sonra şiddetlenecek başkanlık isteğiyle çözülme sürecinde özerkliğin resmen tanınması, Öcalan'ın serbest bırakılması, diğer PKK'lılara af getirilmesi gibi uygulamalara doğal olarak tepki bekleniyor, özellikle batı kesimlerinde. Bu tepkileri bastırmak için çıkarılmış bir kanundur. AKP'nin kendini garantiye almak için en ufak bir demokratik tepkiyi bile şiddet bastırmak için çıkardıkları bir paket. Bu milletin yurtseverlerinin bastırılması için çıkarılmış bir kanun.
Ülkücülük bir sokak hareketi değil
Ülkücü hareket bu ülkenin emniyet supabı
Bölünme, özerklik durumunda ülkücüler artık sokağa çıkıp, isyan eder mi?
‘Ülkücüler neden sokağa çıkmıyor, ülkücüler sokağa çıkmaz ki' Beni çok rahatsız eden bir kavram gibi kavramlar. Ülkücülük bir sokak hareketi değil ki.
Ama geçmişten bu yana ülkücü gençliğin sokağa çıktığı, şimdilerde çıkmadığı yorumları hep yapılıyor…
Ülkücülük vatanseverliktir. Bu ülkenin devlet, emniyet güçleri TSK'sı MİT'i var. Refleks göstermesi gereken bunlar. Ülkücülerin vatan sevgisi ve hassasiyetinden kim kuşku duyabilir? Ülkücülükten korkup da ülkücülüğü mafyavari bir hareket göstermek isteyenlerin söylemi bunlar.
Ülkücü gençleri Bahçeli'nin dizginlediği, sükûnete çağırdığı söylemleri doğru değil mi o zaman?
Ülkücü hareket aklı olan bir hareket. Devlet Bahçeli ‘sokağa çık deyince çıkacak, çıkma deyince çıkmayacak' bir hareket değil. Bu kadar basit de değil. Ülkücü hareket kendini yönetir, birinin çağrı yapmasına gerek yok. Bir hassasiyet gösterilecekse herkesin hassas olması gerekiyor. Ülke bölünüyor, elden gidiyor. Dağ başındaki katil çetesi şehre iniyor, kanuna aykırı bir yığın iş yapıyor, ülkenin jandarması, polisi, askeri var, sonra birileri çıkıp ‘Ülkücü hareket neden sokağa çıkmıyor?' diye soruyor. Önce şunu sorun: ‘TSK neden kışlasından çıkmıyor. Emniyet niye karakolundan çıkmıyor? MİT niye görevini yapmıyor? Türkiye'de Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı diye bir müsteşarlık kuruldu. Burası neden var, niye kuruldu? Şimdi nerede? Önce bunları cevaplasınlar. Ülkücü hareket bu ülkenin emniyet supabıdır.
8 Haziran'a Erdoğan ve Öcalan kâbusuyla uyanmamak için…
“7 Haziran'dan sonra büyük kaosa hazırlıklı olun” diyorsunuz. 8 Haziran'a nasıl uyanacağız?
Bu gidişata demokratik olarak sandıkta ‘dur' diyemezsek Erdoğan ve Öcalan kâbusuyla uyanacağız 8 Haziran'a. Demokratik yollardan bu iktidara bir ihtar verilmesi, silkelenmemiz lazım.
Yazılarınızdan dolayı tehdit aldığınız, hain ilan edildiğiniz oluyor mu?
Tepkiler geliyor ama kervan yürür. Kim ne derse desin. Benim abdestimden şüphem yok.
Yıllardır gazetecilik yapan biri olarak medyanın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Medyada çok uzun yıllardır bir kokuşma var. Bu da ANAP iktidarıyla başlar. Yandaş medya yandaş gazeteciler kavramı oradan başlar. Vakti zamanında Ecevit'in, Demirel'in hatta İnönü'nün de gazetecileri vardı. Ama hiçbir zaman bu dönemdeki kadar kokuşmuşluk ve kötüye gidişat yoktu. Basın danışmanlığı yaptığım dönemde mesleğe öbür taraftan baktım. Gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatsam aklınız tavana vurur. Siyasi iktidarlar bu gazetecileri kendi lehine kullanır. Tayyip Erdoğan'ın kurduğu Baas rejimiyle iş çok farklı boyutlara geldi. Paçalardan akıyor rezalet.
Bunun yanı sıra bir de akreditasyon sorunu var…
Gazeteci dediğiniz muhalif olur. Ben bu işin şimdilerde keyfini yaşıyorum. Mesela, MHP genel başkanının beni özel toplantılarına çağırmamasını anlarım. Sevmiyorsa, çağırmaz. Ama MHP genel başkanı başbakan olursa, Başbakanlık'taki toplantıya beni çağırmama, benim akreditasyonuma karar verme hakkı yok.
Siz de, Hizmet Hareketi özeleştiri yapsın diyenlerdensiniz. Ancak yapılan özeleştiriler dikkate alınmıyor gibi. Özeleştiriden kasıt ne?
Erdoğan kendini şahsi çıkarları için hareketi bir mayın temizleme aygıtı gibi kullandı. Cemaati kullanarak kendine alan açtı. Kendinin yapamayacağı birçok şeyi hareketi kullanarak yaptı. Kullandıktan sonra bir kavga oldu, kendi zamanlamana göre dirsek attı. İktidar paydaşlığından hareketi çıkarttı. Bunun yöntemleri, doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir. Ama bana göre bugünlere gelmemizde, yaşanan olumsuz şeylerde maalesef Hizmet Hareketi'nin de katkısı var. Burada kendisine özeleştiri yapması gerekiyor. Türkiye'ye çıkıp bu kavganın nereden çıktığını anlatmalı. Türkiye'de ve yurtdışında bu kadar faydalı işler yapmış. Bu kadar iyi niyetli insanların olduğu bir hareketin Tayyip Erdoğan'ı tanıyamaması üzerine hâlâ soru işaretlerim var. Bunun çok iyi anlatılması gerekiyor.
Sebep dershanelerin kapatılması ya da 17-25 Aralık diyenler var…
Bu kadar basit değil. Erdoğan bence bir tercih yaptı. Camia mı Öcalan mı? derken Öcalan'ı tercih etti. Bu tercihe de birileri zorladı onu. Tayyip Erdoğan tek başına siyasi kabiliyetleri ile gelmiş biri değil. Erdoğan da AKP de büyük bir senaryonun ürünü. 17-25 Aralık işin görünen küçük bir yüzü, bütünü değil. Çıkıp anlatacak olan da cemaat. Yoksa yolsuzlukları rüşvetleri 17 Aralık'a kadar bilmeyen yoktu ki. Bunlar birdenbire patlamadı.
Eşim, gazeteciliği bırakmamı istiyor
Gazetecilik benim için 7/24
Farklı bir üslubunuz var yazılarınızda sanki okuyucuyu karşınıza almış konuşur gibi. “Takipte kalın, haberlerin devamı gelecek” yorumlarınız okuyucuyu bağımlı yapıyor olmalı. Gazeteciye haber kaynağı sorulmaz ama sizin yazılarınız nereye dayanıyor?
Sağlam ve oldukça güvenilir kaynaklara dayanıyor. Bu meslekte epey yol kat ettim. Bir haber babamdan dahi gelse sorgularım. Bana gelen günlük bilgileri her gün yazmaya kalksam gazetenin bana iki sayfa vermesi lazım, doldururum o iki sayfayı ama iş bu değil. Hakan Fidan'ın vekil olmayacağını 3 gün önceden yazmıştım. Ama üç-dört kaynağa teyit ettirerek yazdım. Gazeteciler kendi yazdığından bile şüphe etmeli.
Fuat Avni ve Ahmet Takan bombaları kıyaslaması yapılıyor. Sizin Fuat Avni olduğunuzu iddia edenler var…
Bana da çok mesaj geliyor bu yönde. Ben Fuat Avni falan değilim. Ortada dolaşan bir adamım. Adresim, telefonum her şeyim ortada. Ne biliyorsam yazıyorum. Sakladığım şeyler var ama onlara dair bazı çekincelerim var. Ben Fuat Avni'nin çok iyi bir psikolojik harekât olduğunu düşünüyorum.
Abdullah Gül'ün basın danışmanlığını yapmışsınız. Gül'ün siyasete girmeme kararı sizi şaşırttı mı?
Abdullah Gül'ün basından sorumlu başdanışmanıydım. Gül'ün kararına şaşırmadım. Klasik Abdullah Gül politikası. Kendisi savaşarak, mücadele ederek siyaset yapmaz.
İstihbarat ve bürokrasi ile iç içe olan bir Ankara gazetecisinin siyasetten başka gündemi yok gibi dışarıdan bakınca. Siz iş dışında neler yapıyorsunuz?
Mesleğe ara vermiştim. Abdullah Gül maceramdan sonra (2002-2003). Kolay da olmadı dönüşüm. Yeniçağ'ın dışında bir yerde gazetecilik yapacağımı da sanmıyorum. Çünkü burası bağımsız bir yer. Sabah erkenden gelirim. Salim kafayla tüm gazeteleri interneti tararım. Gündemi sıcak yaşarım. Gün içinde yazıyı yazana kadar görüşmelerimi yaparım. Gazetecilik benim için 7/24'tür. Hafta tatili yapmam. Pazarları da genelde ofiste geçiririm. Buradan çıkınca gittiğim yer bellidir. Çok severim nargile içmeyi, en büyük lüksüm bu. Maç izlemeyi çok severim. Çok şükür Fenerbahçeliyim. Tam bir türkü hastasıyım. Arabada bütün kanallar türkülere göre ayarlı. Evde müzik dinleyeceksem türkü dinlerim.
Gazetecilik yaptığınız için eşiniz de sizin kadar mutlu mu?
Hayır değil. Hatta bugünlerde mesleği bırakmam için ciddi baskı yapıyor. Bir karar arifesindeyim aslında.