700 sayfa olmasına rağmen 300 sayfa okuduğumuz Suç ve Ceza’nın, Balzac’ ın yarım kalan aşklarının sorumlusu çevirilermiş meğer. Çünkü çeviri edebiyatının akıbeti çevirmenin, editörün, yayınevinin insafına kalmış.“Raskolnikov yeni giysilerini giydikten sonra masanın üzerindeki paralara baktı, bir an düşündükten sonra alıp cebine koydu onları. Hepsi 25 rubleydi. Usulca kaldırdı kapının çengelini, merdivenleri inmeye başladı.”Dostoyevski’nin Suç ve Ceza kitabından bu satırlar. 700 sayfalık bu eseri yıllarca 300 sayfa okuduk. Sizi o merdivenlerden telaşla indirip saman pazarına yönlendiren Dostoyevski’yi anlamanız çevirmenin, editörün, yayınevinin insafına kalmış meğer. Kalitesiz çevirinin sorunlarını ve uzak coğrafyaların bize ulaşamayan edebiyatını çevirmenlere sorduk; onlar da işleyişten şikâyetçi.Kız alıp vermediğimiz ülkelerin edebiyatıyla ilgilenmiyoruz!Kalem Ajans’ın kurucularından Nermin Mollaoğlu, istatistiklere göre Türkiye’nin başka dilden çeviri yapan ülkeler sıralamasında yüzde 50 barajına en yakın ülkelerden olduğunu söylüyor. Peki bu kadar çeviri yapan bir ülke neden dünyanın belli coğrafyalarıyla sınırlıdır? Mollaoğlu’na göre “Çevirilerin yüzde 50’si İngilizceden, yüzde 20’si Almanca, yüzde 15’i Fransızca geri kalan kısım ise diğer diller içinde dağılıyor. İngilizce çevirmen, okutman imkanının daha fazla olması yayıncıların bu dilden çevirileri tercih etmesine yol açıyor. Anglosakson ülkelere bakıyoruz daha çok. Türkiye, Gürcistan’da ya da Mısır’da ne oluyor merak etmiyor. Bu hususta en kritik sorunlardan biri de çevirmen yokluğu. Mesela o çevirmen Polonya’nın Orhan Pamuk’u kim, bunu bilmeli ve bize aktarmalı. Bu durumdan yayınevlerini suçlamıyorum. Mesela bir Alman ile evli Türk sayısı ile Afrikalı ile evli Türk sayısını düşünün. Bu da gösterir ki, kültürler birbirine oldukça yakınlaşmıştır. Bu çeviri sayısına da yansır.”Nermin Mollaoğlu, ‘Balkanlar’a da yakınız. Oradan çeviri sayımız neden az’? diye sorduğumuzda şunları söylüyor: “Balkanlar’dan göç almışız. Göç aldığımız ülkeleri genellikle beynimizin arka tarafına atmışız. Oranın edebiyatına bakmak aklımıza gelmiyor. Bir klişe ile ifade edersem, kız alıp vermediğimiz ülkelerin edebiyatı ile ilgilenmiyoruz. Yayıncı için de İngiltere’nin bir şehrine dair çeviri yapmak daha mantıklı.”Çeviri edebiyatı alanında sayısal olarak sürekli İran’la kıyaslandığımızı hatırlattığımız Mollaoğlu, “İran uluslar arası telif hakkı sözleşmesini imzalamamış bir ülke. Karşılıksız diledikleri kadar çeviri yapabiliyorlar. İran gibi Bulgaristan ve Gürcistan da sınır komşumuz. Ama sokakta sorsanız bu iki ülkeye dair bir yazar ismi sayacak kimse yoktur. Bence işin acı olan tarafı bu.” diyor.Mollaoğlu, her şeye rağmen son yıllarda çeviride farklı kültürlere daha açık hale geldiğimizi, bir anısından yola çıkarak anlatıyor: “2006’da Kahire kitap fuarına gittim. Giderken Türkiye’deki kitapçılarda sadece Mısır edebiyatından Necip Mahfuz’un 3 kitabı vardı. Şimdi 2015’te Necip Mahfuz’un tüm kitapları Türkçeye çevrildi, çağdaş Arap edebiyatı çevrilmeye başlandı. Farklı kültürlerle ilgili çevirilere karşı biraz daha iyi duruma geldik.”Türkiye’de kronik bir çeviri ve çevirmen problemi olduğunu söyleyen Mollaoğlu’na göre buna hemen müdahale edilip hemen sonuç alınamayabilir ama yapılan birikim, yatırım önemli: “Kalem Ajans dışında İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’ni de çatısı altında yaptığımız Kalem Kültür diye bir derneğimiz var. Orada sektör için çeviri atölyeleri ve birçok edebiyat etkinliği düzenliyoruz. Mesela Romenlerle birlikte 4 çeviri atölyesi yaptık. Avrupa Birliği desteği ve Fransız Çevirmenler Derneği ile ortaklaşa 7 Avrupa dilinden karşılıklı çeviri atölyeleri düzenledik. Leh dilinde Neşe Yüce aracılığıyla bir proje geliştirdik, 17 çağdaş Polonyalı yazarın öyükülerini çoğu yeni çevirmenlerle Türkçe’ye kazandırdık. Bu sayede hem sektöre yeni cevirmen kattık hem de çevirmen adaylarına deneyim kazandırdık. Okurlar da yeni bir coğrafyada, Polonya’da ne olup bittiğini görmüş oldu.”‘Bir dili iyi bilmek, iyi çevirmen olmaya yetmez’Aralarında Virginia Woolf, John Maxwell Coetzee ve Paul Aster gibi isimlerin kitaplarının da olduğu yaklaşık 45 eseri Türkçeye kazandıran İlknur Özdemir’e göre bir dili iyi bilmek iyi çevirmen olmak anlamına gelmiyor. Türkçeyi iyi bilmek, iyi kullanmak daha önemli. Çevirmenin biraz yazarlık kumaşının olması gerektiğinden bahseden Özdemir, “Zaten çevirmek, bir kitabı kendi dilinde yeniden yazmak değil mi? Yeterince zaman ayırarak, araştırarak, üst üste kontrol ederek çalışmak çok önemli; bunun kadar, iyi çevirmenlerin çevirilerini okuyarak beslenmek de gerekli.” diyor.Çevirmenlerin de problemlerine değinen Özdemir şunları söylüyor: “Çeviri yaparak geçinmek, eğer çok satan bir kitap çevirmiyorsanız, olanaksız. Dolayısıyla pek çok çevirmen elindeki işi hızla çevirip teslim etmek, bir sonraki çeviriye geçmek istiyor. Baskı adetlerinin düşüklüğü çevirmenin de gelirini düşük kılıyor. 2-3 ay zaman ayırdığınız bir çevirinin karşılığında, eğer baskı sayısı düşükse, elinize sizi ancak 1 ay geçindirecek para geçiyor.”Çok iyi çevirmenler olduğu kadar çok kötü çevirmenler de olduğunu söyleyen Özdemir, “Ne yazık ki okurlarımız bu iki kategori arasındaki farkı her zaman göremiyorlar. Böyle olunca da kötü çeviriler kendilerine yer buluyor.” diye ekliyor.Peki ya editörlerin altın makasıyla 4 ciltten 1 cilde düşen eserler? Bunlar bir denetim mekanizmasıyla önlenebilir mi? Bu soruya Özdemir’in cevabı şöyle: “Bu tip örneklere eskiden sıkça rastlanırdı ama artık bu örneklerin sayısının fazla olduğunu sanmıyorum. Denetim mekanizması çok zor, ancak yayınevi içinde denetlenebilir.”Özdemir, kişisel olarak çevireceği kitabı seçerken yazarının ünlü ya da ünsüz olduğuna pek bakmadığını belirtiyor. Onun tercihini belirleyen, kitabın bir değerinin olması ve kendisinin de beğenmesi. Ancak okurun adını duymuş olduğu yazara daha çok yöneldiğinin de farkında. Dolayısıyla yayınevleri de böyle yazarlara ağırlık veriyor, yatırım yapıyor. Özdemir, kendi tercihini ‘bir tür kumar’ olarak nitelendirip devam ediyor: “Yazar beğenilmezse yaptığınız yatırım, harcadığınız emek ve para boşa gidiyor. Kitaplar yıllarca depoda kalıyor. Ancak yazarın ülkesinin sağladığı çeviri yardımlarıyla bu engel kısmen aşılabilir.”‘Kontrol mekanizması okur olmalı’Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sırma Köksal, Türkiye’de dünya edebiyatına meraklı bir okur kitlesi olduğunu vurguluyor. Çevirilerde seçici olunmasını sağlıklı bulduğunu söyleyen Köksal, “Her yazarın da Türkçeye çevrilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Bizim çok iyi genç yazarlarımız hak ettikleri ilgiyi görüyor mu acaba, buna da bakmalı mesela.” diyor.Doğu edebiyatından da çok eser çevrildiğini dile getiren Köksal’a göre, genişlemek için zamana ihtiyaç var. Köksal, çeviri metinlerde yapılan kısaltmaların politik olarak da kullanılabileceğini hatırlatıyor: “Kitapları kısaltma, yayınevlerinin kalitesiyle ilgilidir. Kendilerine duydukları saygı ile alâkalıdır. Keşke iyi kontrol edilebilse ve iyi olması sağlanabilse. Ben böyle kurumsal kontrol mekanizmaları devreye girdiğinde sonuçlarından korkarım. Bunlar son derece politik olarak kullanılabilecek alanlardır. Okur seçmeli, okur kontrol mekanizması olmalı.”Teknik çeviri nedir bilmiyoruzYeminli Tercüman, Türkiye Çevirmenler Derneği Başkanı Ahmet Varol çevirinin başka yönüne emek vermiş. Teknik çevirinin de Türkiye’de sorunlarla karşılaştığını belirten Varol, İtalya’da gladyoyu çökerten efsane savcı Felice Casson’un ziyaretinden örnek veriyor. Teknik terimler yüzünden çeviri yapmakta zorlanmışlar: “Bu sizin dili bilmediğinizi göstermez. Çok iyi bilmeden de iyi teknik çeviriler ortaya çıkabilirsiniz, bu da mesleğin kodlarını çözmekten geçer.” Türkiye’de teknik çevirinin de kontrolden çıktığını söyleyen Varol, “Tercüme piyasasında sayfa başına 5 liradan 20 liraya kadar farklılık görebilirsiniz. Bir teknik cevirmen metnin ruhuna bakmaz. Bu da sektörde fiyat farklılıklarına yol açıyor. Kaliteye ulaşmanız zorlaşıyor.” Çevirilerin geçerliliğinin noter tasdikine bağlı olduğunu anlatan Varol’un bu uygulamaya eleştirileri var: “Kuzey Irak’ta bile çevirmenlik kanunu var. Adalet Bakanlığı’na bağlı. Bizde notere tastik ettirmek zorundasınız. Bu uygulama vatandaşı soymaktır. Noter sadece tercümanın mührünü onaylıyor, burada bir denetim yok. Noter olmadan da bu süreç devam edebilir. Ama suistimal ediliyor. Herhangi bir tercüme bürosu mührüyle noterden tasdik alabilirsiniz. Noterin sorumluluğu yok 20 satıra 85 lira alıyor. Tercüman tüm sorumluluğu taşıyor işi yapıyor ama aldığı ücret emeğinin karşılığı değil. Mesleğin bir kanunu yok.” Varol, asıl sorunun ise dil öğretse bile meslek eğitimi veremeyen üniversiteler olduğunu söylüyor.
↧