![]()
Müzikseverler, Cemil Demirbakan’ı Yüksek Sadakat grubundan tanıyor. Müzik yolculuğuna yalnız devam etme kararı alan müzisyen, Ceviz Ağacı isimli mini bir albüm çıkardı. Çıkış şarkısı Kırk Gün ile dinleyicilerin beğenisini kazanan Demirbakan ile yeni çalışmasını ve hayatı konuştuk.En son iki yıl önce albüm çıkarmıştınız. O iki yılda neler yaptınız?Meyra ile bir düet yaptık. Zaman zaman radyo-sinema ve reklam cıngılları seslendirdim. Arada konserlerim oldu ama bunlar zamanımın tamamını kaplamıyordu. Gündüz bir firmada beyaz yakalı olarak çalışmalarım devam ediyordu. Fakat on yedi yıllık bir iş hayatının sonunda artık nefes alamaz hale gelmiş ve çok yorulmuştum. Ailevi sorumluluklarımdan dolayı bu işleri yaptım ama artık tüm zamanlı olarak müzik yapmak istiyordum. Geçen sene istifa ettim.İş hayatında da bir kariyeriniz vardı. İstifa ederek risk almış oldunuz mu?Bu konuda eşimin büyük desteği oldu. O da benim sıkıldığımın ve müzikle mutlu olacağımın farkındaydı. O neşe dolu ve pozitif kimliğimden uzaklaşmış, kendime yabancılaşmaya başlamıştım. İstifa ettikten sonra beste arayışına başlamıştım. Çok değerli müzisyenlerden birçok güzel şarkı dinledim ama benim tarzıma uygun besteyle buluşamadım.Tam bu arayış içindeyken Gülden Mutlu ile karşılaştınız…Evet. Menajerim Hüseyin Bey’in tavsiyesiyle Gülden Mutlu ile bir araya geldik. O da kendi çıkaracağı albümle ilgili çalışmalar yapıyordu. Bu süreçte tanışma imkânımız oldu.Ceviz Ağacı’ndaki şarkılar halihazırda var mıydı? Yoksa Gülden Mutlu size özel mi yazdı?Benim için yazdı. Elinde çok güzel başka şarkılar da vardı ama bunları bana özel yazdığı için çok sevdim. Şarkıların üzerinde çok iyi müzisyenlerle çalışmaya başladım. Çıkış şarkısı Kırk Gün, klibi de buna çektik. Ceviz Ağacı’nın da üç farklı versiyonu var. Haluk Kuruosman, Aşkın Arsunan ve Kaan Gökman yaptı bu versiyonları.Albüm yapmayı düşünmediniz mi?Albüm çok güzel bir şey ve her zaman albüm yapmayı çok istiyorum. Fakat zamanın ruhu çok değişti. Her şey çok hızlı akıyor. Kimsenin hiçbir şeye tahammülü yok. Herkes bir koşuşturma içinde. İnsanların bırakın bir albümü komple dinlemeyi, bir şarkıyı bile baştan sona dinlemeye tahammülü yok. Yapımcılar artık şu saniyeden sonra nakaratın girmesi lazım diyor. Bu, insanların sabırsızlığından kaynaklanıyor.İki yıl önce çıkardığınız Karışık Kaset albümünün yeterince anlaşılamadığını düşünüyor musunuz?Kesinlikle anlaşılamadı. Karışık Kaset çok iyi bir albümdü. Çok güzel sözlerin, bestelerin ve müzikal fikirlerin denendiği bir albümdü. Anlaşılamadı çünkü şu anki popüler müzik kültürüne uygun bir matematiği yoktu o şarkıların. Biraz da kendim için yapmıştım o albümü. Müzik yok olan bir şey değil. Bir süre sonra o albümle ilgili ne olacağı belli olmaz. Dünyada geç anlaşılan ama ileride kült olan birçok çalışma örneği var. Günü geldiğinde değerini bulacaktır.Aslında bu çalışmanızda Yüksek Sadakat ve diğer çalışmanızdan daha farklı bir tarz ve yorum var. Bunun sebebi şarkılar mı?Bir şarkıyı hissetmek çok önemli. Hissetmediğim şarkıları söylemem çünkü hissettiğinde, hissettirebiliyorsun. Ben bu çalışmamın çok fazla insana ulaşmasını istiyorum. Sözü, melodisi ve anlatım diliyle özel bir iş oldu. İki şarkı da enerjileri yüksek ve tutkulu. Bir taraftan da hüzünlü. Benim sevdiğim tarz da bu aslında. Eğer o gün çok tutkuluysan arabada gaza basabilir, eğer hüzünlüysen evden çıkmadan gün boyu bu şarkıları dinleyebilirsin. İnsan ilişkilerini işliyor şarkılar ama anlatım dili biraz farklı.Çıkış şarkınız Kırk Gün. Orada ‘Yasın en büyüğü bile kırk gün, sonrasını unut gitsin’ diyorsunuz…Hayatta en büyük acı ölümdür. Bir ölünün ardından kırk gün yas tutarız. Aslında unutmak ve alışmak Allah’ın bize verdiği en büyük hediyelerden ikisi. En büyük acıları bile bir süre sonra unutup, hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Eğer unutma duygumuz olmasaydı mesela en sevdiğimizi, annemizi, çocuğumuzu ya da eşimizi kaybettiğimizde hayata tutunamazdık. Ama bu acıyla yaşamaya alışıyoruz. Gerçi şimdi insanlar kırk gün bile yas tutmuyor. Aslında bu şarkıda bir ironi var. Unut gitsin derken unutup gidiyorsun demek istiyor.Hâlâ Yüksek Sadakat’in eski solisti olarak anılmak sizi rahatsız ediyor mu?Hayır, hiç etmiyor. Müzikle çok uzun zamandır uğraşıyorum ama onlarca stüdyo albümü olan biri değilim. Yüksek Sadakat’in ilk albümü çok büyük etki bıraktı. Hâlâ şarkıları çalınıyor, videolar dönüyor. Gittiğim her ortamda o albümle ilgili güzel yorumlar alıyorum. Bu rahatsız olunacak bir şey değil. Nihayetinde içinde benim de bulunduğum çok değerli bir çalışma.Ayrıldıktan sonra başka grup kurma düşüncesi olmadı mı?Grup düşüncesi aklımın bir köşesinde duruyor. Yarın bir gün ne olacağını tabii ki bilemem. Bu bir yandan çok keyifli, bir yandan da çok zor. Tek başına olduğunda daha hızlı kararlar alıp ilerleyebiliyorsun. İkisinin de kendine göre artıları ve eksileri var.Zamanın ruhu değiştiTürkiye’nin en iyi erkek vokalistlerinden biri olarak anılıyorsunuz. Fakat günümüzde müzikte imaj ve magazin, yorumun önüne geçmiş durumda...Zamanın ruhunun değiştiğini düşünüyorum. Her şey çok hızlı yaşanıyor. Bir de insanların hayatla ilgili kaygıları var. Bu kaygı olduğu için müzisyenler de farklı kulvarlara yöneliyor. Bunu eleştirmiyorum, herkesin kendi seçimi. Türkiye’de hayatın gerçeklerine çok fazla konsantre olamıyoruz. O yüzden magazin programları popüler, o yüzden insanlar imaj kaygılarıyla yaşıyor.Sizin böyle kaygılarınız olmadı mı?Olmadı. Elbette bu sektörün kendine göre gerçekleri var. Bu gerçeklerden uzak durmak da biraz saflık olur. Don Kişot’luk yapmanın bir alemi yok. Bu gerçekleri kabul edip ona göre davranmak gerek. Bunu yaparken de kendinden taviz vermemelisin. Bir de kendi iç huzurunu koruman lazım. Bunun korunacağı yer de aile. Dünya yıldızı da olsanız aile hayatınız mutlu ve huzurlu değilse manevi olarak eksiksiniz demektir. En büyük ödülleri de alsanız bu manevi güçten mahrumsunuz. Bu manevi güce sahipsiniz o zaman…Çok şükür bir ailem var. Allah bir evlat nasip etti. Huzurum yerinde. Yıllarca çalıştım, kendi düzenimi kurdum. Tabii ki ben de müzikten para kazanmak istiyorum. Çok konser vermek ve geniş kitlelere ulaşmak istiyorum. Benim de bazı kaygılarım var.Geçmişe kıyasla müzik üzerine daha fazla yoğunlaşmış gibisiniz…Evet. Yaşanan her şey tecrübe. Yüksek Sadakat, yaptığım düetler, solo albüm… Daha doğru bir şeyler yapmak istiyorum. Eskiden yaş meselesi vardı. Şimdi o kaygılardan da uzağım. Çünkü insan hangi yaşta olursa olsun bir şey yapmak isterse onu yapabilir. Yeter ki sağlığım yerinde olsun. Bundan sonra hayatımı müzikle devam ettireceğim.Siz aynı zamanda dünyaya kafa yoran birisiniz. Gelecekten ümitvar mısınız?Dünyanın yavaş yavaş ikiye ayrıldığını düşünüyorum. Bir tarafta ahlakî ve vicdanî konularda dünyada çok ciddi bir deformasyon görüyorum. Bir taraftan da doğru yola adım atmaya çalışan insanların varlığını... Arada gri bir bölge kalmadı. Gelecek adına her zaman ümitliyim. İnsan daima çıkış yolunu bulmuştur. En zor zamanlarda bile inanılmaz mucizeler ortaya çıkmıştır. Erdem sahibi olanların erdem derecelerinin yukarıya çıktığını görmek beni sevindiriyor. Babam, ‘İyiler her zaman birbirini bulur.’ derdi.Bundan sonraki hedefleriniz neler?Bir işi yarım yapmamak gerek. Bu sebeple tamamen müziğe yöneldim. Ceviz Ağacı’ndaki şarkıların çok iyi yerlere gideceğini düşünüyorum. Bol bol konser vermek ve gecemi gündüzümü müzikle geçirmek istiyorum. Ara vermeye niyetim yok.