Dünyada herhangi bir konuda işlerin yolunda gitmesi için herkesin işini iyi yapması temel ölçüdür. Bizdeyse işini iyi yapamayanlar nutuk atarak boşluğu kapatmaya çalışıyor. Bu durumda da sahaların zemini dahil olmak üzere herşeyimiz bozuk oluyor. Emre Belözoğlu gibi oyuncular da bu yüzden yaşadıkları sakatlıklara tepki gösteriyor. Haklı olmadıklarını söyleyebilir miyiz?Emre Belözoğlu muhteşem futbolculuk kariyerine karşın Fenerbahçelilerin bile pek de gönülden sevemedikleri biri olarak yolun sonuna yaklaşıyor. Bunun zamanı gelmiş olsa da kulübünün gelecek sezonlar için henüz yeni sözleşme önermemiş olması, onunla ilgili sessiz ve tatsız bir niyet beyanı gibi.Bu durumu değiştirebilme imkanı hiç yok değil. Dördüncü yıldızın takılması yolunda daha göze görünür bir katkısı hiç değilse 1 sezon devam etmesini sağlayabilir. Ancak üstüste gelen sakatlıklar bunu zorlaştırıyor. Emre de oyun gereği sayılamayacak birtakım sakatlıklar nedeniyle haklı olarak isyan ediyor.Yoksa kariyerinde muhakkak ki özel bir yeri bulunan Türkiye Futbol Direktörü’ne -sonradan tevil etmeye çalışsa bile- dokunabilecek nitelikte sözler eder miydi Altınordu maçında sakatlanmasının ardından? Şunun şurasında ağız tadıyla değil de o yakıcı hırsıyla oynamaya çalıştığı çok değerli zamanın bu şekilde elinden alınmasına kim isyan etmez!Doğrusunu isterseniz bu meseleler, futbolu da epeyce aşan derinlerde bir yerde düğümleniyor: Biz, sorunlarını çözebilen bir toplum değiliz. Biliyorum, bunu defalarca söyledim ve yazdım. Elbette ki hiçbir yararı olmuyor ama binlerce kez daha söyleyip yazmak zorunda kalacağımı da biliyorum.Dönemin Başbakanı Refik Saydam galiba 1940’larda söylemiş benzer bir sözü; A’dan Z’ye herşeyimiz bozuktur, diye. Bugün de o noktanın çok ilersine geçebilmiş değiliz. Yakın zamanlarda 10 yıllık bir sıçramayı gerçekleştirir gibi olduk ama şimdi hızla geri dönüyoruz; o dönemde yapılanları yıkma gayreti içindeyiz. Kolay gelsin.En kötüsü de ne biliyor musunuz: Bu bozuk düzende iyi kötü birşeyler yapmaya çalışanlar da bir süre sonra yılıyor ve başka bir boyuta geçiyor. Daha doğrusu kendini daha fazla helak etmemek için o bozuk düzenin çarkları arasında yer alıyor. Bir yandan da böyle değilmiş gibi göstermeye çalışıyor. Mümkün mü?Nutuk çekerek sorunlar düzelir mi?Ülkenin sorunlarını çözmekle görevlendirilmiş olan insanlar belli bir süre bunun için çaba gösteriyor. Beceremeyeceğini anladığında da nutuk çekmeye başlıyor: Efendim, şunu şöyle yapmalıyız, bunu böyle etmeliyiz. İyi ya, neyi nasıl yapacaksan yap! Sana görev de verilmiş, imkan da… Lafı geçelim, icraatı görelim.Yıllardır hep aynı sorunları yaşıyoruz. Sadece futbolumuzu değil genel olarak sporumuzu nasıl yönetmemiz gerektiğine hâlâ karar verebilmiş değiliz. Dünyada sporun en tuhaf şekilde yönetildiği 5 ülkeden biri olarak gösteriliyoruz. Tuhaf dediysem, nezaket icabı; siz onu başka türlü de anlayabilirsiniz…Tamam, daha büyük sorunlarımızı çözebilmekten pek umudumuz yok. Peki, şu saha zeminlerini daha düzgün ve futbol oynanabilir hale getirmek ve bir süre de o durumda tutabilmek çok mu zor? Ülkenin en büyük üçüncü kentindeki gözbebeğimiz sayılabilecek geçmişi olan sahaya bakmak bu kadar zor mu?Gerekli gereksiz pek çok iş için akıl almaz paralar dökülüyor. Bunun örneklerini her yerde görüyoruz. Peki, bu işe geldiğinde mi devede kulak bile sayılamayacak bir harcama yapılamıyor? Belli ki birşeylerimiz eksik. Aklımız mı, iş yapma becerimiz mi, devamlılığımız mı, tutarlılığımız mı; yoksa hepsi birden mi?Tamam, sağlam bir altyapı kurmaktan umudumuz yok, sadece çene yarıştırıyoruz bu konuda. Zamanında iyi-kötü yapılmış birtakım işleri ayakta tutmayı da beceremiyoruz artık. Bu kadar mı perişan bir duruma düştük? O zaman ne diye aldatıp duruyoruz birbirimizi, biz şöyle aslanız, böyle kaplanız diye?Hiç lamı cimi yok, bu kez Emre Belözoğlu kardeşimiz haklı beyler! Yapıldığı dönemde Cumhuriyetin gurur anıtlarından biri olarak gösterilen, ülkenin en büyük statlarından birinin zeminini bile düzgün tutmayı beceremezken hangi uluslararası başarının peşinde koşabiliriz ki? Bunlar birleşik kaplar misali işler…Nutuk atacağımıza kendi işimizi en iyi biçimde yapmayı temel değer olarak benimsediğimizde bu bozuk düzen içinde bile yol alabiliyoruz. Geçmişte bunu birkaç kez yaptık, yaşadık, gördük… Bugün artık topluca birşeyler yapabilmekten umudumuz kalmadı, hiç değilse güvendiğimiz dağlara mevsimsiz karlar yağıp durmasın…Bilme anlatabiliyor muyum?Profesyonel hakemlik mi!Sanki yeni birşeymiş gibi bıktırıcı biçimde gündeme getirilen konulardan biri de şu profesyonel hakemlik işi… Neredeyse 20 yıla yakın süredir bu konu şu ya da bu biçimde gündemde. Yine bu süre içinde hiçbir biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı. Olsun. Hiçbir sağlam fikirin yeşermediği bizim topraklarda bu tür ortalama gevezelikler daha uzun yıllar gündeme gelip gidecektir.Profesyonel hakemlik denilen işi 30 ila 45 yaşlarınız arasındaki sürede yapabilirsiniz. Peki, bütün hayatınızı buna nasıl bağlarsınız? Hayata atılmak denilen yaşlardan itibaren nasıl geçineceksiniz? En üst noktaya gelene kadar çok az para kazanabileceğiniz ortada. Üstelik 45 yaşınızdan sonraki yaşantınızı da hakemlikle ilgili birtakım işler yaparak geçirme şansınız çok düşük.Buna benzer daha bir yığın içinden çıkılmaz durum nedeniyle ortaya yarı-profesyonellik kavramı ortaya atıldı. Eh, olabilir. Zaten şu andaki üst düzey hakemler için böyle bir durumun sözkonusu olduğu söylenebilir. Fakat hâlâ onların ücretleri çok düşük. Milyonlarca euro alan oyuncuların maçlarını yöneten hakemlerin ona uygun düzeyde kazanmaları imkansız görünüyor.Ayrıca hakemler profesyonel olduğunda sanki bütün hatalar bıçakla kesilir gibi bitecek sanılıyor. Hayır, yine aynı hatalar yapılacak ama bu kez çok başka türlü tartışmalar doğacak. O zaman da yine yıllardır çiğnenen bir başka sakızı atacağız ağzımıza: Efendim, yabancı hakem getirelim, falan filan…Asıl sorunlarımızı çözemedikçe bu tür gevezeliklerle daha çoooook oyalanırız...
↧