Nevi şahsına münhasır müziğiyle dikkat çeken LuXuS, üçüncü albümleri ‘Hunim Başımda’yı yayınladı. Çalışmanın ilham kaynağı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde verdikleri konser olmuş.Yeni albümünüz ‘Hunim Başımda’ nasıl bir sürecin sonunda oluştu? Alper Bakıner: On yıllık grubuz. Aslında devam eden bir sürecin ürünü bu. Üretim, bizde hiç kesilmedi. Bazen çok önemli anlar yaşıyoruz ve o anlar yeni albümün işaret fişeği oluyor. Yeni temayı belirleyen hikâyeler yaşıyoruz. Bu albümün işaret fişeği ne oldu? Alper: 2012’de yaptığımız Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi konseri oldu. O konser bizi çok etkiledi. Çünkü çok uzun zamandır kişi hürriyeti üzerine düşünüyorum. Toplumsal hürriyetten azade münferit hürriyet. Bireysel özgürlükler mi? Alper: Evet, tamamen bireyin varoluşu, bireyin bambaşka bir renk olması. Konser sonrasında bunlar üzerine kafa yormaya gerek yok diye düşündüm. Ya da bunun üzerine düşüneceksem farklı düşüneyim dedim. Münferit hürriyet denilen kavram bir tür ütopya aslında. Bunun için tek gereken şey ise devreleri yakmak. Devreleri yaktınız yani… Alper: Evet. Bir an onların yerinde olmak istedim. Çünkü dünyada olup bitenden çok azadeler. Karşımda gelişen oluş durumu bizi çok etkiledi. Onlar gibi olamayız ama onlara ne kadar yaklaşabilirsek o kadar mutlu oluruz diye düşündüm. Bu albüm önceki albümlerinize göre biraz daha naif. Sebebi nedir? Ozan Akgöz: Sokakta müzik yapan, mobilize bir hayat yaşayan ve hayatımıza giren birkaç kişiden çok etkilendik. Çünkü biraz daha komplike müzik eğitimi almış insanlarız. Teknik olarak çok uğraşıyoruz. Bu albümde o yapıyı aşmak için çok uğraştık. Biraz daha sade ve akan müzikler yaptık. Bunun sebebi de o sokak müzisyenlerinin hayatları ve yaptıkları müzik. Albümün adı Hunim Başımda. Toplumsal bir cinnet halini mi temsil ediyor bu? Alper: Evet, ama ben cinnet haliyle devreleri yakma halini tamamen başka görüyorum. Evet bir cinnet hali var toplumda. Dünya ve gündemler çok hızlı gelişiyor. Ama bende o cinnet hali daha az. Bence münferit hürriyetin bittiği yer asıl cinnet noktası. İnsan hür olmadığından cinnet geçiriyor. Bundan kurtulmak için senin yapacağın şey, yakın çevrene sahip çıkmak. Diğeri bohem bir dibe çöküş gibi geliyor bana. Sizin bir özelliğiniz de güçlü sözleriniz. Söz için müzikten ya da müzik için sözden fedakarlık ettiğiniz oluyor mu? Yok, her zaman denge kovalıyoruz. Şöyle bir şansımız var. Bir tarza bağlı değiliz, istediğimiz tarzda o şarkıyı çıkartabiliriz. LuXuS’ün yayınlanmış 29 şarkısı var ama hiçbiri birbirine benzemiyor. Ama benzemesin diye de bir şey kovalamıyoruz. O an aklıma gelen sözün, şiirin ruh hali neyi yansıtıyorsa onu melodiye döküyoruz. Bir tarza bağlı değiliz dediniz ama müzik tarzınız farklı isimlerle anıldı. Son olarak nerede karar kıldınız? Kamucan Yalçın: Yaptığın müziği adlandırmak ya da tanımlamak maalesef müzik endüstrisinde bir zorunluluk haline geldi. Yaptığımız müziğe ille de bir isim koyacaksak dünya müziği diyebiliriz. Çünkü müziğimiz büyük bir Asya’dan Afrika, Amerika hattına kadar büyük bir coğrafyayı kapsıyor. Sizin gibi birçok grup kuruldu ama çoğu ayakta kalamadı. Siz birlikte olmanızı neye bağlıyorsunuz? Alper: İnatçılığımıza... Gerçekten çok zor bu işi yaparak ayakta kalmak. Ozan: Biz tasarlanmış bir şeyi sahneye taşımadık sahnede olduk. Yani o oluş bizi ayakta tutan. Kamucan: Bence umut. Delilere bahşedilen türden bir umudumuz var. Hiç popüler bir şey yapalım da para kazanalım dediğiniz olmadı mı? Alper: Defalarca elimizin tersiyle ittiğimiz bir seçenek bu. Orada olmak istemiyorduk. Yaptığımız cover’lar için bunlar söylenebilir belki ama biz o şarkıları da hikâyeyi tamamladıkları için koyuyoruz albüme. Müzik endüstrisi bir yel değirmeni Sizin ve sizin gibi müzik yapanlar için bir bakıma Don Kişot’luk yapıyor diyebiliriz. Savaştığınız yel değirmenleri neler? Alper: Bütün yel değirmenlerinin isimleri var. Başta müzik endüstrisi geliyor. Çünkü sistemin büyüme hali arayı açıyor. Hali vakti yerindelerle, mücadele edenler arasındaki uçurum gittikçe genişliyor. Yel değirmenleriyle savaşan bir grup görüntüsü vermeyi de istemiyoruz ama o duygu hep oluyor. Birbirimize ne zaman bu değirmeni alt edeceğiz diye bakıyoruz. Ozan: Bir hedef belirleyip onunla mücadele etmiyoruz. Aslında kendi varlığımızı yaşamaya çalışıyoruz. Bizim oluşumuz bu ama bu mağduriyet durumu değil. Bu durumdan keyif de alıyorum. Yola çıkarken şöhret olalım diye bir duygunuz oldu mu hiç? Kamucan: Çok müzik yapalım, çok çalalım ve hayatta kalalım. Ozan: Grubun geneline sorsak hep o çok popüler olunan aksiyonlardan kaçınmaya gayret eder. Alper: Sahnede duman çıkarıp gizemli görüntü vermeyi bile istemiyoruz. Çok büyük festivallerde çalalım ve o festivale gelenlerin çoğu bizim için gelsin istiyoruz. Ama ille de böyle olacak diye yaptığımız müzikten vazgeçemeyiz. Kendi yaşadığı toplumun dertleriyle dertlenen bir grupsunuz. Gezi’nin yıldönümünde bir şarkı yayınladınız… Kamucan: Aynı otobüste yan yana beş dakika birlikte duramayacak insanların birbirine tahammül geliştirdiğini gördük. Birbirlerinin varlıklarını tanıyıp politize olduklarını gördük. Bu bizi çok etkiledi. Duyarsız kalamazdık. Sizi en çok neler rahatsız ediyor? Alper: Ötekine en az saygı duyan topraklarda yaşıyoruz. Pınar Öğünç ‘derin halk’ diye bir kavramdan bahsetti. Belki derin devletten daha büyük bir gayya kuyusu bu. Mahalle baskısı bile küçük kalıyor. Senin başına gelen kötü şeylerden rahatsızlık duymayan büyük bir halk var. Herkesin birbirini dinlemesi gerekir. Ozan: Askerde şunu fark ettim. Sivil diye isimlendirdiğimiz şeyin Silahlı Kuvvetler’den daha silahlı olması. Gücü seviyoruz. En güçsüz olduğunu düşündüğümüz kişi bile güce sahip olmaya yaklaştığı zaman şiddet enstrümanlarını kuşanıyor. Hedefleriniz neler? Alper: Dünyanın birçok sahnesinde konser yapabilecek kadar tanınıyor olmak. Nikaragua’nın ya da Vietnam’ın bir sahnesinde bu müziği yapmak.
↧