Ülkeyi yönetenler devletin içinde ‘paralel’ arayadursun, Güneydoğu’da artan sokak ortası cinayetleri asıl derin odakların harekete geçtiğinin kanıtı. Bölgedeki belirsizliğin derin güçlere cesaret verdiğini düşünen kanaat önderleri sonuçsuz kalan faili meçhul davaların yeni cinayetleri getireceğini düşünüyor.Son dönemde olan bitenlerin ardından en çok duyulan, “Türkiye 90’lı yıllara dönüyor” yorumları. Algı operasyonları her ne kadar gündemi meşgul etse de Güneydoğu’da yaşananların gözden kaçırılmaması gerektiği vurgulanıyor. Doğu ve Güneydoğu’da son 3 ayda gerçekleşen saldırılar ve Kobane olaylarında asker ve sivil toplam 63 kişi öldü. Henüz hiçbir failin bulunamadığı cinayetlerin bazılarına ise yayın yasağı getirildi. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde 46 yaşındaki Osman Toprak, 8 Kasım’da işyerine gelen kişiler tarafından başına iki el ateş edilerek öldürüldü. Bundan bir gün önce ise Cizre’de 22 yaşındaki Abdullah Budak, sokak ortasında başından vurularak öldürülmüştü.Aydınlatılamayan cinayetlerin sonuncusu ise çevresinde sevilen ve dindar kimliği ile tanınan 60 yaşındaki Yüksekovalı Hacı İrfan Atsız’ınki. Atsız’ın maskeli kişilerce evinin önünde ensesine kurşun sıkılarak öldürülmesi akıllara 90’lı yıllarda işlenen yüzlerce faili meçhul cinayeti getirdi. Barış isteyen herkeste derin kaygılara sebep olan bu cinayetler STK’ların da gündeminde. Mazlumder’in Yüksekova Şube Başkanı Cengiz Şen, yaptığı basın açıklamasında bölgede artan ölümlerden endişe duyduklarını dile getirmişti. Hacı İrfan Atsız ile ilgili, “Kendi halinde biri olduğu, dini inancında sağlam ve kimseyle husumetinin ve borcunun olmadığı bir sima olduğunu öğrendik.” diyen Şen, Yüksekova’da çok ciddi bir kalabalığın cenazeyi sahiplendiğini söyledi. Mazlumder’in bölgede yaptığı görüşmelere göre halk, 90’lı yıllardakine benzer infaz listelerinin varlığına inanıyor. Toplumdaki bu endişenin önüne geçmek için cinayetlerin bir an önce aydınlatılması ve yenilerine meydan verilmemesi gerektiğini düşünen Mazlumder Yüksekova sorumlusu, görevin en başta devlete düştüğünü hatırlatıyor. Öte yandan faillerin bulunamamasında en önemli sebepler arasında terör ve istihbarat uzmanı polislerin tasfiye edilmesi ve yeni atanan emniyet müdürü ve personelinin uzman olmaması gösteriliyor.90’lı yıllar gibiKürt aydın Ümit Fırat, yaşananların en büyük sorumlusunu cezasızlıkla sonuçlanan faili meçhuller olarak görüyor. Türkiye’de uzun yıllar bu tür cinayetlerin aydınlatılmasının önüne geçildiğini anlatan Fırat, Ergenekon soruşturmaları ile bunun sona erdiğini belirtiyor. Ancak Malatya Zirve davası ve Ergenekon davalarında yargılanan insanların bugün dışarıda olmasının 90’lı yıllardaki güvensizlik ortamını geri getirdiği görüşünde. Bu davalar süresince pek çok insanın yargılandığını hatırlatan Ümit Fırat, “Kimi ceza aldı. Ama özellikle bu Anayasa Mahkemesi kararlarından sonra birtakım eli kanlı insanlar dışarıda. İnsanları kesip doğradığı bıçakla yakalananlar bile şu anda dışarıdalar.” diyor. Bir dönemin faili meçhulü olarak kalan birçok davanın Diyarbakır’dan alınıp Çorum, Ankara, İzmir gibi illere dağıtıldığını anlatan Fırat, “Geçtiğimiz günlerde Çorum’da görülen Musa Çetil davası bitti mesela. Beraat çıktı.” diyerek bir yığın sonuçlanmamış davanın olduğundan bahsediyor. Bütün bu gelişmelere bakıldığında ise bir dönem susmuş ya da sinmiş birilerinin tekrar sahneye çıkmaya başladığı görülüyor. Zira geçmişteki karanlık olayları aydınlatamayan adalet yeni cinayetlere cesaret veriyor.6-7 Ekim olayları diye hatırlanan Kobani eylemlerinde bu odakların büyük bir cesaret kazandığını anlatan Fırat, “Bingöl Emniyet Müdürü’nü vururken herhalde oradaki 3-4 tane PKK’lı militan ‘hadi gidelim müdürü öldürelim’ diye bir karar vermedi. Mutlaka arka planda başka şeyler olmalı.” görüşünde. Ona göre dört beş yıldır sinen karanlık odaklar, alanın açıldığını görünce yeniden devreye girmeye çalışıyor. Bölgede kaostan beslenen ve bunu politik çıkar haline getirenler ise olayları daha da kızıştırıyor. İşte bu yüzden şu sıralar Güneydoğu’da artan cinayetleri tetiği kimin çektiğine göre değerlendirmediğinin altını çizen Fırat, “Olayın nedeni ve gayesi, yarattığı atmosfer ve doğuracağı sonuçlar bakımından değerlendirmek lazım.” diyor. Kısacası hem PKK’nın üstlendiği hem de üstlenmediği cinayetlerin aynı kararlılıkla takip edilmesi ve arkalarındaki hazırlıklı, profesyonel odakların bulunması gerekiyor. Ümit Fırat bu açıdan bakıldığında ensesinden vurularak öldürülen İrfan Atsız’ın da tetikçisinin bilinemeyeceğini ama arka planda kimlerin olduğunun tahmin edilebildiğini düşünüyor.Hakikat komisyonu yeni cinayetlerin önüne geçerYazar Ümit Fırat, hakikatleri arama komisyonu gibi mekanizmaların kurulmasının ve sağlıklı çalışmasının önemine vurgu yapıyor. Geçmişi aydınlatması ve bugünkü kaosun önüne geçmesi adına bu komisyonu devletin daha çok önemsemesi gerektiğini düşünen Fırat, “Evet, ama sükûnet ortamında çalışabilir hakikat komisyonları. Ve oraya evet diyenlerin gönüllü desteği ile çalışmalı. Yoksa bir tarafın dayatmasıyla da olmaz.” diyor. Bugünkü sorun ise hakikat komisyonunu HDP’nin istemesi. Sivil ve tabana yayılan bir taleple bu komisyonun kurulması gerektiğini anlatan Fırat, akil insanlar grubuna atıfta bulunarak şöyle devam ediyor: “Komisyon kamuoyunun desteğini alacak bir proje olmalı. Akil insanlar atandı. Bu hakikat komisyonları böyle olmamalı. Kontenjanla falan değil. Gerçekten bu toplumun vicdanını temsil edecek, doğruya doğru eğriye eğri diyebilecek, angajmanı olmayan, sırtında birtakım küfeleri olmayan insanlar olmalı.”Fırat’a göre örgütün üstlendiği sokak ortası infazlarına HDP’nin bir tepkisi olamaz. Çünkü o eylemleri yönlendirebilecek konumda değil. İmralı’nın vesayetinde getir-götür işlemleri yapmaktan başka fazla da bir etkinliği yok. Hâlbuki tam da bu noktada HDP’ye demokratik, yasal bir güç olarak çok ihtiyaç duyulduğunu anlatan Fırat, “Ama şu anda böyle değil. İmralı’ya gidiyor. Oradan bir gün sonra Başbakan Yardımcısı’yla konuşuyor. Oradan bir gün sonra Kandil’e gidiyor. İnşallah hayırlı bir sonuç doğurur. Ama profili gördüğümüzde partinin etkin yapabileceği bir şey kalmadığını görüyoruz.” diyor. Mazlumder Diyarbakır Şube Başkanı Abdürrahim Ay ise bölgedeki tek karanlık unsurun PKK olmadığına dikkat çekiyor. Zira 90’lı yıllardaki infazlarıyla akıllarda kalan Hizbullah’ın bu dönemde yeniden canlanmaya başladığı iddialarıı gündemde. Güvenlik zafiyetinin artması ise bu süreçle ilgili kaygıları daha da artırıyor. Abdürrahim Ay, Kürt halkının da bu konuda diken üstünde yaşadığına dikkat çekiyor. Bu durumun daha ne kadar devam edeceğini öngöremediklerini anlatan Ay, şöyle konuşuyor: “Bu bilinmezliğe karşı bir reaksiyon gelişmezse işler daha da kötüye gider. Ki biz bu reaksiyonun sivil olmasından yanayız. Diğer türlü güvenlikçi politikanın ters tepki verdiğini çok kez tecrübe ettik.” Ümit edilen bu düzelmenin yaşanması içinse önce engellerin kaldırılması gerekiyor. Örneğin çıkarılması planlanan iç güvenlik reform paketi bu noktada çok tehlikeli bulunuyor. Paketin onaylanması halinde Türklerle Kürtlerin karşı karşıya geleceğini anlatan Ay, “Çözüm sürecini baltalamak isteyenlere fırsat doğacak. ” diyor.Kabul etmeyen risk altındaDevletin acilen yapması gereken ise PKK’nın kabul etmediği faili meçhulleri ortaya çıkarmak. Abdürrahim Ay’a göre PKK korucu ve itirafçı denilerek işlenen cinayetleri üstlenebiliyor. Çünkü örgütün tabanında karşılık buluyor. Ancak Hacı İhsan Atsız gibi etrafında sevilen kişilerin cinayetini üstlenmesi o kadar kolay değil. Mazlum Der Diyarbakır Şube Başkanı, örgütün baskısını kabul etmeyen yapıların da risk altında olduğunu hatırlatıyor. Kendilerinin de zaman zaman bu yönde sıkıntılar yaşadığını anlatan Abdürrahim Ay, “Ki Mazlumder genelde her kesime karşı tarafsız durmaya çalışır. Daha farklı düşünen kişiler ise bu konuda daha ciddi riskle karşı karşıya.” diyor.Asıl yasa dışı yapılar tasfiye edildi mi?Bölge siyasetine ve toplumsal yapısına hâkim isimler son dönemde artan infazlara karşı devletin içindeki derin güçlerin yeniden harekete geçtiği noktasında birleşiyor. Şu günlerde paralel avına çıkan hükümet yetkilileri ise devletin içindeki asıl yapılanmaları tasfiye etmemekle eleştiriliyor. 14 Aralık’ta medya mensuplarına yönelik gözaltı olayından sonra açıklama yapan İnsan Hakları Derneği şu açıklamalara yer verdi: “Fethullah Gülen cemaatine yönelik polis operasyonlarının bu cemaatin devlet içerisinde ‘paralel yapı’ adı altında yasa dışı olarak örgütlenmesinden kaynaklandığı belirtilmektedir. O halde siyasal iktidara soruyoruz. Devlet içerisinde yasa dışı yapılanmaların en önemlileri olan kontr-gerilla, JİTEM, Hizbulkontra gibi yapılanmalar tasfiye edildi mi? Devlet içerisindeki yasa dışı yapılanmaların varlığını sürdürüyor olması nasıl izah edilecek? Siyasal iktidarın MGK vasıtası ile belli kesimleri veya grupları yasa dışı grup ilan etme yetkisi var mıdır? Milli Güvenlik Siyaset Belgesi aracılığı ile vatandaşın ‘iç düşman’ ilan edilmesi Anayasa ve AİHS’ye uygun mudur? Bu sorular çoğaltılabilir. Ancak siyasal iktidara seslenmek istiyoruz. Devlet içerisinde yasa dışı her türlü yapılanma mutlaka tasfiye edilmeli, sorumlular yargı önüne çıkarılmalıdır.”
↧