Ekonomi politiğin belki de en meşhur siması olan Karl Marx, “Dünyanın bütün işçileri birleşin!” seslenişinde bulunmaktaydı yaklaşık yüz elli yıl önce. Lakin günümüz dünyasında birleşecek bir durum kalmadı gibi görünüyor. Artık bir proletaryanın varlığından bile söz etmek güç. Onun yerine gittikçe büyüyen yeni bir sınıf var: Prekarya!Prekarya, ‘precarious’ (güvencesiz) sıfatı ve ‘proletarya’ isminin birleşmesiyle oluşmuş bir kelime. İlk defa 1980’li yıllarda Fransız sosyologlar tarafından güvencesiz koşullarda geçici ve mevsimlik işçileri tanımlamak için kullanılmış. Belki pek fazla kulak aşinalığımız yok bu kelimeye dair fakat etrafımıza şöyle bir baktığımızda aslında pek de yabancı olmadığımızı görebiliriz. ‘Proletarya’nın aksine sendikal ya da örgütsel bir bütünlüğü yok ve dağınık bir sınıf. Meşhur sosyal bilimci David Harvey de ‘Asi Şehirler’ kitabında tam da bu noktaya parmak basıyor: “Yarın ne olacağını bilmeden yaşayan, güvencesiz, geleceksiz çalışan ‘prekarya’ geleneksel proletaryanın yerini almıştır.”Herhangi bir fabrikadaki kolektif çalışma koşullarının aksine bu yeni post-modern güruh; örgütsüz, dağınık, birbiriyle bağı koparılmış insanlar topluluğundan oluşuyor. Kent yaşamındaki iş ve hizmet emeği; güvencesiz, çoğu yarı-zamanlı ve örgütsüz ucuz emeğin sırtına yüklenmiş durumda bir nevi. Geçici işçiler, stajyerler, sözleşmeli çalışanlar, kısacası temel karakteristiği geçici ve güvencesiz olan işlerde çalışanlardan bahsediyoruz. 80’lerde her ne kadar pek fazla ilgi görmese de bugün sahip olduğu çemberin genişlemesi sebebiyle üzerine eğilmeyi hak ediyor. Prekarya mı, proletarya mı?Prekarya, bilinenin aksine ‘işçi sınıfı’ ya da ‘proletarya’nın bir parçası değil. Proletarya denildiğinde akla uzun dönemli, istikrarlı, sabit-zamanlı ve ileriye dönük olarak işçinin ne kadar ve nasıl ilerleyebileceği açıkça belli olan, sendikalaşmanın olduğu ve kolektif sözleşmelerin yapıldığı bir toplum akla geliyor. Prekaryaya dahil olanlar ise işverenlerini tanımadığı gibi, işverenlerinin geçmişte kaç kişiyi istihdam ettiğini ya da gelecekte bu sayının kaç olacağını da bilmiyor. ‘Orta sınıf’ da değiller çünkü bu sınıftan insanların sahip olması beklenen sabit ya da öngörülebilir bir maaş, statü yahut çeşitli haklara sahip değiller. Kısacası geçici ve güvencesi olmayan koşullarda çalışanların genel adı prekarya. Eşitsizliklerin giderek arttığı bir dünyada daha esnek bir emek piyasasına doğru yol alırken, bu esnekleşmenin sınıf olgusunu buharlaştırdığını söylemek çok da doğru değil sosyal bilimcilere göre. Eski sınıf sistemine göre parçalı bir küresel sınıf görüntüsü çıktı ortaya. Peki, bu esnek emek piyasasına evrilme süreci nasıl gerçekleşti?Esnek çalışma koşulları iyi mi kötü mü?1970’li yıllarda bir kısım iktisatçı, büyüme ve kalkınmanın rekabet gücüne dayandığını söylüyordu. Her şeyin rekabet potansiyelini artırmak için yapılması ve piyasa kurallarının hayatın her alanına nüfuz etmesi gerektiğini dile getiriyorlardı. Bu düşünceye göre ülkelerin emek piyasasındaki esnekliğinin artırılması şarttı. Her şey büyüme ve kalkınma içindi! Bu durum ise işçiler için risk ve güvencesiz bir halin meydana gelmesi demekti. Kısacası herhangi bir istikrara sahip olmayan ve bütün dünyaya yayılmış milyonlarca kişiyi barındıran küresel bir ‘prekarya’ ordusu ortaya çıktı. Etrafımıza baktığımızda, çevremizi kuşatan neredeyse herkesin sözleşmeli personel, geçici işçi ve geleceğe dair pek çok kaygıya sahip insanla dolu olduğunu görürüz.Aslında, neo-liberal iktisatçıların savunduğu bu esneklik, çalışanları sistematik olarak daha güvencesiz hale getirmekten başka bir şey değildi. Bu stratejinin, yatırım ve istihdamın devam etmesi için gerekli olduğu iddia ediliyordu. Zaman ilerledikçe esnek emek yayılırken eşitsizlikler de arttı ve sanayi toplumunun temelindeki sınıf yapısının yerini bu yapıdan daha karmaşık ama sınıftan kesinlikle bağımsız olmayan bir yapı aldı. Hiç şüphesiz görünürde bir büyüme ve kalkınma hali mevcuttu, hatta bu durum yavaş yavaş bir fetiş haline bile gelmekteydi. Fakat ortaya çıkan yeni işçi güruhu, günümüz tabiriyle prekarya ordusu, geleceğe dair bir umut beslemekten oldukça uzaktı.İşçiler, işverenlerine güven duymuyor!Küreselleşme döneminin çok net bir toplumsal akdi vardı. İşçiler, işlerinin korunması karşılığında bu esnekliği kabul etmek durumundaydı. Böylece toplumun geri kalan kesimleri de yükselen hayat standartlarıyla yaşadı. Hayat standartlarının korunması, gelirlerin üzerinde tüketime ve değerinin üzerinde de kazançlara izin verilerek mümkün oldu. Nüfusun büyük kesimleri inanılmaz borçların içine girdi. Hepimizin yakından tanıklık ettiği 2008 krizi de bu durumun tezahürlerinden biriydi. Küreselleşme döneminin sonunda ise toplumsal akit bozulmuştu. İşverenler daha az sorumlulukla hareket etmek istiyordu. İşçilerin tarafında ise daha fazla stres, güvencesizlik ve psikolojik kopukluk söz konusuydu. 2008 krizinden sonra bir yıl içerisinde ABD’de işle alâkalı intiharlarda yüzde 28’lik bir artış oldu. ABD merkezli bir danışmanlık şirketine göre işverenlerine sadık olduklarını dile getiren çalışanların oranı yüzde 79’dan yüzde 22’ye geriledi. Prekarya çağında sadakat ve güven oldukça zayıfladı.Otuz yıla yakındır literatürde olmasına rağmen henüz yeni yeni gündem oluşturmaya başlamış bir kelime prekarya. Zamanın ruhu değiştikçe kelimeler, hayatlar ve dünyadaki işleyiş de bunlarla beraber değişiyor. Post-modern dünyada sınıf olgusunun evrim geçirdiği bir gerçek fakat bu evrimden nasıl bir dünya tasavvuru ortaya çıkacak, orası şimdilik meçhul. Prof. Dr. E. Ahmet Tonak (Bilgi Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi) Üçüncü dünya ülkelerinde emekçilerin yüzde 80’i prekarya! Prekaryayı nasıl tanımlayabiliriz ve kimler prekaryanın içine girer? Ortaya çıkma sebepleri neler?Malum, prekarya üzerine ciddi bir literatür birikti. Bu literatürün de önde gelen isimleri var. Açıkçası, tanımların örtüşen yanları olmasına rağmen kimin tanımını seçtiğinize bağlı olarak prekarya denilen kesimin de (sosyal tabaka/sınıf) farklı özellikleri öne çıkarılıyor. Aşina olduğum teorisyenler arasında kendimi Samir Amin’in tanımına yakın hissettiğimi söyleyebilirim. Amin’in tanımının da diğer tanımlarla örtüşen yanları (güvencesiz istihdam) olmasına rağmen, bu tanım hem küresel sermaye birikimini hem de son 50-60 yılın kent-kır ilişkisini merkezine alan bir perspektifle geliştirilmiş olması açısından önemli. Amin’e göre prekarya, kent emekçilerinin, geliri nispeten düşük, geçici işlerde çalışan, ayrımcılığa daha açık kesimidir. Aşağı yukarı 10 yıl öncesi için yaptığı kaba bir hesapla Amin, ileri kapitalist ülkelerde emekçilerin yüzde 40’ının, 3. dünyada ise yüzde 80’inin prekaryaya tekabül ettiğini tahmin ediyordu.Prekaryayı ‘proletarya’dan ayıran şey ne?Benim görüşüme göre prekarya, emekçilerin -yani ücretli, emeğini satarak yaşayabilenlerin- bir parçası olarak tanımlandığı sürece proletaryadan ayrılmaz. Bizzat proletaryanın parçasıdır. Ama proletaryayı sadece sanayi işçilerine indirgeyen görüş, prekarya mensuplarının ağırlıklı olarak sanayi dışında, hizmetler dediğimiz sektörlerde çalışıyor olmasını bir ölçüt olarak önerir. Buna güvencesizlik, sendikasızlık, hatta bazı vatandaşlık haklarından mahrumiyet gibi prekaryayı tanımlayıcı olduğu düşünülen özellikler de eklenince bir ölçütler kümesi yaratmak mümkün. Bu benim katıldığım bir yaklaşım değil. Nedeni de, bu görüşün, kapitalizmi hakim politikalar temelinde dönemleştirerek, açıkça belirtilmese de, bir “ideal” kapitalizm, “ideal” proleter varsayımı ile geliştirilmiş olması. ‘Prekarya yalnızca kendini yok ederek var olabilir’ Loic Wacquant (Berkeley Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi): “Bir sınıf dayanışmasından çok sınıf çözülmesi var. Yaşlı sanayi emekçileri ve alt düzey memurlar, üzerindeki denetlemeler kaldırılmış hizmet sektörünün ayağı sağlam yere basmayan geçici işçileri, çıraklar, stajyerler, sözleşmeli çalışanlar, haklarından mahrum işsizler, uzun zamandır kamu yardımı ile geçinenler ve kronik ‘evsizler', sokağın ganimet ekonomisiyle geçinen dilenci, serseri ve torbacılar, sosyal ve tıbbi hizmetlerden yoksun bırakılanlar, damgalanmış etnik cemaatlerden yeni göç dalgası sonucu gelen gençlerin iş piyasasında yarattığı beklenmeyen rekabetle yüzleşen yerli işçi sınıfının bu durumdan pek de mutlu olmayan yeni kuşakları... Ekonomik aciliyet ve sosyal gereksinimleri bu derece değişik şekillerde kurgulanmış gruplar nasıl ortak koşul ve amaç hissi geliştirilebilir? Prekarya gelişimini tamamlamadan ölü doğmuş bir gruptur. Çünkü bu grubu sağlamlaştırmak için yapılabilecek tek şey mensuplarını ya onlara bir ücretli emek sığınağı bularak ya da (toplumsal gelir dağılımı ve devlet korumasıyla) çalışma yaşamından tamamen kaçmalarına yardım ederek bu grubu terk etmeye yönlendirmektir. Proletaryayı uzun vadede birleşip kendini evrenselleştirerek feshetmeye davet eden Marksist tarih anlayışının aksine, prekarya yalnızca kendini yok ederek var olabilir.” (Birikim Dergisi, Sayı 219, Temmuz 2007)
↧