1970’lerin ülkücüsü veya 1990’lar ve milliyetçilik denildiğinde herkesin aklına bir şeyler gelir. Peki 2010’lar... Yeni nesil ülkücüler eskilerle aynı mı? Zamanın ruhu ülkücüleri nasıl etkiledi? Eskisi gibi sokaklarda, üniversite olaylarında görünmeyen ülkücüler pasifleşti mi? Yoksa demokratikleşti mi?Kobani eylemlerinin büyükşehirlerin sokaklarını ateş topuna çevirdiği günlerdi. İstanbul, Diyarbakır, Şırnak sokaklarında molotof kokteylleri gaz bombalarına karışıyordu. O günlerden birinde akşam geç saatte gazeteden çıktığımda Yenibosna’da birbirine paralel iki caddenin karıştığını fark ettim. Dereyolu Caddesi’nde Kobani için eylem yapanlar slogan atarak sokakları ateşe verirken, bir üst caddede bozkurt işareti yapan gençler İstiklal Marşı okuyordu. Günlerdir polis ve eylemcilerin sonu kanlı biten karşılaşmaları olmuştu ama aralarında birkaç bina olan bu iki grubun karşı karşıya gelme ihtimali beni ürkütmüştü. 90’lar, hatta 80 öncesi aklıma gelmişti. Bir süre sonra İstiklal Marşı okuyanların sesi kesildi. Kalabalık dağıldı. Olay yerine polis mi gelmişti? Vatandaşlar mı bir şey demişti gençlere? Anlayamamıştık. Sebebini ertesi günlerde ülkücü harekete yakınlığıyla bilinen haber sitelerinde yer alan yazılar ve haberlerden öğrenecektim. Genel merkez ve eski ülkücü ağabeyler gençleri uyarmış, yatıştırmıştı. Evlerine gitmelerini sağlamıştı. Çünkü Ülkü Ocakları ve MHP, olayların kendilerini ve ülkeyi ateşe sürüklemek için provakasyon nitelikli olduğunu düşünüyor. Ülkücülerin reaksiyonel davranmasını istemiyordur.Bir süre sonra, Kobani olaylarının yatışmaya başladığı zamanlarda, sokağa çıkma çağrısı yaparak olayların başlamasına sebep olan HDP’den ilginç bir açıklama gelecektir. Ahmet Hakan’a verdiği röportajda Altan Tan, “Keşke biz de Bahçeli gibi yapabilseydik.” diyecek ve şu cümleleri kuracaktır: “Ben Devlet Bahçeli’nin siyasi fikirlerine katılmam. Ama onun son olaylardaki tavrı önemlidir. ‘Bizim partimizin amblemlerini, sloganlarını, işaretlerini kullanarak kimse sokağa çıkmasın.’ dedi. ‘Kim bizim amblemlerimizle, sloganlarımızla sokağa çıkıyorsa provokatördür, ajandır.’ dedi. Bizim de aynı tavrı sergilememiz gerekir.” Genç ülkücüler rahatsız, ağabeyler temkinli…Ülkücü gençler arasında, özellikle bayrak yakma, dükkânların yağmalanması olaylarından sonra siyasilerin kınamaları dışında tepkisiz kalınmasından rahatsızlık duyanlar azımsanmayacak kadar çok. Sokağa çıkmak, karşılık vermek, ülkenin sahipsiz olmadığını haykırmak, Türk bayrağına sahip çıkmak istiyorlar ama genel merkezin ‘çıkarsanız bizden değilsiniz’ uyarısı dolayısıyla yapmıyorlar. Ülkücülere yakın haber sitelerinde yer alan ziyaret, konferans ve bayramlaşma videolarında geçen konuşmalar arasında bir ülkücü, genel merkezin men etmesine rağmen ilk günlerinde Gezi Parkı’na da gittiğini anlatıyor. Şimdi de durmamaları, varlıklarını göstermeleri gerektiğini söylüyor. Fakat hürmeten itaat ediyorlar. Partinin ve parti dışındaki akilllerin yani eski ülkücülerin temkinli davranmasının sebebini ise ülkücülerin 80 öncesi gibi devletin milis kuvveti olarak kullanılmak istememesi şeklinde yorumluyorlar. 90’lardaki gibi kavgacı, eli silahlı kimseler profili de çizmek istenmiyor. Ama özellikle bayrak yakma olaylarından sonra tabanla parti yönetimi arasında sıkıntı yaşandı. Sokakta ve üniversite olaylarında taraf olması yasaklanan ülkücü gençler ise bayrak dağıtmakla yetindi. Ülkücü gençler profil ve anlayış olarak da birbirinden epey farklı. O bilindik ülkücü imajında, hiyerarşik görünümlü yani takım elbiseli, yüzüklü olanlar da var, bunlardan rahatsız olanlar da. Özgürlük talep eden, zamanın problemlerine yeni yorumlar geliştirenler de var.Yeni model ülkücülük mü?Ülkücü camianın önde gelen birçok ismi yazılmaması kaydıyla konuştu. Gençler daha da temkinli. Eğer ocakta ve partide yer almak istiyorsa genel merkezin bilgisi dahilinde konuşmalılar. Bu sebeple 2010’ların akademisyen ve gazeteci ülkücüleriyle görüştük. Gazeteci İsmail Türk, habererk.com sitesinin editörü ve sahibi. Kobani olayları sırasında izlenen tavrı, yeni bir MHP ve ülkücülük anlayışı olarak okuyor. Yeni ülkücü hareketin geçmişte yaşadıklarından ders aldığını reaksiyoner değil aksiyoner, oyuna gelen değil oyunu kuran pozisyonunda hareket ettiğini söylüyor. Kendi hayat hikâyesinden örnek veriyor bunu anlatırken. İhtilal döneminde yediği kurşunların, Mamak’ta gördüğü işkencelerin (Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı koğuşta kalıyormuş) izlerini vücudunda taşıdığını söylüyor ve, “Bizler, yeni nesil ülkücülerin böyle şeyler yaşamasına izin vermeyeceğiz.” diyor. Devlet Bahçeli’nin bu konudaki tavrını takdir ediyor.Pamukkale Üniversitesi Mülkiyet Koruma ve Özel Güvenlik Bölüm Başkanı İkbal Vurucu‘yeni nesil bir ülkücülük’ kavramını kullanıyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Şunu özellikle belirteyim, ülkücüler son 10 yıllık dönemde rasyonel bir zemine kendilerini çektiler. Bizatihi partinin veya ülkü ocaklarının dışında hatta ocak ve partiye rağmen ülkücü olan çok güçlü bir potansiyel ülkücü gençlik söz konusudur. Benim de içinde olduğum bu ülkücülere ‘yeni nesil ülkücüler’ diyorum.” Gazeteci İsmail Türk, bu konuda MHP’yi yönetenlerin zamanın ruhunu okumakta geç kaldığını düşünüyor: “Gençler zamanın ruhunu okuyor ama mevcut erk bu manada statükonun yanında yer aldı. Bu yüzden MHP’nin oyları AKP’ye kaydı. Eminim ki AKP’nin minimum yüzde 15’i MHP’nin. Günümüzü okuyan bir parti olsa çok daha fazla oy alır.”Ben bilmem reisim bilir!Fırat Üniversitesi öğretim görevlisi Fırat Kargıoğluise ülkücü profildeki değişimi zamanın ruhuna bağlıyor: “Yeni nesil ülkücü olup, ‘Ben bilmem, reisim bilir’ diyenler, entelektüel birikim bakımından yetersiz. Asosyal olanlar da var; eski nesil ülkücü olup, gayet özgürlükçü tavırlar sergileyenler, şimdiki nesilden bilim ve teknolojideki gelişmeleri daha sıkı takip edenler, hemen her toplumsal soruna karşı söylem ya da eylem geliştirenler de... Ayrıca nesiller arasındaki farkların dönemsel nedenleri olduğunu, dolayısıyla her dönemin kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğini de hesaba katmak gerekir. Soğuk Savaş Dönemi (20. yüzyıl) Türkiye’sinde ülkücü olmak ayrı, Postmodern Dönem (21. yüzyıl) Türkiye’sinde ülkücü olmak ayrıdır.”İngiliz İşçi Partisi gibi olmak…Trakya Üniversitesi’nden Doç. Dr. Baran Dural, MHP ve ülkücü hareketteki değişimin dönüm noktasının 12 Eylül olduğunu düşünüyor. Dural’a göre medya bu değişimi 1999 seçimleriyle fark etti. Dural, Türkeş’in ideali, Bahçeli’nin ise icraatı olan bu değişimle Milliyetçi Hareket, siyasal düzlemde salt ideoloji partisi olmaktan çıkartılıp, ideolojik omurgalı kitle partisine dönüştürüldüğünü düşünüyor ve ekliyor: “Sanırım istenen İngiliz İşçi Partisi modeli bir yapılanmayı Türkiye’ye ve Türk milliyetçiliğine özgü şartlarda harekete geçirmek olsa gerekti.”Dural, bu değişimin sac ayaklarının birinin Milliyetçi Hareket’i sadece ulusal güvenlik ve terör konularında anımsanan bir ‘emniyet supabı’ olmaktan çıkarmak. Diğeri ise klasik devlet partisi arasında gösterilen MHP’yi halkın sorunlarını devlet katına taşıyan demokratik bir parti olmaya dönüştürmek. Dural, küreselleşme dalgalarında etkilenen, ekonomik taleplerine göre siyasal yargılarını keskinleştiren seçmenin ve hoşnutsuzların ülkücülerin değil ama Milliyetçi Hareket’in yeni tabanını oluşturduğunu düşünüyor.Ülkü Ocakları bugünün ülkücüleri için nedir?70’lerin ülkücüleri ülkeyi ve milleti komünistlerden koruyordu, 90’larda ülkenin bölünmesini engelliyordu. Söylemler ve sloganlar bile bunu ifade ediyordu, ülkücü kavga, ülkücü dava. Bugünün genç ülkücüleri kendilerini anlatırken ‘ülkücü anlayış’ diyor.Peki, Ülkü Ocakları bugünün ülkücüleri için nedir? Bir STK mı, gençlik kolları mı? Ne yapar ülkü ocakları? Geçmişte dershanelerin ve Anadolu çocuklarının katılacağı kültürel aktivitelerin neredeyse olmadığı zamanlarda Ülkü Ocakları önemli bir boşluğu dolduruyordu. Konferansları, müzik kursları, eğitim faaliyetleriyle. Bir dönem Türkiye genelinde ocak sayısı bin 300’ü aşmıştı. Ama bugün daha siyasi bir profili var. Yapılan kültürel aktivitelere katılım eskiye oranla çok az. Bir ülkücü, “Cemaatler, belediyeler bize yapılacak kültürel aktivite bırakmadı.” diyor. Ocak yönetimi yardım organizasyonları, farkındalık oluşturmaya yönelik faaliyetlerle ocağa hareketlilik kazandırmaya çalışıyor. Doç. Dr. Baran Dural, ülkü ocaklarının işlevinin değiştiğini söylüyor: “İdeolojik donanımdan ziyade günlük hayat kavgaları nedeniyle milliyetçi harekete yönelen yığınlar, bu hareketle milliyetçilik paydası üzerinden iletişim kuruyor. Ancak bir de hareketin temel ideolojik omurgası, misyonu, vazgeçemeyeceği hedefleri var. İşte bunları Ülkü Ocakları temsil ediyor. Sadece hayat kavgası değil, bir siyasal hareketle ideolojik olarak da bütünleşmek isteyenler artık hem ideolojik bilgilerini, bu bilgilerin nasıl pratize edilebileceğini, ideolojik kanadın kadrolarının devşirilme işlemini Ülkü Ocakları aracılığıyla karşılayacak. Ülkü Ocakları henüz sivil toplumcu bir politika izlemeyen ama siyaseti sivil toplumun içinde yapmaya çalışan MHP’nin sokaktaki vatandaşa ulaşma gereksinimine de yardımcı olabilir.” İkbal Vurucu’ya göre Ülkü Ocakları 70’lerdeki fikirsel işlevini yerine getiremiyor: “Eğer getirseydi 2000’lerin başından beri kaliteli ve nitelikli bir gençlik yetiştirilmiş olurdu. Ocak kendini eğitimden ve fikirden soyutladı. Bugün Ocaklar bir dergi temsilciliği olarak varlığını sürdürüyor. Yani bağımsız bir dernek de değil. Bu statüde bırakılması partinin kontrolü dışına çıkmaması amaçlanmış olabilir.”
↧