Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Ağaç sevgisi samimiyet testinde

$
0
0
6 bin ağacın gözlerimizin önünde kıtır kıtır kesilmesine nasıl bu kadar kolay göz yumduk? Nasıl izin verdik Yırca’nın zeytin mezarlığına dönüşmesine? Niçin kitlesel bir tepkiye dönüşmedi köylünün feryadı? Peki, neredeydi o ‘bir avuç çapulcu’?Zeytin... Üç büyük dinde adı geçen ‘ölmez ağaç’, sevginin, barışın, dostluğun ve adaletin simgesi, ‘bütün ağaçların ilki’, yaraların merhemi, şifa kaynağı, geceyi aydınlatan ‘nur’. Dahası hakkında koruma yasası çıkarılan ilk ağaç. Tarihte kesilmesinin günahların en büyüğü sayıldığı toplumlar bile var. 2014 Türkiye’sinde neler oluyor peki? Tapusu elinde, ağaçlarının kesilmesine feryat eden köylü, canı pahasına arazisini korumaya çalışıyor. Yine ‘köylüsü’ olan özel güvenlik tarafından tel örgülerle çevrili arazilerine girişleri yasaklanıyor. Yeltendiklerinde ise dövülüyor, taşlanıyor, kelepçeleniyor. Peki ya toplum olarak biz Yırca’daki zeytin ağaçlarına gerektiği kadar sahip çıkabildik mi? Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın’ın gözyaşlarına eşlik etmekle mi sınırlı kaldı ağaç sevgimiz? Yoksa zaten hiç sevmemiş miydik? Zaman yazarı Mehmet Kamış, “Dedemin bir gül ağacı vardı, evlat sever gibi severdi onu.” diyor. Bir de Ethem dayı diye hitap ettikleri bir adamcağızdan dem vuruyor. O da farksız dedesinden. Bahçesindeki ağaçları istisnasız her gün kontrol edermiş. Boyu uzadı mı, filiz verdi mi... Gelelim bugüne, Ethem dayının oğul ve torunlarına. Şu anda hepsi bahçenin bir an önce imara açılmasını ve konut yapmayı bekliyorlar hem de dört gözle. “Acaba biz ağacı yoksul olduğumuz için mi çok seviyorduk? İnsanlar hunharca zengin olduktan sonra mı bu hale geldi?” diyor ve ekliyor Kamış: “Ağaç sevgisi, tevazuyla alakalı bir hissiyat. Özellikle yeni dönemin debdebe, ihtişam, güce önem veren insanlarının hayatında bu sevgiye yer olmadığını görüyoruz.” Peki ama neden? “Çünkü ağaç ihtiyacı hisseden varsa uçağına, arabasına atlıyor, görmek istediğinde görüyor. Ağacın yol, kader, çocukluk arkadaşı figürünün yerini bu insanların dünyasında para dolduruyor.” diyor. Bir de önemli tespitte bulunuyor: “İnsan sevdiği şeylerin yanında, yakınında olmasını arzu eder. Ağacı sevmiyorsanız sağınızda, solunuzda tutmazsınız. Konutta, inşatta feci paralar olduğunu keşfedenler ne yapsın ağacı? Şimdiki hükümet ve cumhurbaşkanı güç, ihtişam ve debdebeden kuruyor ormanlarını.” AK Saray’ın çevresinin ağaçla değil betonla çevrili olduğunu hatırlattığımızda sarayın içindeki her biri 2 bin Euro’ya alınan Çınar ağaçlarına dikkat çekiyor: “Evet içeride ağaç var ama onlar bile iktidarı, gücü simgeliyor.Yani ağaç sevgileri bile simgesel. Meyve veren ağaç artık taşlanmıyor, kesiliyor.” Peki, biz toplum olarak ne zaman kaybettik ‘Ethem dayı’ ruhunu? Yoksa çevremiz gibi vicdanlarımız da mı ‘beton’laştırıldı zamanla? Kıyası doğru olmamakla birlikte sorgulanması gereken bir soru daha var. Gezi Parkı’ndaki 13 ağacın kesimine neden bu kadar sahip çıktık da aynı zihniyetin 6 bin ağacı gözlerimizin önünde kıtır kıtır kesmesine nasıl bu kadar kolay göz yumduk? Nasıl izin verdik Yırca’nın zeytin mezarlığına dönüşmesine? Niçin kitlesel bir feryada dönüşmedi Yırcalının feryadı? Köylünün yanında neden yalnızca Greenpeace ve birkaç sivil toplum örgütü vardı? Neredeydi o cesur ‘bir avuç çapulcu’? Çok cılız kalmadı mı çığlıklarımız ya da sessiz çığlıklar atmakla mı yetindik sadece? Tüm bu soruların, sosyolojik, siyasi, hukuki bir sürü nedeni var şüphesiz. Gelin hepsini konunun muhataplarından öğrenelim. Gezi’den alınan en büyük ders: Medya yönetimi Mahmut Tanal (CHP İstanbul Milletvekili): Başta Manisa milletvekilimiz Özgür Özel olmak üzere diğer milletvekillerimiz, STK’lar, vatandaşlar ve Yırca köylüsü oradaydı. Ancak insanlar sadece köylünün ve Greenpeace’in adını duydu. Çünkü Greenpeace, uluslararası bir kuruluş ve üzerinde bir medya baskısı bulunmuyor. Uluslararası anlamda büyük bir medya ağı var ve eylemlerinden milyonlarca insanı haberdar edebiliyorlar. Uluslararası medya ağına sahip olmayanlar ise ne yazık ki Türkiye’de susturulmaya çalışılıyor. Ülkemizde ciddi anlamda bir medya baskısı var, her durum olduğu gibi yansıtılmıyor. Bu arada Gezi olayları sonrasında halkın çevre katliamlarına verdiği tepkilerden hükümetin çıkardığı ders, çevre duyarlılığı ve insan hakları konusunda değil, ne yazık ki medya yönetimi konusunda oldu. Kendisine yakın medya araçlarıyla gündem değişiklikleri, hedef şaşırtma ve üstünü örtme gibi stratejileri daha sıkı uygulamaya başladı. Hedef şaşırtma deyiminden kastım, bu işlemin özel şirket tarafından gerçekleştirildiği ve tüm sorumluluğun da bu şirkete ait olduğu izlenimi yaratarak üzerindeki baskıyı yalıtmaya çalıştı. Onlar için doğa, insan ve özgürlük gibi evrensel hiçbir değerin önemi yok. Bunların hepsini kendilerini iktidarda tutabilecek basit birer araç olarak görüyorlar. AKP hükümeti ağacın yeşilini değil, doların yeşilini seviyor. Birileri çıkıyor Türkiye’de dağ, taş zeytin diyor. Bunu en iyi zeytin fiyatlarından anlarız. Bugün zeytinin kilosu 18,00 TL civarında. Kaç aile evine zeytin götürebiliyor? Madem bu kadar üretim var bu fiyatların da ucuz olması gerekmez mi? Her şeye rağmen Yırca bir kazanımdır Mahmut Boynudelik (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Merkez Yürütme Kurulu Üyesi): Yırca’da bahsi edildiği kadar cılız tepki olmadı. Partililer, sivil toplum örgütleri oradaydı. Bunun en büyük sebebi Yırca’nın gözden ırak olması. Gezi Parkı İstanbul’un göbeğinde. Bana kalırsa Gezi ve Soma birbiririyle kıyaslanmaması gereken iki olay. Zira Türkiye’de en az 40 yerde ekoloji mücadelesi devam ediyor. O zaman şunu da sorgulayabiliriz. Yırca neden ön plana çıktı da diğer 39’unun esamesi okunmuyor? Burada da 6 bin zeytin ağacının sembolik değeri ortaya çıkıyor. Ayrıca Yırca halkının müthiş rüşvetler, tehditler karşısındaki dik duruşu var. Ama yine de Gezi’de olduğu kadar büyük bir etki yaratmadı. Neredeyse sadece Greenpeace’in adı duyuldu çünkü kömür meselesine çok duyarlılar. Kimsenin Yırca’dan haberi yokken duyulmasını sağladılar. Ancak bu konuda öne çıkmış olmaları diğerlerinin daha az destek verdiği anlamına gelmiyor. Her ne kadar algı Yırca’ya yeteri kadar sahip çıkılmadığı yönündeyse bile yine de Yırca’nın bu kadar duyulmasını pozitif bir kazanım olarak ele almak gerekir. Her şeye rağmen Yırca kayıp değil kazanımdır. Hem hukuk açısından hem de köylülerin kendi yaşam alanlarını kararlıkla savundukları zaman sonuç alabileceklerine en güzel örneklerden biridir. Bundan sonra ne olur bilemem ama bu hükümet hukukun arkasından dolanmayı çok iyi beceriyor. Korkum yakında yeni Yırca’ların yaşanması. Çünkü ilk fırsatta zeytincilik kanunu değiştirip Yırca köylülerinin bu davayı kazanmalarını sağlayan hukuki dayanağı yok edecekler. Mahkemede kaybederse bu sefer yasayı değiştiriyor. Hükümet bakkal hesabı yapıyor. 2 milyon ağaç keseriz 15 milyon dikeriz. Toplumu da bu şekilde manipüle ediyorlar. Ağaç sevgimiz siyasete kurban gitmiştir Hakan Ali Toker (Gezi Partisi Kurucu Üyesi): Bugün Yırca ile ilgili bu konuşmayı yapabiliyorsak bunu Gezi’ye borçlu olduğumuzu unutmayalım. Gezi, bir birikimin sonucudur ve Gezi Parkı olaylarının başlamasına neden olan ağaç figürü aslında direnişin sembolüdür. Dolayısıyla Yırca ile karşılaştırma yapılması doğru değildir. Gezi süreci öncelikle kişisel hak ve özgürlüklerin savunusuna yönelik bir hareketti. Oluşan her toplumsal refleksin Gezi şablonu üzerinden birebir değerlendirilmeye çalışılması yanıltıcı olur. Gezi bu yeni bilincin tohumlarını atan harekettir. Bugün kesilen 6 bin ağacın yerine 20 bin fidan dikilmesi ciddi, kalıcı ve yapıcı bir tepkidir. Sadece Greenpeace’in adını duymuş olmanız ana akım medyanın eksikliğidir. Greenpeace kendine ait sosyal medya kanallarına sahiptir ve görünür olmasını sağlamak adına Yırca için bunu kullanmıştır. İyi ki de kullanmıştır. Ramallah’ta İsrail askerlerinin Filistinlilere ait 8 bin zeytin ağacını kesmesinin ardından hükümet yanlıları bizim ağaç sevgimizi sorgulamıştı. Oysa bu olayın hemen akabinde Yırca meydana geldi ve hiçbiri bu kıyıma ses yıkarmadı. Bu açıdan bakıldığından hükümet yanlılarının, insanların hassasiyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak algı yönettiklerini ağacı siyasete kurban ettiklerini görüyoruz. Oysa mesele senin ağacın, benim ağacın değil. Ne İsrail’in Ramallah’ta yaptığı ne de Yırca’da yapılan kabul edilebilir. Yırca’nın sahipsiz bırakıldı algısının oluşmasının ya da oluşmamasının sebebi ulusal basının duyarsızlığı olabilir mi? Yoksa sahipsiz kalan tek bir ağaç bile yok. Gezi Partisi olarak zaten Yırca’dayız. Ancak bunlar, sorunu kökten çözmek için yeterli değil. Soma’da ağaçların kesilmesine tepki yok da 301 ölüme var mıydı? Yrd. Doç. Dr. Nil Mutluer: Toplumda ötekileştirme, cezasızlık ve adaletsizlikle gelen bir umutsuzluk söz konusu. Türkiye’de Gezi dışında kaç olayda toplumsal tepki gösterildi ki? Örgütlerin hazırladığı bir şey olmadan tabandan gelen toplumsal tepkiyi ilk ve yalnızca Gezi’de gösterdik. Gezi önemliydi çünkü bugün anladığımız anlamda polarizasyon yoktu. Gezi’de birbiriyle anlaşamayan birçok grup ve çoğulluk hali vardı. Bu yüzden farklı gruptan binlerce insan yan yana gelebildi. Çünkü hepsinin farklı farklı özgürlük talepleri vardı. Bu açıdan Gezi’deki tepkiyi sadece oradaki ağaçların kesilmesine indirgemek doğru bir yaklaşım olmaz. İnsanlar bir zamandır gelen üstenci dil ve bazı adaletsizliklere dayanamayıp koştu Gezi’ye. Şimdi ise yeni polarizasyon grupları olduğunu ve aslında şu anda Kürt meselesinin milliyetçi anlamda çok iyi yönetildiğini görüyoruz. Gerektiğinde milliyetçiliği yukarı çıkaracak söylemler yapılıyor, gerektiğinde de Kürtlere hadi barış yapıyoruz deniliyor. Polirazasyonun kullanıldığı bir dil var. Dolayısıyla bu ortamda muhalefet olan her şey ister istemez bazı klişelerle özdeştirildiği için (mesela solculuk, mesela Kürtlük) bunlar da genelde kötü olarak algılandıkları için böyle bir refleks içinde direnişin kendisi biriyle özdeştirilmek olarak algılanmış olabilir ve insanlar bundan çekinmiş olabilir. Bu çok kuvvetli bir ihtimal. Ayrıca Yırca’da zeytin ağaçlarının katliamına kitlesel bir tepki gösterilmediğini tartışıyoruz. Peki Soma’da 301 işçinin öldüğü maden faciasından sonra toplumsal bir refleks gösterildi mi? Katmanlı bir ötekileştirme, adaletsizlik, sınıf ve çıkar ilişkileri söz konusu ve öteki tarafından klişelerenek polarize edilmiş, birbirine öteki kılınmış gruplar var. Şu andaki ortamda bu polirazyona çok önem verildiği için zaten farklı olan bir tek Gezi’ydi. Aslında zaten tepki vermeye alışkın bir toplum değiliz. Yırca’da ağaçlar kesildiğinde Validebağ oldu. Orada da toplumsal bir tepkiden bahsedemiyoruz. Çünkü Gezi’de siyasi olarak ötekileştirilmiş grupların polarizasyonu söz konusu değildi. Gezi ile birlikte polarize edilen gruplar bir kez daha yan yana olmak istemedi. Bu yüzden Gezi’den sonra yaşanan toplumsal hiçbir olayda kitlesel tepki söz konusu olmadı. Bunun ikinci bir sebebi de insanlar artık umutsuz. Tepki versek, yürüsek ne olacak, yediğimiz dayakla yeni çıkan yasalardan sonra fişlendiğimizle kalacağız inancındalar. Bu açıdan korkmaları çok normal. Çünkü adalet sistemine olan inançları yok oldu. Cumhuriyet döneminden bu yana bu ülkede cezasızlık var. Hiçbir dava hiçbir dönemde hukuksal bir sonuç vermedi, adalet yerini bulmadı. Bugün Soma ile ilgili kaç kişiye dava açıldı? Kaç kişiyle ilgili derinlikli bir soruşturma yürütülüyor? Hiç! Ölen öldüğüyle kalıyor. Yani çok boyutlu bakmak lazım konuya. Son dönemde çıkan MİT ve internet yasaları gibi ifade özgürlüğünü sınırlayıcı yasalar da insanları tepki vermekten alıkoymuş, korkutmuş olabilir. Çünkü eskiden uygulamada olan şeyler artık yasalaştı. Siyasi karar alma çok başarılı bir şekilde işliyor. Tüm bunlar tepki verme konusundaki umutsuzluğumuzu beslemiş olabilir. Yırca’da STK’lar yine elinden geleni yaptı ama toplumsa muhalefetin gücü bu zaten. Çok marjinize edilmiş bir toplumsal bir muhalefet var.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue