Bu bir ‘perde arkası’ ya da ‘içyüzünü açıklıyoruz’ yazısı değil, sıradan bir tahlil denemesi. Bizde spor yönetimi çelişkiler ve kuralsızlıklarla dolu. Başkanlar bir yandan dikta gücüne sahipken öte yandan kendilerini çok zayıf hissedebiliyor. Ünal Aysal’ın görevi bırakması da bunun çarpıcı bir örneğini oluşturuyor.Geride bıraktığımız 15 günlük dönemin spor dünyasındaki en önemli olayı hiç kuşkusuz Galatasaray Kulübü Başkanı Ünal Aysal’ın görevi bırakma kararıydı. Kulüp Divanı’nda (doğru ifade budur, Divan Kurulu değildir) yaşanan durumu kendisi için rencide edici bulduğunu gizlemeyen Aysal, önce olağanüstü genel kurul kararı aldırdı, ardından da aday olmayacağını açıkladı.Birkaç ay önce yeniden seçilen ve dönemi sportif başarılarla dolu bir başkanın bu noktaya gelişi çeşitli bakımlardan incelenmeye değer. Üstelik, kulüp yönetimlerinde başkanların tartışılmaz bir ağırlığı var. Hatta yönetimin tamamen başkana bağlı olarak dizayn edilmiş olduğu biliniyor. Geleneksel yaklaşım da ‘güçlü tek adam’ anlayışını destekliyor.Ünal Aysal, Sarı Kırmızılı kulübün başına Mayıs 2011’de geldi. Kendi ifadesiyle 40 ayı geride bıraktı. 25 Ekim’e kadar yerinde kalacağı için toplam süresinin 41 ay olacağını görerek maaşallah diyebiliriz. Sportif başarı açısından parlak bir dönem yaşattı camiaya. Bir önceki sezonun 8. sıradaki Galatasaray’ı iki yıl üstüste şampiyon oldu, Devler Ligi’nde başarılar kazandı. Futbolla birlikte başta basketbol olmak üzere öteki spor dallarında da önemli başarılar elde edildi.Yine bu dönemde Galatasaray önemli gelirler elde etti. Şampiyonluk ve Devler Ligi’nin getirdiği imkanların yanısıra sponsorlar, kombine gelirleri ve öteki değişik girdiler açısından parlak bir dönem yaşandı. En sıkı gelirlerden biri hisse satışından elde edildi. Ancak bütün bunlar borçların azalmasını sağlamadı. Özellikle hatalı transferlere giden paralar bu noktada olumlu bir gelişme olmasını önledi.Ayrıca, sponsorların da yaşanan kötü durumlar nedeniyle bu işe soğuk bakmaya başlamaları ciddi bir sıkıntıya yol açtı. Öteki kulüplerle birlikte Galatasaray da bu noktada epeyce zorlanıyor. Geçen yıllara oranla düşük bir bedelle ve güçlükle sponsor bulunabildi. UEFA geçen sezon mali durumun düzeltilmesi konusunda ciddi bir uyarıda bulundu ve 200 bin lira ceza kesti. Durum düzelmezse kupalardan men cezasının gelme tehlikesi var.İyi bir ekip kuramadı40 aylık sürede Ünal Aysal bu memlekette kulüp yönetmenin kolay bir iş olmadığını gördü. Evet, her iş başkanda bitiyordu ama bu bütün dertlerin onun üzerine yıkılması anlamına da gelebiliyordu. İki şampiyonluğun ardından bu başarıda önemli payı bulunan yöneticiler Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak’ı yönetimin dışında bırakmasının ciddi bir hata olduğunu bu işlerle ilgisi olan herkes biliyordu. Fatih Terim ayrılığı da kaçınılmazdı ama işlerin o noktaya kadar gelmesinden önce başkanın birşeyler yapabileceği biliniyordu.Bugünkü durum şu: Bütün öteki kulüpler gibi Galatasaray da borç batağı içinde. Bundan kurtulmak için yapılan hamlelerin ilki olan sermaye artışına yetkili kuruluşlar geçit vermedi. Ardından Sarı Kırmızılı kulübün varlıklarının değerlendirilmesiyle ilgili Kulüp Divanı’na yapılan sunum itibar görmediği gibi olağanüstü toplantı istenmesini Aysal rencide edici buldu. İstifa nedenlerinden en önemlisi olarak bunu gösterdi. İstense çözüm bulunurdu ama bunun için iyi bir ekip oluşturmak, Kulüp Divanı’nın nabzını tutabilmek gerekliydi. Ekip güçlü olmayınca sıkıntılar Aysal’ı önce yormaya sonra boğmaya başladı.Spor dünyasında yönetim sorunlarıyla başedememek Aysal’ın kendi hatasıydı. Federasyonlarla, ceza kurullarıyla ve görünür görünmez güçlerle mücadele etme konusunda Dürüst-Albayrak ikilisi belki de ülkenin en iyileriydi. Onları niçin dışarda bıraktığını başkan bugün kendine sormalı. Basketbol ve öteki dallarda federasyonlarla yaşanan sorunları ortadan kaldırabilecek yeterlilikte bir yönetici yok ortalıkta. Teknik adam konusunda da aynı durumun yaşandığı açık. Dolayısıyla başkan, biraz da kendi çıkardığı sorunlarla başedemez hale gelmiş gibi görünüyor.Görevi bırakmamalıAysal’ı bunaltan durumlardan birinin de kulübün ana yönetim biçiminin dernekler yasasına bağlı olmasından doğan sıkıntılar olduğunu anlamak gerekir. İş hayatını Avrupa’da kurmuş biri için memleket bürokrasisinin labirentlerinde dolanmak zorunda kalmak pek eğlenceli sayılmaz. Kafka romanlarını bu şekilde okumak ilginç ve yer yer eğlenceli bile olabilir ama onları yaşamak zorunda kalmak hiç de öyle değildir. Atılmak istenen her adamın önüne çıkarılan engeller elbette ki bunaltıcı olacaktır.Tabii ki olayın özel hayatına hatta ailesine dönük saldırı boyutundaki durumlarla ilgili olarak herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ayrıca Aysal’ın özel işleriyle ilgili olarak çıkan ya da çıkabilecek bazı sorunlarla ilgili söylentilerden öte bilgi sahibi olabilmek pek kolay değil. Dolayısıyla bütün bunlar Aysal’ı bunaltmış gibi görünüyor ve sanıyorum ki Galatasaray Kulübü Başkanlığı gibi çok onurlu bir görevi noktalamak için zamanın geldiğini düşünüyor. Hatta buradan hareketle zamanında Adnan Polat’ın gerekli mesajı almadığı için sıkıntılı duruma düştüğünü ve kırgınlıkla ayrılmak zorunda kaldığını söylüyor.Bu gibi konularda kimi zaman gereğinden fazla açıksözlü olabiliyor Aysal. Örneğin, hiç gerekmeyen bir durumda Prandelli’nin birinci tercihleri olmadığı, Lucescu’nun gelmek istemeyişi nedeniyle ona yöneldiklerini söyledi. Bu ve benzeri açıklamalar yaparken kesinlikle art niyetli değil. Onun için sözün nerelere gidebileceğini düşünmek istemiyor. Fakat siz Prandelli olsanız böyle bir söylemden sonra neler hissedersiniz?Elbette ki başkanın bırakma kararına saygılı olmak zorundayız ama onunla birlikte yola çıkmış, kendisine güvenerek önemli yüklerin altına girmiş olan insanlar da var çevresinde. Onların kendilerini ihanete uğramış gibi hissedeceklerini de düşünmek zorunda Aysal. Ayrıca ailesi başta olmak üzere görevi bırakmaması konusunda büyük baskılar geldiğini kendisi de söyledi. Bütün bunlar onu bir kez daha düşünmek zorunda bırakabilir. Hele 6. haftadaki Fenerbahçe maçının kazanılması halinde durum temelinden değişebilir.Takım arkadaşım Alp YalmanRahmetli Ali Uras’tan bu yana Galatasaray başkanlarıyla iyi ilişkiler içinde bulunma şansım oldu. Ali Tanrıyar, Alp Yalman, Faruk Süren, Mehmet Cansun, Özhan Canaydın, Adnan Polat ve Ünal Aysal… Sarı Kırmızılı kulübü muhabir ve yazar olarak izlediğim dönemlerin başkanları onlar. Selahattin Beyazıt ağabeyimle de görev döneminden sonra dostluk etme imkanımız doğdu. İçlerinde Alp Yalman’la farklı bir yakınlığımız var. Futbol tutkusunu oynama boyutunda da hâlâ içimizde taşıdığımız için her fırsatta sahaya çıkma gayreti içindeyiz. Yukarıdaki fotoğrafın üzerinden 20 yıla yakın zaman geçmiş olmalı. Galatasaray veteran takımının Kınalıada’daki bir maçından önce birlikteyiz.
↧