TOKİ, Selam Tevhid terör örgütü ve 25 Aralık soruşturmalarında verilen ‘takipsizlik’ kararları gözleri 17 Aralık’a çevirdi. Bu kadar somut delile rağmen bu dosyada da ‘takipsizlik’ kararı verilebilir mi? Bekleyip göreceğiz...Türkiye, 17 Aralık 2013’te tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonuna uyandı. Aralarında bakan çocuklarının da bulunduğu onlarca isim gözaltına alınmıştı. İlerleyen günlerde yolsuzluk belgeleri ortalığa saçıldı, hukukun paçavraya çevrildiğine dair ses kayıtlarına her gün yenileri eklendi. Emniyet’in hazırladığı ve internette yayınlanan fezlekelere göre örgütün başındaki isim İranlı Reza Zarrab’dı. İddialar çok vahimdi. Kurulan kara para tezgahıyla İran’ın 87 milyar Euro’su aklanmıştı. İşin içinde bakan çocukları hatta bizzat bakanların kendileri vardı. Buna göre, İran’ın kara parasını ‘döndürme/aklama’ karşılığında bakanlar ve çocukları hatırı sayılır miktarlarda rüşvet alıyordu. Yolsuzluk soruşturması sebebiyle istifa etmek zorunda kalan bakanlardan Zafer Çağlayan’ın 28 kez ve toplamda 52 milyon dolar, Muammer Güler’in 10 kez ve toplamda 10 milyon dolar, Egemen Bağış’ın ise 3 kez ve toplamda 1,5 milyon dolar rüşvet aldığı iddia edildi. Alınan toplam rüşvet miktarı 63,5 milyon dolardı. Egemen Bağış’a verilen rüşvet adım adım kameraya kaydedilmişti. Zafer Çağlayan’ın oğlunun rüşvet alışverişi de teknik takibe alınmıştı. Dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde, ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar ele geçirilmişti. Bu paranın ‘ne’ olduğu hiçbir zaman izah edilemedi. Yine dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun evinde yapılan aramada 1,2 milyon TL bulunmuştu. Muammer Güler’in, telefonda, kendisi hakkında bir soruşturma olup olmadığını soran Zarrab’a verdiği, “Vallahi böyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım ya!” sözü gazete manşetlerini süsledi. Sadece bakanlar değil, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bile rüşvet ve yolsuzluk çarkının içinde olduğu ileri sürüldü. Konuyla ilgili Başbakan ve oğlu Bilal Erdoğan’a ait olduğu savunulan ses kayıtları internete sızdırıldı. Başbakan olduğu iddia edilen kişi oğluna, ‘evdeki paraları sıfırlaması’ talimatı veriyordu. Sıfırlanması gereken paranın miktarı 1 milyar dolardı. 25 Aralık tarihli, yapılamayan ikinci yolsuzluk operasyonunda önemli iddialardan biri de Urla’da ‘dönemin’ Başbakanı Erdoğan ve yakınları için 1. derecede sit alanına villalar yapıldığıydı. Villalar için öncelikle bölge 1. derecede sit alanı olmaktan çıkarılmıştı. Bunun için bir üniversiteden 130 bin TL karşılığında sahte rapor alınmıştı. Buna ilişkin ses kayıtları da internete düştü. Bir başka iddia ise ihale karşılığında işadamlarından rüşvet/haraç alındığıydı. Bu şekilde toplanan paralarla iktidar kendi medyasını kurmuştu. Fezlekelerde de yer alan telefon görüşmelerinden 8 işadamından 2 ay gibi kısa bir sürede 630 milyon dolar para toplandığı tespit edildi. Buna ilişkin ses kayıtları da internette yayınlandı. Yaklaşık 15 ay süren soruşturmada elde edilen deliller çok sağlamdı. Ancak ne oldu dersiniz? İktidar müthiş bir algı operasyonuna imza attı. İnsanların somut delillere dayanan yolsuzluk soruşturması yerine, hiçbir dayanağı olmayan ‘paralel devlet’ tezine inanmasını sağladı. Ve yaptığı düzenlemelerle yolsuzluk ve rüşvetin üzerini adım adım örttü. Nasıl mı? İşte böyle… Polisler, savcılar sürgün edildi: 17 Aralık’ta operasyon başladı. İktidarın ilk tepkisi soruşturmada görev alan polisleri sürgün etmek oldu. Binlerce polis ‘paralel’ yaftasıyla görevden alındı. Emniyet ayağını ‘temizleyen’ iktidar ikinci aşamada yargıya yöneldi. Soruşturmaya iki yeni savcı atandı. Ardından eski savcılar dosyadan el çektirildi. Sonuçta dosyada tek bir savcı, Ekrem Aydıner kaldı. Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirildi: Kolluk güçlerine amirlerine operasyonu haber verme zorunluluğu getirildi. Bu, kısaca, yapılması planlanan operasyondan Başbakan’ın haberinin olması demekti. Düzenleme Danıştay’dan döndü.TİB’in başına MİT’çi Çelik atandı: Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB), MİT görevlisi Ahmet Cemaleddin Çelik atandı. Başbakanlık ve MİT’in 15 Ocak 2014’te yazılı bir talimatla teşkilata bütün dini fraksiyonları ve grupları izleme emri verdiği ortaya çıktı. İnsanların tek tek fişlendiği belgelendi. Başsavcılara tehdit telefonu: Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bizzat kendisinin İzmir ve Adana başsavcılarını arayarak, soruşturmanın kapatılmasını istediği ortaya çıktı. Bakan aramayı kabul etti. Kendisini, “Aramayan bakan mı var?” diyerek savundu. Savcıları değiştir, yoksa!: Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek’in, İzmir’deki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş’ı arayarak, soruşturmayı durdurmasını, savcıları ise değiştirmesini istediği ortaya çıktı. Hüseyin Baş’ın konuyla ilgili tuttuğu tutanak kamuoyuna açıklandı. Delilleri imha edin talimatı: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Emniyet Müdürlüğü’nden 15 Aralık sonrası yapılan dinleme ve fiziki takip işlemlerinin bitirilmesi ve evrakların imha edilmesini talep ettiği ortaya çıktı. Yazı 8 Ocak 2014’te gönderilmişti. Bu talep, Başbakan ve oğlu arasında 17 Aralık 2013 tarihinde yapıldığı iddia edilen ‘sıfırlama’ konuşmalarının dosyadan çıkarılması anlamına geliyordu. HSYK sil baştan: Daha önce Adalet Bakanı’nın yetkilerini sınırlayan iktidar, soruşturma sonrası HSYK’yı tamamen bakana bağladı. Yargı tamamen siyasallaştı. AYM düzenlemeyi büyük oranda iptal etti ancak iktidar yapacağını (atamalar vs.) çoktan yapmıştı! Savunma hakkına sınırlama: Yolsuzluk soruşturması üzerine şubatta yapılan yasal düzenlemeyle avukatların dosyalara ulaşabilmesi sağlandı. İktidar yolsuzluk soruşturması dosyalarını aldı, içinde ne var ne yok gördü. İnternete sansür yasası: İnternete düşen yolsuzluk ve rüşvete dair tapeler iktidarı çileden çıkarmıştı. Özel hayatın gizliliğinin ihlali durumlarında internete erişimin TİB tarafından önlenmesinin de öngörüldüğü torba yasa tasarısı 6 Şubat’ta Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. TİB’e, mahkeme kararı olmaksızın internete erişimi engelleme yetkisi verildi. YouTube ve Twitter yasaklandı: Yolsuzluk ve rüşvete dair ses kayıtları Twitter ve YouTube üzerinden yayınlanıyordu. Başbakan, 20 Mart’ta, “Twitter mivitır hepsinin kökünü kazıyacağız.” dedi. Aynı günün gecesi Twitter, bir hafta sonra ise sosyal paylaşım sitesi YouTube kapatıldı. Sahte deliller oluşturuldu: İktidar, masum insanları ‘terörist’ olarak göstermekte kararlıydı. Ancak ortaya delil konulamıyordu. Bu işi de hallettiler! TİB’de sahte deliller üretildiği ihbar mektuplarıyla ortaya çıktı. İddiayı hiç bir iktidar temsilcisi yalanlayamadı! TOKİ dosyasında takipsizlik kararı: 17 Aralık operasyonunun ardından dosyaya atanan Savcı Ekrem Aydıner, TOKİ dosyasında işadamları Ali Ağaoğlu, Ahmet Nazif Zorlu ve Mehmet Ali Aydınlar ile eski Bakan Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar’ın da aralarında bulunduğu 60 şüpheli hakkında 2 Mayıs’ta takipsizlik kararı verdi. Selam Tevhid Operasyonu sulandırıldı: 7 bin kişinin ‘Selam Terör Örgütü’ soruşturması kapsamında ‘paralel yapı’ tarafından dinlendiği iddia edildi. Yalan olduğunu bizzat Başsavcı itiraf etmek zorunda kaldı. Selam Tevhid Soruşturması’nın üzeri de bu ‘sulandırma’ operasyonuyla kapatılmış oldu. 22 Temmuz’da ‘takipsizlik’ kararı verildi. Fezlekeler temizleniyor: Savcılığın, 4 eski bakanla ilgili hazırladığı fezlekeler 28 Şubat’ta Meclis’e ulaştı. Fezlekeler, 2 Ocak’ta Adalet Bakanlığı’na gönderildi. Dosya 27 klasörden oluşuyordu. Ancak 28 Şubat’ta Meclis Başkanlığı’na gönderilen fezlekeler toplam 11 klasördü. 16 klasör eksikti. Fezlekeler kaçırılıyor: Meclis Yolsuzluk Komisyonu, AKP’nin üye vermemesi sebebiyle aylar sonra kurulabildi. Meclis’ten 6 aydır kaçırılan fezlekeler, Komisyon Başkanı AKP’li Hakkı Köylü tarafından 14 Temmuz’da dizi pusulalarına bağlanması için alelacele Başsavcılık’a iade edildi. ‘Yeni’ hakimler atandı: Sulh ceza mahkemeleri kaldırıldı, yerlerine sulh ceza hakimlikleri kuruldu. Hakimlere geniş yetkiler verildi. Bu mahkemelere Reza Zarrab, Süleyman Aslan ve bakan çocuklarını tahliye eden isimler atandı. İstanbul’da 70 hakimin yerine, 6 hakim getirildi. Sahur operasyonu: 22 Temmuz’da yolsuzluk, Selam Tevhid, Ergenekon, Balyoz ve KCK soruşturmalarında görev alan polislere yönelik operasyon başlatıldı. Yüzlerce polis gözaltına alındı, adliyede ‘rehin’ tutuldu. Bu da yetmedi, ‘delilsiz’ tutuklandı. 25 Aralık’a takipsizlik: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 1 Eylül 2014’te 25 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı verdi. Kararın gerekçesinde, ‘soruşturmayı yürütenler darbeye teşebbüsle’ suçlandı. CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay, hafta içinde, 17 Aralık soruşturmasında da ‘takipsizlik’ kararı verileceğine dair duyumlar aldıklarını söyledi. TOKİ, Selam Tevhid ve 25 Aralık soruşturmalarında tuhaf gerekçelerle ‘takipsizlik’ kararı verilmişti. Altay’ın iddiası doğru olabilir mi? Bu kadar somut delil ve belgeye rağmen savcı ‘takipsizlik’ kararı verebilir mi? Bekleyip göreceğiz…
↧