Önceki haftanın spor gündemine Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’den ayrılmak zorunda kalışı damgasını vurdu. Tabii bu ayrılıştan çok başkan Aziz Yıldırım’ın Yanal’a dönük suçlamaları uzun yıllar unutulmayacak nitelikteydi? İsmail Kartal’ın göreve getirilişiyle sular durulmuş gibi görünürken Yıldırım’ın ‘tek adam’ olarak hareket etmeyi bir yana bırakın artık tamamen ‘Fenerbahçe benim’ yaklaşımı içinde oluşu nereye kadar sürebilir dersiniz?Birkaç ay önce kaybettiğimiz önemli bir futbol adamının cenaze töreninde yanıma yaklaşan Fenerbahçe’nin eski yöneticilerinden biri şunları söylemişti:“Kardeşim, bu adamdan niye böyle çok korkuyorsunuz? Yaptıkları ortada… Koskoca kulübü ne hallere düşürdü… Biriniz çıkıp da ‘yeter artık’ diyemiyorsunuz. İçinizde hiç mi cesur adam yok? Bu mu gazetecilik?”‘Bu adam’ diye söz ettiği kişinin Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım olduğunu herhalde anlamışsınızdır. Kişisel olarak birşeyleri yazma konusunda kimseden korkum yok, o nedenle üzerime alınmadım. Ancak bundan daha önemlisi, gazetecilerin birşeyler yapmasından çok camia içinde halledilmesi gereken bir sorun olduğu ortada, bunu hatırlattım. O konuda durumun umutsuz olduğunu zaten biliyordu. Çaresizlik içinde eliyle havada daireler çizerken “Herkes bu adamın esiri olmuş… Bitmiş bu memleket kardeşim!” diye noktayı koydu.Aslında öteki söyledikleri ve gazetecilere yönelik suçlamaları bütünüyle haksız değil bu şahsın. Ancak 3 Temmuz’da ortaya çıkan durumun tam olarak sonuçlanmayışı, son olarak yeniden yargılama yolunun açılmasına kadar varan gelişmeler ve başka bazı nedenler yorumcuların bu konudan uzak durmasına yol açıyor. Zaten söylediğiniz herşey mutlak surette birileri tarafından damgalanıyor, ne söylediğinize hiç mi hiç kulak asılmadan “sen zaten şöylesin, böylesin” diye tepkiler gösteriliyor.Yıldırım’ın Fenerbahçe için 16 yıllık görev süresi içinde yaptığı önemli ve değerli işler defalarca dile getirildi. Özellikle tesisleşme ve bütün branşlardaki sportif başarı açısından hizmetleri ortada. Bundan dolayı da takdir ediliyor ve girdiği her seçimi kolaylıkla kazanıyor… 3 Temmuz süreci olayı başka bir boyuta taşıdı. Camia, başkanına sonuna kadar sahip çıktı ve artık onunla ilgili olumsuz birşey düşünülemez bir duruma gelindi. Yıldırım’ın da bunu gerektiği gibi kullandığını söylemek mümkün… Bu konularda farklı düşünceleri olan insanlar var ama çıkıp konuşmanın pek uygun olmadığını da görüyorlar.Aile bu mudur?Peki, onun her yaptığı gerçekten doğru mu? Özellikle Ersun Yanal’ın görevden uzaklaştırılma sürecinde yaşananlar kabul edilebilecek durumlar mı? Bunlarda hep Yıldırım’ın haklı olduğu söylenebilir mi? Haklı olsa bile bütün bunların bu şekilde gündeme getirilmesinden Fenerbahçe’nin zarar göreceği açık değil mi?Neredeyse sonsuza kadar uzatılabilecek bu tür sorular arasında ilk sorulması gerekenlerden birini Mehmet Demirkol kardeşimiz sordu:“Bütün bu söyledikleriniz yani Yanal’a dönük suçlamalarınız doğruysa o zaman ne diye kendisiyle yeni bir sözleşme imzaladınız?”Sayın Yıldırım’la geçmişte birkaç kez biraraya ve karşı karşıya gelmişliğimiz oldu. Onun yaşanan durumları açıklarken nasıl bir melek gibi göründüğünü ve her konuda kendisini haklı gösterecek kanıtları ortaya koyduğunu biliriz. Ancak durumu daha sakin biçimde düşünmeye başladığınızda birtakım arızalar ve boşluklar ortaya çıkmaya başlar. Özellikle tek adam yönetimi ve herşeye karışma durumunda kabul edilemez noktalar bulunduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.Üstelik mesela Yanal’a ilişkin bütün söylediklerinin doğru olduğunu kabul etsek bile bunların karşılıklı görüşme yoluyla bir karara bağlanması ve olayın kamuoyu önünde tartışılmasının önlenmesi gerekmez mi? Asıl yöneticilik becerisi, bu tür sorunların aile içinde halledilmesi değil midir? Son dönemde Fenerbahçe yönetiminin camiaya dönük en çok yinelediği slogan “Biz bir aileyiz” oldu. Aile bu mudur? Daha dün o ailenin en önemli bireylerinden birini bugün bir yığın suçlamanın muhatabı yapmak aileye ne kazandırır?Dikkat ederseniz, bütün bu gelişmeler arasında Fenerbahçe’de yönetim kurulu hemen hiç devrede değil. Sadece başkan ‘ben yaptım, ben ettim’ söylemlerinin arasında arada bir ‘yönetim kurulumuzun aldığı karar’ gibisinden birtakım sözler etme gereğini duyabiliyor, o kadar! Tamam, memleketin her yerinde ‘tek adam’ yönetimi pek yadırganan bir durum değil ama bundan doğabilecek sorunlar da biliniyor. Geçmişte defalarca yaşanıp belli sonuçlar vermiş bir durumun Yıldırım için farklı yere gidebileceğini düşünmek pek akla uygun sayılmaz.Sayın Yıldırım’ın bir yandan teknik direktörlük hevesinde olduğu ve yıllardır bu işlere karışıp “Azizsilin” şeklinde övgülerle karşılandığı da bilinmeyen bir durum değil. Nitekim İsmail Kartal’ın göreve getirilişini pek çok insan, ‘Yıldırım teknik direktör oldu’ şeklinde yorumladı. Yani daha ilk günden takımın teknik patronunun durumunu ve konumunu temelden sarsacak bir sakatlıkla işe başlanılmış oldu. Böyle bir durumda istenilenin elde edilmesinin ne kadar mümkün olabileceğini hep birlikte göreceğiz.Yıldırım’a ‘yeter artık!’ demesi gerekenler gazeteciler değil. Kaldı ki gazetecilik sınırları içinde bunu yapan arkadaşlarımız da oldu. Yıldırım’ın sadece Fenerbahçe’yi değil bütün ülkeyi yorduğu ve yıprattığı, dolayısıyla artık bu işi noktalaması gerektiğini açıkça söyleyenler çıktı… Yıldırım’ı ister çok sevin isten nefret edin, bu konularda sağlıklı düşünüp öyle davrandığını söyleyebilmek de kolay sayılmaz. Herşey bir yana, onun bu sözleri, gelecekte takımın başına geçmesi sözkonusu olabilecek teknik adamlar için bir kez daha düşünmelerini gerektirecek ve Fenerbahçe’yi sıkıntıya sokacak koşullar ileri sürmelerine neden olacak ifadeler değil mi? Hiç değilse bunu düşünerek susmak daha doğru olmaz mı?Belki de binlerce kez yinelemek gerekecek: İyi bir yöneticinin en önemli niteliklerinden biri, neyi söyleyeceğini değil söylemeyeceğini bilmesidir! Sayın Yıldırım, o konumdaki bir yöneticinin asla söylememesi gerekenleri inanılması zor bir şekilde gündeme getirerek hem kendine hem Fenerbahçe’ye zarar verdi. Bu durumu görebilen pek çok Fenerbahçeli var ama bilinen nedenlerle pek kimsenin sesi çıkmıyor. Nereye kadar?NOT: Bu yazı geçen hafta yazıldı ancak Süleyman Seba’nın vefatı haliyle öne geçtiğinden yayımlanamadı. Yıldırım, Seba’ya karşı sevgi ve saygısını çeşitli nedenlerle defalarca ortaya koymuş biri. Efsane başkanın, vefatında bile gündem değişimi yoluyla Yıldırım’ı bazı tepki ve eleştirilerden kurtarmış olması görmezden gelinemeyecek bir durum oluşturdu.
↧