‘Bu millete demokrasi yaramıyor, buldukça şikâyet ediyorlar.’ seslerinin ‘Neden daha fazla demokrasi olmasın?’ sorusundan yüksek çıktığı bir ülkedeyiz. Eğitim ve toplum bilimcilere göre çözüm için çocukluğa inmek şart. Çünkü evde büyükleriyle konuşamayan, okulda öğretmeninden çekinen bireylerin demokrasiyi anlamlandırması neredeyse imkansız.Türkiye’nin neredeyse bütün sorunlarında enine boyuna konuşulan konulardan biri demokrasinin işleyişi. Bugünlerin popüler tartışması ise demokrasinin sandıktan ibaret olup olmadığı. Yaklaşık bir asırdır demokrasiyle yönetilmemize rağmen konunun neden böylesine alt seviyede tartışıldığını ise uzmanlar bu kültürün hâlâ oluşmamasına bağlıyor. Onlara göre sorunun kökeni hayat tarzımız. Ailede, okulda, sosyal hayatta kendini ifade etmekten ve uzlaşmadan yoksun kişiler siyasette de demokrasiyi kavrayamıyor. Çocuklukta başlayıp yaşam boyunca devam eden psikolojik baskı ve söz söyleme hakkının sadece güçlüde olduğu anlayışı da hak ve adalet duygusunu öldürüyor. Öğrenci öğretmenine, çocuk babasına, çalışan yöneticisine karşı söz söylemekten çekiniyor. Böyle bir ortamda fikrini söyleyemeyenler makam sahibi olunca kimseyi dikkate almıyor. Adaleti ise sadece kendi canı yandığında anıyor... Uzmanlara göre kişilerin gündelik hayatında başlayan bu durumun büyük resimdeki hali toplumsal çözümsüzlük. Çünkü bütün bu etkenler çocuğu büyüdüğünde güçlüyse yönetmeye, güçsüzse ezilmeye hazır kişiler haline getiriyor. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Doç. Dr. Zeynep Kızıltepe’ye göre aile ve eğitim hayatında demokrasi algısını zedeleyecek onlarca örnek var. ‘Çocuklar ailelerde sadece sevilecek, ortama neşe katan ama hiçbir şeye karışmaması gereken varlıklar durumunda.’ diyen Kızıltepe gözlemini şu şekilde paylaşıyor, ‘Çocuk olarak aile içinde sesini duyurmak istiyorsan, zorlanırsın; çünkü büyükler varken çocuklar konuşmaz. Soru sorarken dikkatli olman gerekir; uygun zamanı kollamadan sorarsan ya hiç kale alınmazsın ya da azarlanırsın.’ Kızıltepe’ye göre toplumun demokrasiye adapte olmaya zorlanmasının bir sebebi de söz konusu aile yapısı. Evdeki demokrasiyi sağlamak ise gelenekte en çok ağırlığı olan babanın görevi. Okullarda da öğretmen merkezli eğitim verildiğini anlatan Zeynep Kızıltepe, “Bu yöntemi en iyi okullarımızın sınıflarında bile görüyoruz maalesef.” diyor. Demokrasi algısını yaralayan bu sistemde öğretmen öğretir; öğrenci öğrenir. Öğretmen konuşur, öğrenci susar. Soru sormazlar, akıllarındakini dillendirmezler. Öte yandan en iyi demokrasi eğitiminin uygulamadan geçtiğini anlatan Kızıltepe okulda da işbirlikçi sistemin önemini vurguluyor. Kızıltepe, eğitimde demokrasinin babası sayılan Dewey’den örnek veriyor. Buna göre demokrasi bir yaşam tarzı. Sınıflar da toplumun birer küçük evreni. Dolayısıyla demokrasi sınıflarda bir yaşam tarzı haline gelene kadar uygulanmalı. Bu modele göre öğretmenin işbirlikçi ve yönlendirici olması gerekiyor. Kızıltepe’nin öğretmenlere çağrısı ise şöyle, “Her öğrencinin kendine ve birbirlerine saygı gösterdiği bir ortam için çalışmalılar.” Sabancı Üniversitesi Savunu ve Eğitim Programları Koordinatörü Işık Tüzün, öncelikle çocuğa bakışın değiştirilmesi gerektiğini vurguluyor; onlar sadece ‘geleceğin yurttaşı’ değil, bugünün de hak sahibi. Tüzün de çocukların eğitim yaşamlarında daha çok söz sahibi olması için başta öğretmenler iş düştüğü fikrine katılıyor. Örneğin sınıfla ya da okulla ilgili kararlar alınırken görüşleri alınabilir. Işık, karar alma sürecinde şeffaflığa da dikkat çekiyor. Ayrıca öğretmenlerin okuldaki kararlara ilişkin çocuklara geri bildirim vermeyi alışkanlık haline getirmesi gerektiğini ekliyor. Okul meclislerinde de demokrasi sandıktan ibaretBir yandan, son yıllarda geliştirilen iyi uygulamalar da söz konusu. Ancak bu alanda çalışma yapan gözlemciler bunların büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldığını söylüyor. Örneğin her okulda bir öğrenci meclisi olmasına karar verildi. Öğrencilerin seçimiyle oluşan bu meclisler demokrasi eğitiminin bir parçası olarak sunuluyor. Okullarda saha çalışmalarına katılan Işık Tüzün’ün gözlemine göre, bazılarında yöneticilerin ve öğretmenlerin teşvikiyle iyi örneklere rastlamak mümkün. Ancak çoğu zaman öğrenci meclisleri seçim odaklı kalıyor ve öğrencilerin okul yönetimine katılmasına katkı sunmuyor. Zaten öğrenci meclisleriyle ilgili yönerge de bunun ipuçlarını veriyor. Meclis başkanının nasıl seçileceği son derece ayrıntılı bir biçimde aktarılıyor. Ancak öğrenci meclisinin okuldaki kararlara katılımına, yetkilerine ilişkin bir ifadeye rastlanmıyor. Dolayısıyla, bu uygulama pek çok okulda bir oy verme alıştırması. Böyle bir ortamda çocuğun katılımcılığa karşı heyecanının azaldığını söyleyen Tüzün, ‘Sonuçta, çocuklara demokrasinin sadece oy vermekten ibaret olduğuna ilişkin yanlış bir mesaj da veriliyor.’ görüşünde.Demokrasi derste öğrenilir mi? Öte yandan Milli Eğitim Bakanlığı da demokrasi eğitimi alanında önemli bir birikime sahip Avrupa Konseyi desteğiyle bir proje yürütüyor. Buna göre Demokratik Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi Projesi kapsamında ortaöğretimde verilen demokrasi ve insan hakları dersi güncellendi. Ancak burada önemli olanın çocukların deneyimleri olduğunu söyleyen Tüzün, ‘İnsan haklarına saygılı ve demokratik olmayan bir ortamda bu derslerin sunulması uzun vadede etkili olmaz.’ diyor. Türkiye’de eğitim sisteminin merkeziyetçi ve hiyerarşik yapısından, sınav odaklılığından bahseden Tüzün, böyle bir ortamda demokratik eğitimin güçleştiğini anlatıyor. Ancak asıl belirleyici olan yöneticilerin ve öğretmenlerin tutumları. Değerler eğitimi verilirse demokrasi anlayışı gelişirAile ve iletişim danışmanı, pedagog Öznur Simav ise yaşam tarzı ve anlayışında artık çok daha maddi özelliklerin ön plana çıktığını hatırlatarak şöyle konuşuyor: ‘Para kazanmak ama nasıl? Başkalarının haklarını çiğneyerek, işyerinde diğer çalışanları basamak yaparak, mobbing uygulayarak, arkasından aleyhine konuşarak, aşağılayarak, hakları göz ardı ederek… Çocuk değerler eğitimini aile içinde alırsa demokrasiyi içselleştirmesi kendiliğinden gelir.’ Simav, ailelere çocuklarıyla iyi iletişim kurup, değişen dünya düzenini, hak ve özgürlükler iyi anlamalarına yardımcı olmalarını öneriyor. Bu konuda gerekirse danışmanlık alarak hoşgörü ortamını dengeli şekilde yürütecek bir yaşantı sürmeleri gerektiğini söylüyor. Örneğin demokrasinin önceleri çoğunluğun görüşleri olarak benimsendiğini ancak şimdi azınlık fikirleri ve isteklerinin de ön plana çıktığını hatırlatan Simav, bunun çocuklarda da yerleşmesi gerektiğini vurguluyor. Konuyu üç çocuklu bir aile üzerinden örneklendiriyor. İki çocuk genellikle top oynamak istiyorsa üçüncü çocuk da istemese de katılmak durumunda. Burada yetişkin, duruma müdahale edip tek kalanın istediği oyunu da oynayabileceklerini hatırlatmalı. Demokrasinin, değer vermekle adeta iç içe bir kavram olduğunu anlatan Simav, ‘Çocukların bu kavramı içselleştirip, yaşamına bu şekilde devam etmesi için, aile içinde birbirine verilen değeri hissetmesi gerekir.’ diyor. Bu anlayışa zarar verecek nedenleri örneklerle açıklayan Simav şöyle devam ediyor: “Bir evde çocukları hiçe sayarak hep babanın istediği yemeklerin yapılması, demokrasi anlayışını zedeler. Ya da ergenlik döneminde erkek çocuğu olan aileler kendileri benimsemese de, ya da ailenin anlayışına uygun olmasa da çocuklarının saç uzatmasına izin verebilir. Aksi olursa demokrasi anlayışı zedelenmiş olur. Demokrasinin saygı ve hoşgörü olduğu hep akılda tutulmalı.” Ayrıca çocuklarla aile toplantıları yapmayı, aile bireylerinin hepsini ilgilendiren bir eşya alırken fikirlerini sormayı da demokrasinin içselleştirilmesi için etkili yöntemler arasında sayıyor.
↧