Harika bir Dünya Kupası’nı geride bıraktık artık kendi gündemimize dönüyoruz. Sporda transfer her zaman önemli bir yer tutar. Futbol Federasyonu’nun talimatlardaki değişiklikleri ile kayakla atlama kuleleri de gündemdeki yerini aldı.Muhteşem bir Dünya Kupası’nı geride bıraktık. 1 ay boyunca futbola doyduk. Saha içindeki iyi futbol bol golle keyiflenirken, sürprizler ve bunların dramatik öyküleriyle de işler büyüdü. TRT spiker ve yorumcusu arkadaşlarımız, özellikle rakip takım taraftarlarının birlikte maç izlemesi ve bir olay yaşanmaması üzerinden, bitmek tükenmek bilmeyen bir memleket sorunu hakkında iyi dileklerde bulundu.Bu sezon transferde değişik bir durum dikkat çekiyor. Önceki yıllarda 4 büyükler başta olmak üzere her kulüp mutlaka bir yığın transfer yapma derdinde olurdu. Alınan oyuncuların ne kadar gerekli olduğu, bunlara ödenecek paranın nasıl bulunacağı gibisinden durumlara kimse kulak asmazdı. Önemli olan taraftarın ‘büyük başkan’ tezahüratı yapmasıydı.UEFA’nın finansal fair play konusunda dişlerini göstermesi, kulüplerimizin ayaklarının da suya değmesi sonucunu verdi. Kulüpler bu sezon daha özenli davranıyor. Bu, sanıldığından çok daha önemli bir gelişme. Transfer cinnetini ortaya çıkaran iki büyük etken medya ve taraftar. Onları da değiştirmek gerekiyor.Bu konudaki liderliği de Fenerbahçe’nin yapması ilginç. Sarı Lacivertli kulüp yıllarca transfer şampiyonluğunu hiçbir rakibine bırakmadı. Bundan doğan korkunç kayıpları da kimse umursamadı. Fenerbahçe yönetimi bu sezon sadece Diego Ribas’ı aldı ve bu kadar deyip defteri kapattı. Elbette ki bu çok sağlıklı bir adım. Ancak başarısızlık durumunda medya ve taraftar ‘niye transfer yapılmadı’ diye ayağa kalkacaktır, bunu da unutmamalı.Transferin Beşiktaş’ta yol açtığı yıkımları birkaç yıldır konuşuyoruz. Fikret Orman yönetimi bunu değiştirmek için işbaşına gelmiş gibiydi. Ancak sıkıntıların daha da büyüdüğü gözleniyor. Hatta onu, Yıldırım Demirören yönetiminin yaptığı hatalarla dolu olan yola girdiğini söyleyenler bile var. Aylarca ‘bütçemiz sınırlı’ deniliyor ama sıkışınca Demba Ba için kesenin ağzı açıldı. Bunu başkalarının da izleyeceği söyleniyor.Yüz milyonlarca Euro boşa harcandıTransferin korkunç yıkımlara yol açan bir boyutu da, sözleşme koşullarının yerine getirilmesi konusundaki özensizlikler. Yerli oyunculara yapılan ‘sen bizim evladımızsın’ saçmalığının yabancılara da uygulanmaya kalkıldığında nasıl sorunların doğduğu defalarca görüldü. Beşiktaş’ın Del Bosque ve Ferrari ile ilgili kayıpları uzun yıllar unutulmayacak. Ribery faciası yaşamış Galatasaray’ın bunu İzet Hajroviç olayında tekrarlanması, başka bir ülkede yönetim için yıkıcı sonuçlar doğurabilirdi. Bizde böyle şeylere pek kulak asılmıyor…Trabzonspor’da da bu sezon ilk kez oyuncu satıp biraz para kazanmak gibi ilginç bir gelişme yaşandı. Gerçi Olcan ve Adrian takıma gerekli adamlardı ama tutmak mümkün değildi. Henrique’ye para verecek birilerinin çıkması ise büyük şanstı… Öteki kulüplerin transfer konusunda her zamankinden daha özenli davrandıkları dikkat çekiyor. Çok geç kaldık belki ama nihayet doğruyu bulacağız.Kulüpler transfer konusunda bütçelerine göre hareket etmiyorlar çünkü ortada böyle bir bütçe yok. Geleceklerini rehin ederek ellerindekilerden çok da farkı olmayan adamları alıyorlar. Bu şekilde başarısızlıklarının üzerini örtmek isterken daha büyük batağa düşüyorlar. Şu anda büyükler dahil kulüplerimizin mali yapısı UEFA’dan sürekli ceza gelmesine yol açabilecek durumda. Transfer yıkımını önleyebilmek için Futbol Federasyonu’na büyük görev düşüyor. Ancak federasyon vaziyeti idare eden bir tavır içinde. Yabancı sayısının azaltılması kararında taviz vermez gibi görünürken + 1 gibisinden son dakika işleri gündemden düşmüyor. Oysa asıl yapılması gereken işler, transferin mutlaka kulüp bütçesiyle uyumlu olması hatta İspanya’da yapıldığı gibi kendi dönemlerinde oluşan kulüp zararının yarısını yönetim kurulu üyelerinin cepten ödemesi.Sporun olmadığı bir ülkede medya böyle transfer paralarıyla kendi ekmek parasını çıkarmaya çalışıyor. Ne Wimbledon gibi bir tenis turnuvası düzenleyebilir ne de Fransa Turu düzeyinde bisiklet organizasyonu yapabiliriz. ‘Kralını yaparız’ diye şişindiğimiz uluslararası organizasyonlarda durumumuzun geçmişten çok da farklı olmadığı Erzurum’da yaşanan rezaletle ortaya çıktı. Oysa ilk kez ‘artık birşeyler değişiyor’ diye umutlanmıştık.Transfer işinde yönetime baskı yapan taraftar, kendi kalesine gol attığını görebilecek düzeyde değil. Taraftar, sürekli transfer yazan ve konuşan medya organlarına ‘Biz transfer yalanı değil sahici spor haberleri istiyoruz’ diyebilmeli. Oysa insanımız saf yerine konulmaktan ölesiye hoşlanıyor. Asla gelmesi mümkün olmayan adamlarla ilgili uydurmaları bile çok canalıcı habermiş gibi izliyor. O zaman bu bataktan çıkmamız da çok zorlaşıyor.Dünya Kupası kitabı yapalımDünya Kupası’yla ilgili spor dışındaki gazetemiz yazarları harika yazılar yazdı. Bunların kaybolup gitmesine gönlüm razı değil. Özellikle Can Bahadır Yüce ile Ali Çolak kardeşlerimizin yazıları müthişti. Joost Lagendijk de üç ayrı yazıyla kupanın değişik yönlerini dile getirdi. Bu yazılardan kitap oluşturulması bir kazançtır. Buradan Yusuf Çağlar kardeşime seslenmek istiyorum: Zaman’ın 2014 Dünya Kupası’na böyle bir kitap armağanı olsun.Bir Diego öyküsüGazetecilerin transfer işlerinde aktif rol almaları kabul edilemez bir durumdur. Ancak kendinizi böyle işlerin içinde bulduğunuz durumlar da olabilir. Bunlardan birini ben Fenerbahçe’nin bu sezon transfer ettiği Diego ile ilgili olarak 2011’de yaşadım. Galatasaray’ın başına Ünal Aysal gelmiş, Fatih Terim de teknik direktör olmuştu. Transfer edilecek futbolcular arasında Diego’nun da adı geçiyordu. Köln’de yaşayan bir arkadaşım aradı. “Gazetelerde anormal rakamlar yazılıyor. Çok daha uygun fiyata transferini sağlayabilirim. Menaceri babasıdır. O da benim arkadaşım.” dedi. Böyle bir işin içinde yer almak istemediğimi bildirdim. Memleketin parası yurtdışına gitmesin şeklindeki duygu sömürüsü derken hiç değilse Fatih Terim’le temas imkanı oluşturmam noktasında uzlaşmaya vardık. Terim de bu konusundaki duyarlılığımı bildiğinden, bir dokundurmada bulunmaktan kaçınmadı. Sonrasında “Önemli olan Galatasaray’ın çıkarı. Ciddi bir durum sözkonusu ise görüşürüm” dedi. Karşılıklı telefonları verip devreden çıktım. Bir yandan da durumu haber olarak herkesten önce verebilme heyecanı var. Aradan iki gün geçti Arkadaşım biraz kemküm başladı. “Bunlar böyle, başka yerden de teklif gelince hemen değişiyorlar. Dün 2’ye razıysa bugün 4’e milyon euro isteriz çıktı, başka istekleri de var” diyordu. Bir yandan da Terim, durumu sorduruyordu. Yine arada kalmıştım. Uzatmaya gerek yok, iş olmadı. Sonrasında babası karar değiştirip Galatasaray’ın önerisini kabul edebileceklerini söylemiş. Arkadaşım aradı. “Benim için o iş kapandı” dedim. Terim’le ilk karşılaşmamızda konuyu konuşurken “Biz bunun gibi neler yaşıyoruz.” demekten kendini alamadı.
↧