Geçtiğimiz hafta medyaya yansıyan beş kadın cinayeti işlendi. Haziran ayında 17, bir yıl içinde ise tam 600 kadın öldürüldü. Canını kurtarmak için polis koruması isteyen, kimlik bilgilerini değiştiren, yetmedi yaşadığı şehri terk eden, o da yetmeyince sığınma evine giden kadınlar...Hepsi henüz devlet tarafından tanımlanmayan ‘erkek terörü’ mağduru. Kadının hayat hakkına böylesine kasteden zihniyetin rehabilitesi uzun yıllar alacak bir umutsuz vaka. Bu vahşeti en acil şekilde engelleyebilecek mekanizma ise devlet ve yasalar. Ne dini değerlerin ne vicdanın ne de toplumun önüne geçebildiği cinayetlerin son bulması için beklentiler de bu yönde. Ancak uygulanmayan koruma kararları ve adaletsiz sonuçlanan cinayet davaları sebebiyle caydırıcı hiçbir unsurla karşılaşmayan erkekler, cinayet işlemeye devam ediyor. Adalet Bakanlığı, üç yıl önce kadın cinayetlerinin 2002’den beri yüzde 1400 arttığını açıkladıktan sonra bir dizi yasal düzenleme yapmıştı. Hiçbir azalma göstermeden devam eden cinayetler ise düzenlemelerin pek de işe yaramadığını gösteriyor. Uzmanlara göre ise asıl sorun yasaları uygulayan mekanizmalarda. Örneğin koruma isteyen kadına bir vali yardımcısı, “en fazla ölürsün, ölümden kaçış yok.” diyebiliyor. Nitekim valilikten bu cevabı alan Gülşah Aktürk, iki yıl önce sığındığı ailesinin yanında öldürülmüştü. Boşandığı eşi tarafından tehdit edildiğini söyleyen başka bir kadın ise polisin, “Sen de sürekli gelip bizi meşgul ediyorsun, dilekçe için harcadığımız kâğıtlara yazık.” cevabıyla karşılaşıyor. Şiddet gören kadının yanında devletin olmadığını gösteren en açık delil ise katillere verilen yetersiz cezalar. Örneğin eşini döverek öldüren adama davada takım elbise giydiği için ‘iyi hal’ indirimi veren hâkimler, kadın cinayeti davalarını takip eden herkesin malumu. Sivil toplum kuruluşlarının ortak talebi ise en azından mevcut yasaların düzgün uygulanması ve hâkimlerdeki kadın cinayetini basite alan zihniyetin değişmesi.Önlenemeyen bu gidişata dur demek için mücadele eden kuruluşlardan biri de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu. Kızı öldürülmüş ailelerle birlikte davalarını takip eden, Meclis’e çözüme yönelik önergeler sunan platformun genel temsilcisi Gülsüm Kav, kadının hak arama mücadelesinde devlet desteğinin önemine dikkat çekiyor. Onlara göre her gün tekrarlanan kadın cinayetlerinin yasada tanımlanması gerekiyor. Bu caydırıcı ceza ve devletin kadının yanında olması anlamına da geliyor. Uzun uğraşlar sonucunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın davalara kadın adına avukat göndermeye başladığını anlatan Kav, “Bu bile erkek adına caydırıcı olabiliyor. Boşandığı eşine karşı tehditler savuramıyor.” görüşünde. Onun gözlemine göre eskiden boşanma evresinde barıştırmak için çabalayan aileler, bugün kızının hayatını kurtarmaya çalışıyor. Hatta öldürülen kızından sonra bütün kadınlar için mücadele etme adına başka davaları takip eden aileler var. Platformu Türkiye’de feminist mücadele veren kurumlardan ayırt eden taraf da acı çeken bu ailelerin aralarına karışmaları. Derneğin kurucuları arasında kızını kaybetmiş aileler de var. Ve diğer davaların sonucunu etkin bir şekilde takip ediyorlar.Öldürüldüklerinde, koruma başvurusu çantalarından çıkıyor“Aslında neredeyse bütün kadın cinayetleri aynı hikâyeye sahip.” diyen Gülsüm Kav şöyle devam ediyor: “Öldürülen kadınlarımızın hemen hepsi boşandıktan sonra ekmek parası kazanmaya çalışıyor. Kendi onurunu koruma mücadelesinde can veriyor. Boşanmak istediğinde o ölüm tehdidini görüyor. Buna rağmen kararından vazgeçmiyor.” Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da öncelikle bu tehditlere karşı koruma kanununun uygulanması için çalışıyor. Ancak yasalarla açıklanamayacak sayısız engel söz konusu. Örneğin korunma talebine aylar sonra cevap gelebiliyor. “Kadınlar öldürüldüğünde başvuru kâğıtları çantalarından çıkıyor.” diyen Gülsüm Kav, devleti bu konuda biraz daha kafa yormaya davet ediyor. Kadın cinayetleri incelendiğinde birçoğunun öldürülmeden önce koruma talebinde bulunması da Kav’ın sorusunu haklı çıkarır nitelikte.Bu ihmaller sonucunda kadın öldürüldüğünde ise en azından ceza kanununun adil uygulanması gündeme geliyor. Katilin cezasını hafifletmek için adeta bin dereden su getiren mahkemelerin en yaygın yöntemi haksız tahrik indirimi. Erkeğin iddia edeceği herhangi bir suçlamayı doğru kabul ederek uygulanan ceza indirimleri aileleri isyan ettiriyor. Suçlamalar ise genellikle öldürülen, kendini savunamayacak kadının onurunu zedeleyecek ‘namus’ meseleleri etrafında dönüyor. Yargıtay’ın son dönemde haksız tahrik indirimiyle verilen cezaları bozduğunu anlatan Kav, “Bu kez de pişmanlık indirimi devreye girdi. Hâkimler resmen katilin cezasını hafifletecek yollar arıyor. Çünkü Adalet Bakanlığı’ndaki kadının hayatından çok erkeğin konforunu düşünen zihniyet bütün yargıya yansıyor.” görüşünde. Kanıtı ise eşine şiddet uyguladığı için evden uzaklaştırma veren yasada erkeği düşünüp, “Bir daha evine nasıl dönecek, acaba bu kanun iyi mi oldu?” diyen Adalet Bakanlığı Müsteşarı. ‘Katilin mahkemede kravat takması iyi hal sebebi olmamalı’Hâkim ve savcıların kadın cinayeti davalarında caydırıcı ceza vermediğini savunanlardan biri de Kadın Haklarını Koruma Derneği Başkanı Gönül İşler. Kendisi de hukukçu olan İşler, çok uzun yıllardır şiddet mağduru kadınların davasını gönüllü takip ediyor. İşler de tıpkı diğerleri gibi bu tür davalarda karar mekanizmasının sürekli bir ceza indirimi çabasında olmalarından şikâyetçi. Katilin haksız tahrik alamazsa iyi hale başvurduğunu anlatan İşler, “Savcı, kravat takıp, davada boynunu hafif yana bükene iyi hal veriyor. Adam insan öldürüp karşına gelmiş, döverek öldürmüş karısını. Karşında boynunu bükmesine nasıl iyi hal indirimi verirsin?” diye duruma isyan ediyor. Bu tür davalarda hâkim ve savcıların büyük yanlışları olduğunu söyleyen İşler şöyle devam ediyor: “Kadının çektiklerini nazara bile almıyor. Verilen kararlar hep erkeklerin lehine. Aslında burada kadına karşı kasıtları var diyemeyiz. Ancak savcı akıl etmiyor. Kadının insan olduğunu kabul etmeliler. Kadın-erkek yok. İnsan var. Tahrik indirimi falan olmamalı.”Şiddetin dayanağı din değilÖnlenemeyen kadın cinayetlerinin birinci sebebi hiç şüphesiz toplumdaki yozlaşma. Dolayısıyla toplumda hatırı sayılan imam veya diğer kanaat önderlerine de önemli görevler düşüyor. Ancak dindar camia bu soruna duyarsız kalmakla eleştiriliyor. Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi de şiddet uygulayan ve dini geleneksel yaşayanlara hazırladıkları bir bildiriyle sesleniyor. Bildirinin bir kısmı şu şekilde: “Bazı ayetlerin farklı yorumlarıyla kadını; itaat etmediğinde, eşleriyle tartıştıklarında veya zina yaptıklarında dövülebileceği şeklinde fetvalar veriliyor. Fakat yüce dinimizin Sevgili Peygamberi Muhammed (sav) İfk hadisesi diye bilinen olay henüz aydınlatılmamış ve eşinin zina ettiği düşüncesi toplumda yayılırken ne Hz. Aişe ile tartışmış ne de O’nu dövmekten söz etmiştir, onunla bir müddet yataklarını ayırmış ve Aişe (r.a) da bu durumdaki rahatsızlığından sebep babasının evinde bir süre kalmak için evden ayrılmıştır. Allah (celle celaluhu) tarafından tüm iftiralar yalanlanıp aydınlatıldıktan sonra da tekrar Aişe validemizle birlikte yaşamaya devam etmişlerdir.” Günümüzde kadına şiddet ve cinayet vakalarının çoğu kadının eşinden boşanmak istemesi, nişanlanan kadının nişandan vazgeçmesi gibi sebepler dolayısıyla gerçekleşiyor. Allah Resulü (sav)’nün hayatını okuduğumuzda belirli sebeplerden kendisini eşinden boşamasını isteyen kadınlara zorluk çıkartmamış ve güzellikle onların eşlerinden ayrılmalarını sağlamıştır. Halkımız arasında yaygın bir yanlış anlayış olan boşanmak isteyen kadının kötü imajı değiştirilmeli ve insani kaygılarla toplumumuzu bu tür zulümlerden kati surette uzak tutmaya çalışmalıyız.İtiraz edilen davalardan bazılarıBütün polisler Gezi’de, sana koruma veremeyizMuhterem Göçmen, İstanbul’da geçtiğimiz yıl Gezi dönemi süresinde defalarca koruma isteğinde bulunuyor. Ancak her defasında, “Bütün polisler Gezi’de.” cevabını alıyor. Savcı daha önceki bir şikâyette ise gözaltına alınan adamı arka kapıdan bırakıyor. Kız kardeşi de bunun tanığı. Muhterem daha sonra çalıştığı kuaförde bıçaklanarak öldürüldü. Ablasının sözü ise durumu özetliyor: “Katilin eline bıçağı savcı verdi.” Sanığın davası bu yıl sonuçlandı. İyi halden indirim verilen karara itiraz edildi.Kanser tedavisi görürken öldürüldüDavası 16 Temmuz’da başlayacak kadın cinayetlerinden biri de Ayşe Topçu’nun öldürülmesi. Durumu daha vahim kılan ise Ayşe’nin bu sırada kanser tedavisi görmesi. Ütü yaparken eve gelen kocasıyla aralarında tartışma çıkan Ayşe orada öldürülüyor. Abisinin aldığı duyuma göre katil haksız tahrik indirimine başvuracak. Mazereti ise kanser hastası eşinin psikolojisi bozuktu ve eşini tahrik eden, sinirlendiren sözler söylemesi.20 kere koruma talebinde bulunmuşEmine Yayla öldürülmeden önce tam 20 kez koruma talebinde bulunmuş ancak verilmemiş. Çareyi Sakarya’daki ailesine sığınmakta bulan Emine, babası evden uzaklaştığı bir sırada eski kocası tarafından öldürülüyor. Dava haksız tahrik indirimiyle sonuçlandı. Çünkü katilin iddiasına göre Emine ölmeden önce kocasına çocuğunun ondan olmadığını söylüyor. Ancak yapılan DNA testlerine göre çocuk ona ait. Emine’nin böyle söylediğine dair hiçbir şahit yok, söylese bile bunun ancak boşanma sebebi olabileceği gerekçesiyle karara itiraz edildi.Apaçık cinayet girişimine yaralamaya teşebbüs kararıZeynep Ç. boşandıktan sonra yedi yaşındaki çocuğunun babasından nafaka alamadığı için çalışmak zorunda kalır. Bir fabrikada işe girer. Boşanmasına rağmen kadının çalışmasına itiraz eden kocası fabrikanın girişinde önce güvenlik görevlisini yaralar. Daha sonra Zeynep’e bir buçuk metreden altı el ateş eder. Hukukçulara göre apaçık bir öldürme teşebbüsü olan olayda yaralamaya sebebiyetten dava açılıyor. Mahkeme kabul ediyor. Daha sonra yapılan itirazla dava, öldürmeye tam teşebbüse çevriliyor.
↧