“Sanki ‘dincisi’ atomu parçalayacaktı da Kemalist’i engel oldu, sanki Kemalist’i uzaya mekik fırlatacaktı da başörtüsüne takıldı.” Bu cümleler kendini ‘anti-politik’ olarak tanımlayan bir gence ait. Böyle düşünenlerin sayısı fazla. Ortak özellikleri; takım tutar gibi siyasi parti desteklemeyi reddetmeleri.Onlar, her seçim döneminde ‘oyları bölmekle’, ‘ülkenin geleceğini tehlikeye atmakla’ ve dahi ‘duyarsızlıkla’ suçlanan kişiler. Aralarında oy kullanmayanlar da var, iki büyük partiden birini seçmeyi reddedenler de, Meclis’e girme ihtimali olmayan adaylara oy vererek tepkisini gösterenler de. Kimisi kendisini apolitik olarak tanımlıyor, kimisi antipolitik, kimisi de herhangi bir tanımlama altına girmeyi reddediyor. Hepsinin ortak özelliği takım tutar gibi siyasi parti desteklemeyi reddetmeleri ve kendi ifadeleriyle ‘kötünün iyisini seçme’ dayatmasına karşı çıkmaları.‘Kötünün iyisini seçmek zorunda değilim’29 yaşındaki Ahmet İnanç, uzun zamandır oy kullanmıyor. ‘Kötünün iyisini seç’ dayatmasından da rahatsız. Krizin ardından gelen iktidar partisini ‘bir nevi kurtarıcı’ olarak gördüğü için bir dönem politikmiş. İktidarı başörtüsü sorununu büyük oranda çözmesi ve toplumda hakim olan elitizm anlayışını yıkması dolayısıyla hâlâ takdir etse de bugünkü durumdan çok rahatsız. Özelleştirme, kadrolaşma, insanların özgürlüğüne müdahale ve Gezi olaylarındaki tavrı gibi nedenlerle hükümetin yanlış yolda olduğunu düşünüyor. CHP’ye mesafeli olmasının sebebi ise fazla ideolojik olması ve ‘asker üstünlüğü’nü muhafaza etme eğilimi. Bir de sergilenen elitist tavır var. Ancak burada araya giriyor: “AK Parti’nin de bugün yaptığı, elitizmin bir çeşidi. O da kendi seçmenini kayırıyor.” İnanç, CHP’nin son dönemde iktidara karşı kendini yenileme çabalarını değersiz görmüyor ve ideolojilerden sıyrılan bir oluşum olması halinde destekleyebileceğini söylüyor. Bir şirkette IT çözüm yöneticisi olarak çalışan İnanç’ın, Türkiye’de insanların fazla politize olma eğilimiyle ilgili bir tespiti var: “Çocukların hayatının ilk yıllarında ‘anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun?’ sorusuyla seçim yapmaları istenen bir ülkede yaşıyoruz. Futbol takımı tutmak zorundasın. Bu durum siyaset söz konusu olduğunda da değişmiyor ne yazık ki.” İnanç, bu zorlamayı kabul etmiyor: “Bir restorana gidiyorsunuz ve menüde istediğiniz ya da beğendiğiniz hiçbir şey yok. Orada kalıp istemediğim şeyi sipariş etmek zorunda değilim. Kalkıp gitme özgürlüğüm var.” Kendisi gibi politik olmayan insanların bir araya gelmesiyle bazı şeylerin değişebileceğine dair bir umudu da var: “Biz seçmezsek, kimse seçilmeyecek.”‘Siyasî tartışmalar futbol muhabbetinden farksız’23 yaşındaki F.K., elektrik mühendisi. Son seçimlerde oy kullanmamış, muhtemelen bir sonraki seçimlerde de kullanmayacak. Oy vermeme kararını yaklaşık iki sene önce almış. Sebebi, koyu CHP’li olarak kendisini futbol takımı tutarmışçasına ‘ne olursa olsun aynı partiye oy atarken’ bulması. Kendisini apolitik olarak görmüyor. Gündem ve yakın tarihle ilgili biri. Kendi durumuna ‘anti-politik’ denmesinin daha doğru olacağını söylüyor, politik tartışmaların hiçbir yere varmayan futbol muhabbetlerine dönmesinden dolayı siyasetten soğuduğunu anlatıyor. Kural’ın çevresi, kendisini hiçbir yerde konumlandıramamasını anlamakta zorluk çekiyormuş: “Bir partiyi eleştirdiğimde beni karşı cepheden kabullenip o şekilde dinlediklerinden kendimi anlatmam zorlaşıyor.” Apolitikler ya da oy kullanmayanlara yönelik dile getirilen ‘duyarsızlık’ eleştirilerini kabul etmiyor: “Bu kesimler AKP’ye oy atanı makarnacılıkla eleştiriyor, MHP’ye oy atanı tatava yapmakla suçluyor, DTP’ye oy atanı bölücülükle suçluyor, küçük partilere oy atanı oyunu boşa atmakla suçluyor. Bu sığ eleştirileri dile getirenleri pek dikkate almıyorum.” Kural, bir ara koyu Kemalistmiş. Yeniden sandığa gitmeyi CHP’nin yeni kanadının eski ‘dinozor’ kadroları tasfiye etme koşuluna bağlıyor.‘Profil fotoğrafını değiştirmekle duyarlı olunmaz’23 yaşındaki E.F., antrenör olarak çalışıyor. Oy kullanıyor fakat politikayla ilgilenmiyor. Sebebi ‘politika gibi dipsiz bir kuyunun sonunu görmekle uğraşmak istememesi’. Tüm siyasî gelişmelerden haberi olmasa da önemli olaylardan haberdar ve kendi içinde değerlendirme yapıyor. “İşte benim apolitik duruşum da burada devreye giriyor.” diyor ve ekliyor: “Mümkün olduğunca kendi içimde yaşamak. Sokağa çıkıp eylem yapmakla, sosyal medya hesaplarındaki profil fotoğraflarını yaşanan olaya göre değiştirmekle, klavyesiyle yazdıklarının gerçek hayatta yanından bile geçmemekle, takım tutar gibi siyasî parti destekleyen ve objektiflikten uzak insanlarla tartışmakla bir yere varılamayacağını düşünüyorum.” Bu tür eylemleri ‘duyarlı olmak, geleceğe sahip çıkmak’ kalıpları içinde değerlendirmeyen E.F., ”Zaten geleceğine sahip çıkmak isteyen insan politikayla değil bilim ve ilimle ilgilenir. Bence yeni nesil apolitikler siyasetin kirli bir oyun olduğunun farkına varıp bu oyunun yedekleri olmayı seçmiş kişilerdir.” diyor. E.F., özellikle üniversite yıllarında siyasete düşkünmüş. Siyasi ortamlarda da bulunmuş fakat tüm bunların kendisini psikolojik olarak yormaktan başka bir işe yaramadığını anlayınca siyaset ortamından kendisini çekmiş. “Kendimi kurtarmadan ülkeyi kurtarmaya çalışmanın anlamsızlığını keşfettim.” diyor. Türkiye’de siyasetin ‘karşıt görüşe nefret’ üzerine olduğunu ileri süren E.F., “İşimiz gücümüz birbirimizi yemek. Sanki ‘dincisi’ atomu parçalayacaktı da Kemalist’i engel oldu, sanki Kemalist’i uzaya mekik fırlatacaktı da başörtüsüne takıldı. Hoşgörüden, objektiflikten hatta akıl ve mantıktan uzak bir siyaset... Bence mesele bu. Yoksa alternatifsizlik ya da karar vermekte zorlanmak değil.”‘Sabah akşam siyaset konuşmaktan bunalmak apolitiklik değil’31 yaşındaki Ahmet Güney, gerçek anlamda ilk oyunu son yerel seçimlerde kullanmış. Daha öncesinde sadece mahalle muhtarını seçmek için sandığa gidiyormuş. ‘Belki bu kez bir şeyler değişir’ diye düşünmüş ama bu kullandığı ilk ve son oy olacak gibi. Çünkü bir daha sandığa gitmeyi düşünmüyor. Türkiye’deki apolitiklerin durumunu ‘kendini yakan Tibetli rahipler’e benzetiyor. İnsanların tahammül sınırlarının geniş olduğu, politikacıların vatandaşlara insan gibi davrandığı bir ülkede yaşamak istediğini söyleyen Güney, “Böyle olmadığını görünce oyunu yakıyor. Kullanmıyor.” diyor. Kendisini de ‘apolitik’ kategorisine sokuyor ancak ‘bu dönemin apolitiklerini Özal dönemi apolitiklerinden ayrılması gerektiğini düşünüyor. Neyzen Güney’e göre o dönemde politize olmamanın asker baskısından, anne-babaların ‘aman okulda siyasete bulaşma’ uyarılarında bulunmasına kadar farklı sebepleri bulunuyor. Apolitizm’in de bir duruş olduğunu ve duyarsızlıkla suçlanamayacağını belirten Güney, “Son dönemde bu bahsettiğimiz apolitik kitle politize edildi. Sadece sabah-akşam siyaset dinlemekten, konuşmaktan sıkılmış insanlar var.” diyen Güney, hiçbir zaman politik taraf olmamış. “Başbakan’ı övmekten göklere çıkardığım zamanlar da oldu, yerin dibine soktuğum da...” diyor. Türkiye’yi tipik bir Ortadoğu ülkesi olarak tanımlıyor: “Bu kültürün temelinde ‘biat’ var. Bunu değiştiremeyiz. Alternatif çıksa bile, sonunda o da kendisine tapılmasını isteyecek. Şöyle biri gelse, başbakan olsa diyemiyorum.”‘Hiçbir şey yapmadan siyaset konuşmaya hayır diyorum’Betül Çinici, kendisini her ne kadar ‘apolitik olarak tanımlasa da’ oy kullanmayı hiç aksatmamış. Siyasetle genel olarak ilgilenmemesinin sebebi, politikanın zevksiz ve kaotik yüzünün ilgisini çekmemesi. Saatlerce konuşup ‘ülke kurtarmaya’ alışık halkın pratikte efektif eylemsellik içinde olmadığını görmek, demagoji yapmaktan başka işi olmayan politikacılara öykündüklerini hissettiriyormuş kendisine.. 33 yaşındaki İngilizce öğretmeni., bu içi boş politikliğe dahil olmadığı için kendini kârlı hissediyor. “Bu yüzden de siyasetin pratiğe elverişsiz kısmına ve siyaset konuşmaya ‘hayır’ derken, gelecek ve şimdi adına kişisel ve toplumsal sorumluluklara katılmaya evet diyorum.” sözleri ona ait. Türkiye’deki siyasetin en büyük sorununun işlevsellik eksikliği olduğunu düşünen Çinici, “Birçok icraat göstermelik seviyede. Düşünen ve fikri olan insanlara hitap etmiyor. Bilinçli insanlar, sadece ‘kötünün iyisi’ni seçmek durumunda kalıyor. Çünkü, ne yeterince ‘iyi’ bir seçenek var, ne de bu ‘yeterince iyi’ seçeneklerin oluşmasını sağlayacak bir seçmen topluluğu...Çinici, bir erkek çocuk sahibi. Oğlunun politik ya da apolitik fark etmez, kendisinin ve diğerlerinin haklarının bilincinde, sorumluluk sahibi bir birey olmasını ümit ediyor. Çünkü ona göre Türkiye ancak belli politik görüşlerle değil, nitelikli halk ve seçmen tabakasıyla gelişebilecek.Muhalefet ‘oyunu bana ver’ demeyi politika haline getirmişA. Turan Köksal (Mimar):Oy kullanıyorum. Sandığa kararlı bir şekilde giderim. Bazen bağımsız bir adaya ya da o yörede hiç oy almayacak birine oy veriyorum. Bazı parti fanatikleri bunun, boş oy vermekten farksız olduğunu iddia ediyor. Bir de bakıyorsunuz, muhalefet bunu politika haline getirmiş: “Bana oy vermeye niyetin yoksa bile, diğerine yaramasın diye oyunu bana vermelisin.” Acaba senin hiç eksiğin yok mu? Biz neden senin elinden tutmak zorundayız. “Eh kime oy vereceğiz peki?” söylemi ise daha şımarıkça. Düşürmek istediğin iktidarın bu kadar güçlenmesi ve çok fazla oy almasının ceremesini neden ben çekiyorum ki? Apolitik değilim. Yani sözlük (TDK) anlamında ‘apolitik’ sıfatı “Siyasî görüş ve olaylardan habersiz veya onlara kayıtsız kalan” demek. Siyasî görüş ve olaylardan haberdarım ve kayıtsız değilim. Politikaya uzak durmam, takım tutmadan futbol seyredebilme ve hakeme küfretmeye gerek duymama, futbolun bir spor olarak faydasını zararını tartabilme özgürlüğüdür. Bu bir özgürlüktür, evet. Bir eleştiride bulunduğunuzda hemen sizi öbür tarafın yardakçısı yapıyorlar. Diğer tarafı eleştirdiğinizde de, ‘Ne yanardönersin!’ diyorlar. ‘Özal’ın apolitik gençliği’ şeklinde bir aşağılamayla karşılaştığım doğrudur. Bir tarafa dâhil olmamak gibi bir partiler üstü durumu akıl edememelerinin sorumlusu ben değilim. Ne düşünürlerse, düşünsünler. Benim genel durumum, ortanın, solunun güçsüz olması değil. Ya da sağın bana göre uygun olamaması da değil. Liberaller kendince bu hengâmede birkaç söylem peşindeler ama yine de beni içlerine alamıyorlar. Partinin politik tarafı değil, kendi içindeki demokrasisi daha önemli. Hangi partide lider baskısı yok? Amerikalılar gibi bir seçimde Demokratlara, diğerinde Cumhuriyetçilere oy verebilmeyi ben istemez miyim?
↧