Gazeteci-yazar Muhsin Öztürk, Aksiyon Dergisi’nde yaptığı mülakat ve dosyaları kitaplaştırdı: ‘Bumerang 2013.’ Kaynak Yayınları’ndan çıkan çalışmada Öztürk, “AK Parti’nin en büyük kâbusu artık eski AK Parti.” diyor.‘2013, AK Parti için tam anlamıyla geri dönüş yılı oldu.’ diyorsunuz. Ne yaptı iktidar partisi?Kendini var eden dinamiklerden ve siyasetten vazgeçti. İyi bir kadro, uluslararası ilişkiler becerisi, demokratik bir siyasî program ve o liderlik kayboldu. 2013’e gelindiğinde tek kişi var; o ne istiyorsa siyaset onunla sınırlı. Buna bir parka yapılacak bina da dahil! Üstelik yüzyıllık hesaplaşma içine girdiği eski Türkiye’yi ‘sırf işine yaradığı için’ kendi eliyle yeniden dolaşıma sokuyor. AK Parti’nin en büyük kâbusu artık eski AK Parti.Kitabın ismindeki ‘Bumerang’ buradan kinaye yani...Evet, başkaları içeride ve dışarıda toplanıp AK Parti’nin kötülüğü için planlar yapıyor değil, yapanlar varsa bile olan biten AK Parti’nin dolaşıma soktuğu şeyin kendine dönmesinden ibaret. Sivil siyaseti öncelediğinde 27 Nisan, kapatma gibi devlet refleksleriyle; klasik ceberut devlete dayandığında da Gezi, dershane gibi toplumsal tepkiyle karşılaştı. Artık kriz çözmüyor, kriz üretiyor. ‘İç ve dış mihraklar’ ipine sarılması dikkat dağıtmak için.AK Parti, 2013’teki Gezi, dershane, Mısır, Suriye, 17 ve 25 Aralık operasyonlarında nerede yanlış yaptı?Hiçbirinin özüyle ilgilenmedi aslında. Gezi’yi ya okuyamadı ya da kazançlı bir kutuplaşma için fırsat gördü. Sıradan protestoyu yoldan çıkartan bizzat Erdoğan’ın tutumu oldu. Dershane, Nabi Avcı gibi bir entelektüeli yok etti. Sivilliğe ve hür teşebbüse açık müdahalenin adı eğitim reformu oldu. Suriye ve Mısır ile değil, onun iç siyasete tahviliyle ilgilendi. Hâlâ Suriye’de ne olduğunu doğru dürüst bilmiyoruz. ‘Sıfır sorun’ diplomasisiyle elde edilen saygınlık ve güç yerle bir oldu. Üstelik Sisi’nin Mısır’da yaptığının benzerini deniyor burada. Ortadoğu’nun ezilen Müslüman halklara sahip çıktığı görüntüsünün gerçekliğine de bakılmalı. 17 ve 25 Aralık’ta ortaya çıkanlar inkâr edilmiyor. Muhatapların siyasî kişilikler olması soruşturmanın hukukî olmadığının delili değil. Bir zamanlar askere özgü dokunulmazlığı istemekse mesele, bu daha anlaşılır.Ve yanlışlarını uyaran dostlarını dahi hain ilan eden bir yapıya dönüştü bu süreçte...İzmir suikastı sonrasında Yunus Nadi’nin Cumhuriyet’te bütün muhalifleri suikast şüphelisi yapan yazısıyla, Oktay Ekşi’nin 28 Şubat’ta ‘Alçakları tanıyalım’ yazısı ve bugün havuz medyasında yer alanlar aynı iklimin ürünü. Eleştirmeseniz dahi yeterince övmediğiniz için hain bile olabilirsiniz!AK Parti-Cemaat meselesinde hükümet kanadı kendinde bir sorun görmezken, camianın bütün günahları taşıması gereken taraf olduğunu söylediğini dile getiriyorsunuz.Bir günah keçisi arayışı ya da vesayetin yeniden inşasıyla ilgili bu. Devlete alışan ve entegre olan AK Parti, devletin hafızasına ortak oldu. O hafızada pek çokları gibi eğitimli grup olan cemaat de ‘kötü’ olarak kodluydu. Uludere’den Gezi’ye, Berkin Elvan’dan Soma’ya aynı ‘hafıza’ devreye girdi. Ayrıca vesayet devleti esaslı bir düşman olmadan yaşayamaz, rutin dışına çıkamaz. Cemaat tehdidi bu ihtiyacı karşılıyor. Demokratikleşmesi buharlaşmış, sorunlarla baş etme kapasitesi düşmüş siyaset için ‘toplum’ sorun üreten bir yerdir artık.Türkiye demokratikleşme yolunda ilerlerken post-ittihatçı bir klik bu yola taş koydu. Söz konusu kriz bundan sonra nasıl aşılır?Şüphesiz yine demokrasi yoluyla. İfade özgürlüğünden sandık güvenliğine kadar pek çok şeye sahip çıkmalı. Ayrıca devlet bütünüyle demokratik, insana dayalı bir sisteme dönüşmedikçe bu ‘geri dönüş’ler hep olacak. Türkiye’de her düşünceden, her etnik ve inançtan oluşan en büyük cemaat, devletin dayağını yiyenler cemaatidir. Yani ‘damdan düşenler’ birbirlerinin farklılığına takılmadan, geniş tabanlı bir sivil anayasa ve demokratik devletin inşası için çalışmalı.Peki, cumhurbaşkanı seçimi Türkiye’yi nasıl etkileyecek?Aslında yetirince etkiledi. Son üç yılda yaşananlar şöyle ya da böyle bu cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili. Erdoğan, muhtemel başkanlığına bir mani ya da müzakereci istemiyor. Anayasa referandumu gibi bir demokratikleşme hamleleriyle elde edilen yüzde 50’lik desteği sabitlemek için bütün anayasal ve demokratik teamüller çiğnendi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman bir sistem sorunu ama bu sefer ağır toplumsal kaygıya dönüştü, büyük oranda Erdoğan’ın tutumu nedeniyle.Kitapta yer verdiğiniz isimlerin ortak eleştirisi neydi hükümete?Devletleşmenin sivilliği bitirdiği ve AK Parti’nin eski Türkiye’ye teslim olduğu. Klasik devlet alışkanlığı şu demek: Sivilin varlığı bütünüyle devletin inisiyatifindedir; yaşatır da, öldürür de... Cumhuriyet tarihi büyük ölçüde bununla mücadelenin tarihi. Tam da bir devir bitiyor derken, o jakobenizm başka kimlikle yeniden aramızda. AK Parti, eski vesayet sisteminin ‘yönetme biçimi’ne dair ne varsa tevarüs ediyor. Eskiye ait kınanan hangi tutum varsa makbul ve kullanışlı artık. Bu öykünmesiyle eleştirdiği, değiştirmeyi vaat ettiği Kemalizm’i aklıyor aslında. Toplumsal ayrıştırma ilk defa laikçiler eliyle değil, kendine muhafazakâr diyen kişilerce yapılıyor olması, CHP’yi tek parti üzerinden eleştirirken tek parti CHP’sine özenmek talihsizlik elbette.
↧