Cumhuriyet tarihinin yeterince aydınlatılmamış hadiselerinden İzmir suikastının üzerinden 88 yıl geçti. 1926 İngiliz raporlarında, hadise için suikast teşebbüsünün Musul meselesi ile içeride kaybedilen itibarın kazanılması ve hükümete yönelik başlatılacak muhalefet faaliyetlerine karşı sindirme hareketi olduğu yazıyor.Fransız yazar Honoré de Balzac, “İki tarih vardır: Yalancı olan resmî tarih, bir de olayların gerçek sahibini barındıran gizli tarih.” der. Bu sözün modern Cumhuriyet tarihinin üstündeki mütereddit şalı çekip alan bir yanı var. Çünkü zaman geçtikçe ve korku duvarları yıkıldıkça hakikat, bulunduğu yerden ses veriyor. 14 Haziran 1926 tarihinde meydana gelen ‘İzmir suikastı’ da bu hadiselerden. Önce mezkûr olayı kısaca hatırlayalım: Mustafa Kemal, 1923 devrimi sonrası ülkede ipleri tek başına ele almak için birtakım tasarruflarda bulunuyordur. Kemalist siyaseti benimsemeyen herkese gözdağı veriliyor; hatta muhalifler darağaçlarında sallandırılıyordur. Doğu’daki Şeyh Said isyanı bahane edilerek; Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır. Buna dayanarak; rejim aleyhine yazılar kaleme alan basın susturulur. Hatta Millî Mücadele’nin en mühim kumandanlarından Kazım Karabekir’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, dinî duyguları ön plana çıkardığı gerekçesiyle kapatılır. Bu sırada Kemal Paşa, ülkenin çeşitli şehirlerine trenle seyahatler düzenleyip, inkılabın nabzını tutmaktadır. 20 Mayıs’ta Bursa’ya, 13 Haziran’da ise Balıkesir’e uğrayan Atatürk’ün gündeminde, 14 Haziran günü İzmir’e geçmek vardır. Ancak Balıkesir’de bulunduğu sırada İzmir Valisi Kazım Bey, Paşa’ya bir suikast düzenleneceğini haber verir. Bu olmayan hadise üzerinden Terakkiperver Fırka’ya mensup milletvekillerinin hepsinin tutuklanmasına, evlerinin aranmasına karar verilir. Tutuklananlar arasında, Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa, Bekir Sami Bey, Refet Paşa gibi isimler de vardır. Bu arada suikast girişimi ve faillerin yakalandığı bilgileri, 18 Haziran günü Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanır. İstiklal Mahkemesi’nin AA’ya verdiği listeye göre Ankara, İstanbul ve İzmir’de toplam 49 kişi tutuklanır. Tarihin günümüze bakan tarafı ise gerçekleşmemiş bir olaya delil icat etme, formül bulma üzerinden devam ediyor. Kurgulanmış gibi gözüken İzmir suikastında, Kemal Tahir’in Kurt Kanunu romanında bahsettiği gibi, ‘kanlı tuzak, sürek avı ve insanlık sorunu’ söz konusudur.İzmir suikastı davası sırasında Refet (Bele), Kazım (Karabekir), Ali Fuat (Cebesoy) ve diğer paşalar mahkemede.‘Muhalefet hareketlerine karşı bir sindirme hareketi’Mahut olay, üzerinden 88 yıl geçmesine rağmen sis perdesi aralanmamış bir vukuat olarak tarih kitaplarında yer alıyor. Resmî tarihe göre bu hadise, gerçekten bir suikast girişimi. Ama bunun böyle olmadığı yönünde de bir yığın sav mevcut. Yakın tarihin sır perdesi aralanmayan konusu, Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Ali Satan’ın hazırladığı İngiliz yıllık raporlarında farklı bir pencereden anlatılıyor. İlk kez yayımlanan belgede, sözde İzmir suikastının ortaya çıkarıldığı yazıyor. İngiliz diplomat R. H. Hoare’n Londra’ya gönderdiği raporda devrim sonrası Türkiye’nin fotoğrafı çekiliyor. “Elazığ’daki İstiklal Mahkemesi Kürt isyancıları hallederken, Ankara’daki İstiklal Mahkemesi de Batı Anadolu’daki Kemalist politikaya muhalefeti olan tüm eğilimleri baskı altında tutmak hususunda devamlılığı sağladı.” notunu düşen Hoare’n yılın ilk aylarında her çeşit insanın isyana kalkışmak, gerici risaleler yazmak ve Gazi’ye şahsî husumet beslemek gibi değişik sebeplerle mahkemelerin huzuruna çağrılıp suçlandığını yazıyor. İngiliz diplomat, İzmir suikastını ise 5 Haziran 1926’da imzalanan Türkiye-Irak sınır antlaşmasının Türkiye aleyhine, İngiltere lehine çözüldüğü için ortaya çıkarıldığını açık ediyor. Türk hükümetinin bu yenilgiyi basını yönlendirerek geçiştirdiğini serdediyor. Belki de en dikkat çekici tespit ise şu cümlelerde vücut buluyor: “Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya suikast teşebbüsü, Musul meselesi ile içeride kaybedilen itibarın kazanılması ve bu süreçte hükümete yönelik başlatılacak muhalefet hareketlerine karşı bir sindirme hareketidir.”İşte 1926 tarihli Türkiye yıllık raporunda geçen tarihî ifadelerAncak dahası da var: Haziran’da İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’nın hayatına kasteden bir suikast ortaya çıkarıldı. İstiklal Mahkemesi Ankara’dan acilen olay yerine getirildi, elde mevcut failleri astı; bunlar kiralık katiller ve eski İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Gazi’ye hiç sempatisi olmadığı bilinen bir iki üyesi idi. Ülkedeki tüm muhtemel muhalefeti kesin bir şekilde temizlemeyi ümit eden yetkililer, Kazım Karabekir Paşa ve diğer üç generali tutukladılar. Ancak orduda homurdanmalar başladı ve Mustafa Kemal kendilerini mecburen serbest bıraktı… Bu gülünç bir orta oyunuydu. Mahkeme Gazi’nin konumunu emniyet altına almak için İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin beyni Cavit ile elebaşı Nazım’ı ortadan kaldırmak hususunda besbelli kararını vermişti… Hükümet amacına tamamıyla ulaşmış gibiydi. Ülke bütünüyle sindirilmiş, muhalefet tasfiye edilmişti veya her hâlükârda yer altına itilmişti. Yılın sonunda iki görüş yaygındı: Birincisi, Muhalefet Gazi’yi bir darbe ile devirmek için sözde yoğun bir uğraş içindeydi. İkincisi ise dava arkadaşı Cavit Bey’in idamından sonra Hüseyin Cahit Bey’i sürgün edildiği yerden salıveren Hükümet’in muhalefetin tüm liderleriyle uyuşmak için yol aradığıdır. Bu iki görüş doğal olarak bağdaşmamaktadır ya da çelişkilidir.
↧