19. İstanbul Tiyatro Festivali’nde son haftaya girdik. Yerli yabancı onlarca oyun seyirci karşısına çıktı. Hayal kırıklığı oluşturanlar da var programda, parmak ısırtan da.Öncelik yerli oyunlarda. Şenliğin en beğenilen yapımlarından biri Pangar ile Altıdan Sonra Tiyatro’nun ortak projesi Kral (Soytarım) Lear’dan başlayalım.Ülkeyi çocukları arasında bölüştürdükten sonra karşılaştığı çelişkilerle büyük bir trajedi yaşayan Kral Lear’ın hikâyesini uyarlayan Yiğit Sertdemir, oyunu krala en yakın kişinin, fikrini, gerçekleri çekinmeden paylaşan, oyunda bir kez görünüp kaybolan ‘soytarı’nın gözünden anlatıyor her şeyi. Kral da soytarı, kızları da, Fransa Kralı, Gloucester Kontu da… Normal metinde görünüp kaybolan soytarı gider, kendi gibi arkadaşlarını bulur ve hikâyeyi efendisi Cordelia adına yeniden anlatır. Oyunu zihninizde daha iyi canlandırmanız için şöyle anlatalım: “Boş bir sahne… Sahnenin ortasında bir orkestra. Arkasında büyük bir kostüm bölümü. Kostümler, aksesuarlar, maskeler burada. İkisi müzisyen dokuz soytarı türlü türlü soytarılıklar yaparak yirmi beşe yakın karakteri canlandırıyor. Biri tahta bir ineğine biniyor, Kral; biri maske takıyor, eline aksesuar alıp, kent kontu, Albany dükü oluyor. Karakterler değişse de soytarılıklar değişmiyor.”Geçen sezon Shakespeare’in kendi tiyatrosu Globe’dan Kral Lear yorumunu izlemiştik. Orada da benzer şekilde 7-8 oyuncu bütün karakterleri canlandırmıştı. Shakespeareyen üsluptan ziyade doğalcı bir oyunculukla, gelenek olunduğu gibi oyunu yer yer seyirciye açarak. Biraz ev sahipliğimizin gereği hak ettiğinden fazla alkışlayıp göndermiştik. Şimdi izlediğimiz oyunda bambaşka yorum, oyunculuk biçimi var. Aldığı alkış da nezaketten değil.Maskeler özgün, renkli Soytarı Lear tamamen grotesk bir dille sahneye taşınmış. Soytarıların penceresinden metne bakıldığı için oyuncular bedenlerinin sınırlarını zorluyorlar. Taklalar atıyor, birbirlerinin omuzlarına tırmanıyor, sahnede su gibi akıp gidiyorlar. Aldıkları üç aylık mask oyunculuğu eğitimi ekibe yaramış yani. Tomris İncer, Güven Kıraç, Demet Evgar, Okan Yalabıklı şöhretli oyuncu kadrosu, düşmeyen enerjileriyle (toplu performanslar başarılı) oyunu taşıyor, groteskin acıtıcı gerçekliğiyle seyirciyi baş başa bırakıyor. Oyunun ortalarına doğru hangi rolü hangi oyuncunun oynadığının ayırt edilmesi oyuncuların cepten yemedikleri, ses tonları, beden formlarıyla değişip dönüştüklerinin göstergesi. Orkestraya dahil olup enstrüman çalan, şarkı söyleyen, rolden role giren bir oyuncu, pardon soytarı grubunu izlemek epey keyifli.Maske ve kostümlerin oyunda farklı bir atmosfer, yeni bir dünya oluşturmasındaki büyük payı var. Tasarımları yapan isim: Candan Seda Balaban. Şehrin tiyatrosunda Surname oyunundaki maske tasarımlarıyla sanat dünyasında görünür olan, o günden beri Haz Makamı’ndan Dertsiz Oyun’a birçok projede Yiğit Sertdemir ile çalışan Balaban’ın vitrin projesi Lear. Özellikle maske tasarımları oyununun mizahına uygun, özgün, renkli…Eksikleri yok değil‘Soytarı Lear’, üzerine emek verilmiş, oyun tasarımı, oyuncu performanslarıyla çıtayı yukarılara taşıyan bir oyun. Eksikleri de yok değil. Özdemir Nutku, Kral Lear’ın Shakespeare’in en zor ve boyutları en çok olan oyunu olduğunu söyler. Metinde iki farklı düzlem iç içedir çünkü; tragedya içinde komedya, komedya içinde tragedya var. Bir oyuncu birden fazla karakteri ya da bir karakteri birden fazla oyuncu canlandırdığı için özellikle ikinci yarıda hikaye yer yer dağılıyor. Metni bilmeyen biri için takip etmek güçleşebilir. Yüksek tempoda, enerjide başlayan oyunun bazı yerlerde de ritmi düşüyor, soytarılıklar seyirciyi yoruyor. Üç saat çok uzun bir süre.Pangar, çiçeği burnunda bir sanat üretim atölyesi. İlk oyunları Macbeth’i Mehmet Birkiye rejisiyle geçtiğimiz tiyatro festivalinde oynamışlardı. Yanlış castlar, başarısız performanslar, turneye müsait olmayan dekor vb. nedeniyle birkaç gösteriden sonra rafa kalkmıştı oyun. Sipariş projelerle bir türlü istediği çıkışı yapamayan ekip için Kral Lear önemli bir basamak olabilir.Sana geliyorum Shakespeare!İngiliz tiyatro topluluğu Propeller’in festivalde Bir Yaz Gecesi Rüyası, Yanlışlıklar Komedyası oyunları var. Erkeklerden oluşan ve Shakespeare oyunları oynayan ekip hakkında şunlar söylenebilir: İyi bir oyuncu kadrosuna sahip. Oyunu çağa uyarlamak yerine Shakespeare’i daha iyi anlamaya çalışıyorlar. Teknolojinin nimetlerinden faydalanıyorlar, projeksiyon kullanıyor, çağdaş kostümler, dekor tasarımına başvuruyorlar. Sade sahne tasarımı (Michael Pavelka: büyük tasarım ancak şeffaf olabilmeyi başarmakla mümkün), oyunu sahneye taşıma biçimi itibarıyla oldukça muhafazakârlar. Kendi hedefleri de bu: Yazarı yeniden keşfetmek. Bu samimi yolculuğa tanıklık etmek heyecanlandırıcı.Tiyatroya giriş dersiAydın Orak yeni oyunu Actor’de bir oyunun sahne arkasını anlatıyor: Oyunun nasıl seçildiğini, prova edildiğini, rejisinin nasıl yapıldığını, turneye çıkıp seyirciyle buluşmasını… Trajikomik durumlar, yaşanmış hikayelerle yapıyor bunu. Bunu bir oyun kurgusu içinde yapmıyor. Çıkıyor, anlatıyor. Yani tiyatro üzerine mini bir sohbet. Oyundan çıkarken seyircinin zihninde şu soru beliriyor: “Biriyle sohbet etmek için neden 30-40 lira vereyim?”Sergi salonunda oyun vakti!Mesut Arslan’ın yönettiği Pinter’in Aldatma’sı festivalin en ilginç oyunlarından biri. Konsept olarak ilginç. Oyun alanında birbirine paralel, boyu 4 metre, eni 8-10 metreyi bulan duvarlar (her biri üç parçaya bölünmüş) var. Seyirci, sergi salonunda gezer gibi oyun alanında oyuncularla beraber geziyor. Oyuncular duvarların arkasından birbirleriyle konuşuyor. Metnin gidişatına göre duvarlar hareket ediyor, oyuncuları birbiriyle buluşturuyor, ayırıyor. Seyirci oyunun kalbinde. Oyun metni sahnede dillendirilince ortada sadece oyun tasarımı kalıyor.Çevre sorunu ve bizim seyirciFestival başladığından beri Thomas Ostermeir’in Bir Halk Düşmanı’yla (Henrik İbsen) yatıp kalkıyoruz. Geçtiğimiz şenlikte çamur yiyen Hamlet’le çıtayı yükseğe taşımıştı zira. Yeni oyunu Hamlet değil ama beklentileri karşılayacak kadar güçlü, kışkırtıcı… Çevre ve finans krizini sahneye taşıyan oyunun en çarpıcı yeri forum bölümüydü. Seyirciye mikrofon tutuldu, konu hakkında görüşleri soruldu. Brezilya’da New York’ta tartışmalar oluşturan bölüm bizde sessiz geçti. Can alıcı soru yarım saatin sonunda geldi: “Konuştuklarımızın ne kadarı tiyatro, ne kadarı gerçek.” Sahneden gelen cevap anlamlıydı: “Bu mühim tartışmalara tiyatro derseniz üzülürüz.” Galiba gerçek ile oyun ilişkisini çözümlediğimizde her şey daha iyiye gidecek.
↧