Türkiye’de üç büyüklerin maçları dışındaki spor müsabakaları az seyirciye oynanıyor. Avrupa şampiyonu Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’nın bazı maçlarını biletli 7 kişi izlemiş. Büyük bütçeli bu takımlar niye seyircisiz?Geçen haftalarda Galatasaray Kadın Basketbol Takımı Avrupa şampiyonu oldu. Bu büyük bir başarıydı. Fakat bu başarı acıklı bir durumu ortaya koyuyordu. Çünkü şampiyon takımın koçu ayağının tozuyla verdiği röportajda bazı maçlarını, biletli 7 seyirciye oynadıklarını, bunu öğrendiğinde işi bırakmayı bile düşündüğünü söyleyecekti. Önceki hafta Pazar ekindeki yazısında Ahmet Çakır da bu duruma dikkat çekmiş, “Biletli 7 seyirciye oynayan Avrupa şampiyonu” başlığı atmıştı. Üstelik sözünü ettiğimiz takım milyonlarca seyircisi olan büyük bir kulüp, Galatasaray. İyi-kötü seyircisi olan, özellikle kritik maçlara destek olmak için fanatik taraftarların geldiği bir takım. Peki, Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe gibi kulüpler dışındaki basketbol ve voleybol takımlarının durumu nasıl? Daha kötü. İşte bu yüzden Ahmet Çakır, bu acıklı gerçekleri değiştirebilmek için tepeden tırnağa çok büyük bir seferberliğe ihtiyacımız olduğunu söylüyordu.“Gerçekten büyük bütçeli, yıldız oyunculu ve dünyada, Avrupa’da büyük başarıları olan takımlar seyircisiz mi?” dedik ve maçları takip ettik. Liglerin son haftalarıydı. Avrupa Şampiyonu Galatasaray Kadın Basketbol Takımı’nın ezeli rakibi Fenerbahçe ile şampiyonluk maçını izledik. Başkan Ünal Aysal’ın da olduğu salonun yarısı doluydu! Ertesi gün izlediğimiz Anadolu Efes-Türk Telekom erkek basketbol maçı seyir zevki yüksek ama seyirci sayısı çok az bir müsabakaydı. Kerem Tunçeri gibi, sporla hiç ilgilenmeyenlerin dahi adını bildiği meşhur oyuncuların bulunduğu maçı izleyenler çoğunlukla güvenlikçilerin ve polislerin biletsiz akraba ve arkadaşlarıydı. Bir de basın mensupları.Takım büyük, başarı büyük ama bunu fark edecek seyirci yok!Onlarca milyon Euro harcanan takımların seyircisiz kalması aslında büyük bir skandal! Kulüplerin ve federasyonların bu konuda ciddi düşünmesi gerekiyor. Spor sadece skor değildir. Devlet teşviki almak ya da vergiden muaf olmak için yapılan büyük yatırımların böyle boşa gitmesi imkân israfı.Voleybolda, basketbolda, hentbolda çok bütçeli yatırımlar yapılıyor, iyi takımlar oluşturuluyor, büyük başarılar yakalanıyor ve hatta bolca haber de yapılıyor ama bunun seyirciye yönelik pek bir dönüşü olmuyor. Spor yazarı Hasan Kulaç, “Türk spor yönetimi, bu büyük paraları harcayan kulüpler spora seyirci çekmenin planlarını bir türlü yap(a)mazlar. Bu sözü, kulüp yönetim kurulu toplantılarına uygularsak; önce futbol konuşulur. Toplantı bitiminde, kapı önünde amatör şubelere bir iki dakikalığına değinilir. O şubelerden sorumlu yöneticiler de çırpınıp dururlar.” diyor.Takımlar okullardan seyirci toplayabilirAynı zamanda Voleybol Federasyonuna basın danışmanlığı da yapan Kulaç, seyirci sayısını artırmak için şu önerilerde bulunuyor: “Örneğin, gerçekten iyi oyuncuların forma giydiği, Avrupa’da turlar atlamış Maliye Milli Piyango-İ.B.B. maçlarındaki seyirci sayısı bir elin parmakları kadardır. Örneğin Maliye Milli Piyango kulübü piyango satıcılarını, eşleri, çocukları ve yakınları ile salona getirecek bir organizasyon yapmaz, Avrupa kupalarında bile. Şimdilerde Halkbank bu organizasyonları yapmaya başladı ve sonuçlarını alıyor. Oysa, birer fan kulüp kurmaları, spor kulüplerine ağır maliyetler getirmez. Tersine bir sosyal sorumluluk olarak olumlu bir girişim olur. Türkiye Voleybol Federasyonu seyirci sayısını artırmak için promosyon uygulamasına gitmişti. Çok da başarılı olan uygulama, Başkent Voleybol Salonu’na geçilmesinden sonra yürürlükten kalktı ve maalesef sürdürülebilir olmadı. Okullar mutlaka devreye sokulmalı. Böylece, onların salonu bugün doldurmaları sağlandığı gibi, yarının seyircileri de şimdiden hazırlanmış olur.”İşadamları çevre yapmak, öğrenciler oyuncuları görmek için geliyorTürkiye’de spor bir taraf olma, aidiyet, özellikle de başarılı bir takıma ait olma üzerinde algılanıyor. Bu yüzden takım kazanınca çok mutlu olunuyor, kaybedince karalar bağlanıyor. Büyük futbol kulüplerinin basketbol ve voleybol takımları dışındaki kulüpler başarısız oldukları sezonlarda çok büyük bir yalnızlık yaşıyorlar. Başarılı olduklarında ise destekçileri olan kalabalık seyircilerle buruk bir sevinç... “Biliyorum, yenilirsem gelmeyeceksin artık.” burukluğu.Basketbol liginin en büyük bütçeli takımlarından biri de Anadolu Efes. Ama seyirci sayısı son derece az. Kulüp, seyircinin yukarıda bahsi geçen başarıya odaklı hercailiğini biliyor. Fakat son yıllarda spor müsabakalarını sadece bir maç olarak değil sinema, tiyatro, konser gibi yaşam aktivitesi olarak görmeye başlayan bir jenerasyon oluştuğu görüşündeler. Seyirci profiline ve davranışlarına dair yıllardır detaylı araştırmalar yapıyorlarmış. Şöyle anlatıyorlar: “Aileler maça birlikte keyifli vakit geçirmek için gelirken, işadamları ve iş kadınları iş dünyasındaki çevrelerini genişletmek için geliyor. Öğrenciler birlikte heyecanlı bir maçı tecrübe edebilmek için Abdi İpekçi’yi doldururken başkaları ünlü yıldız oyuncuları seyretmek için yer bulmaya çalışıyorlar. Bütün bir salon dolusu kalabalığın sadece tek bir sebep ile maça gelmesini beklemek çok doğru olmaz. O yüzden seyircilerin maçlarımızı bir yaşam aktivitesi olarak görmesinden memnunuz.”Spor seyircisi değil takım taraftarıyızSpor yazarı Murat Murathanoğlu ise Türk spor seyircisini şöyle tarif ediyor: “Spor seyircisi değiliz takım taraftarıyız. Tuttuğumuz takım iyi gidiyorsa maçlara gidiyoruz. İyi gitmiyorsa uzak duruyoruz. Sporu bir eğlence, bir gösteri, kısacası zevk için izleme alışkanlığımız hiç yok. Spordan kazanırsak zevk alıyoruz, kaybedersek dünyanın sonu oluyor. Durum futbolda da çok farklı değil bence.”Aslında durum basketbol ve voleybolda da farklı değil. O sebeple maçlarda taraftarları izlediğiniz zaman sahadaki futbola, salondaki basketbola değil gol veya sayı olup olmadığına, takımın yenilip yenilmediğine odaklanmış olduklarını fark edeceksiniz. Veya herkesin oyuna değil tezahüratlara kendini kaptırmış olduğunu. Hakemin kararlarına bağırmak, kaçan sayıya hayıflanmakla meşguller. Oyunun kalitesiyle değil.Murat Murathanoğlu, dünyada bir tek Amerika’nın bu tehlikenin farkında olduğunu düşünüyor: “Seyirciyi düşünerek her sporda skoru artırmak, güzel hareketleri ön plana çıkartmak, spora estetik kazandırmak için kurallarda hep ince ayarlar yapıyorlar. Hep futboldan söz ediyorsunuz oradan bir örnek vereyim. Benim ‘sanatçı ruhlu yıldız’ dediğim seyircinin beğenisini kazanmış, seyirciye bilet aldırıp kendisini seyrettiren kaç futbolcu var şu anda dünyada? Bundan 20-30 yıl önce kaç tane vardı? Spor fiziğe, güce, kondisyona dayalı, oynamak değil oynatmamak mantığıyla gelişti. Vizyonu ve yaratıcılığı ikinci üçüncü planda, daha düz ama güçlü oyuncuların bir araya gelip takım olabildiğinde başarının yakalanma olasılığının daha fazla olduğu bir spor dünyasının içindeyiz. Eski Hollanda, Brezilya, Arjantin, Fransa milli takımlarına bakın, şimdikilere bakın. Eskiden Almanlar bugünün futboluna en yakın mantığı uygulayan ülkeydi, o zamanlar kaç tane ‘sanatkar’ oyuncuları vardı? O ruhu onlar sadece daha disipline ediyorlardı, ama o ruh yine de vardı.”‘Her açıdan NBA örnek alınmalı’Murat Murathanoğlu, Türkiye’de futbol dışındaki spor müsabakalarında seyirci sayısını artırmak için NBA’in her açıdan örnek alınabileceğini söylüyor. Oyunun estetik yönünü ön plana çıkartmaları mesela. Aslında bu sebeple son yıllarda Avrupalı basketbol adamları NBA için “tiyatro” bile diyor. Ama Murathanoğlu, NBA’ın işi ciddiye aldığından beri olimpiyatlarda ve dünya şampiyonalarında maç kaybetmediklerini vurguluyor ve soruyor: “Bu nasıl tiyatro? Oyunun tempolu, hızlı, atletizmi, yaratıcılığı ön plana çıkartan şekilde oynanması için herkes aynı sayfada. Hakemler de bunun farkında ve hareketin güzelliğini bozacak düdükleri, eğer kural hatası kullanılarak bariz bir avantaj sağlanmıyorsa çalmıyorlar. Sevdiğin bir sporda tutmadığın bir takımın maçına gidip keyif alıyorsun, ödediğin paraya değdiğini görüyorsun. Avrupa’da basketbol maçlarının skorlarına bakın. Oynanan basketbola bakın. Euroleague finali ki, Avrupa’nın en iyi iki takımı demek, 62-61 bitebiliyor. Türkiye’ye bakarsak son yıllarda ligimizde heyecan veren, spektaküler kaç oyuncu var? Basketbolumuz eski Yugoslav ekolünün kontrolüne girdi. Amerika’ya büyük ölçüde sırt çevirdik. Ancak Yugoslav ekolü şimdi kan ağlıyor. İşte geçenlerde Efes-Telekom maçında birkaç hafta önce çaresizlikten getirdikleri iki Amerikalı karşı karşıya oynadı ve maçı anlattıktan sonra onlarca mesaj aldım. Abi büyük keyif aldık, gerçekten müthişti diye. Uşak’ta böyle 2 Amerikalı var ve lige yeni çıktılar, komik denilecek bir bütçeyle play-off yaptılar. Seyirciyi; bakın taraftarı demiyorum, basketbola çekmek için oynanan basketbol türünün, seçilen oyuncuların ve teknik adamların çok büyük önemi var. Artık yeni gençlik çok hızlı bir hayat yaşıyor. Teknoloji aldı başını gidiyor. Sporun da çok daha hızlı, hareketli, eğlenceli ve estetik olması gerekiyor.”
↧