Humus’a Dönüş, Suriye’deki iç savaşı devrimci gençlerin gözünden anlatan bir film. Savaşın kalbinde iki yıl boyunca kaydedilen 200 saatlik görüntü kaydının 90 dakikalık özeti. İstanbul Film Festivali’nde görücüye çıkan, Sundance’te büyük jüri ödülü kazanan film, savaşın karanlık yüzünü çarpıcı bir şekilde gösteriyor.Humus’a Dönüş, bir filmden çok fazla şey anlatıyor. Suriye’deki iç savaşı kayda alıp yaşananları görünür kılarken, savaş üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor bizi. Filmin kahramanı gerçek, kişiler, olaylar, mekânlar, ölümler gerçek.Hikâyenin başkenti Humus. Savaş patlak verdiğinde şehir muhaliflerin elindedir. Halkın gözü televizyonda, gönlü Esed’in ayrılık haberinde.Halk devrim şarkıları söyleyerek mutlu haberi bekler ama beklenen haber bir türlü gelmez. Savaş farklı şehirlere sıçrar, ordu protesto gösterilerine sert müdahalelerde bulunup katliamlar yapar. Bu sırada milli takımın golcülerinden 19 yaşındaki Basset çıkar meydana. Eylemlerde en önde yürür, eline mikrofon alıp bestelediği şarkılarla halkı coşturur: “Esed katiline direneceğiz. O gidecek, demokrasi gelecek.” Günler günleri kovalar ve Halep’te, Şam’da akan kan Humus’a ulaşır.Bir sabah şehir bombalarıyla uyanır, yüzlerce kişi ölür, binlerce kişi evini barkını bırakıp kaçar. Bir derbi maçındaki gibi sloganlar ve devrim şarkılarıyla inleyen sokaklara ölüm sessizliği çöker. Ordu, Humus’u ele geçirir; Basset ve ona inananlar silahlanıp çatışmaya başlar.Suriye Milli Takımı’nın oyunucularından biri olan Beset, rejimin ele geçirdiği Humus’ta hâlâ çatışıyor.Talal Derki’nin yönettiği film, Basset’in ve yanındaki 24 yaşındaki video-aktivist Osama’nın iki yıl boyunca savaş sırasında kaydedilen 200 saatlik görüntü kayıtlarının 90 dakikalık özeti. Anlattığı hikâyeler dramatik, görüntüler kan dondurucu. Pasif direnişle yola çıkanların nasıl bir psikolojiyle silahlı mücadelenin içinde kendilerini buldukları resmedilirken, yaşananlara dair bilmediğimiz ayrıntıları veriyor.ÖLÜLERİ GÖMMEK YASAKGörüntü kayıtlarının tamamı tek kamerayla alınmış, hemen hepsi iç çekim. Sebebi, ordu şehri ele geçirdikten sonra yüksek noktalara keskin nişancılar koyması, direnişçilerin dışarı çıkamaması. Bir apartmandan diğerine geçerken insanlar vuruluyor, cesetler 8-10 gün sokak ortasında kalıyor; şişiyor, kokuyor. Kimse korkusundan yanlarına yaklaşamıyor. Savaşın kalbinde ölüleri gömmek de yasak, yas tutmak da… Direnişçiler şöyle bir çözüm buluyor: Birbirine komşu evlerin duvarlarına bir insanın geçebileceği şekilde delikler açıyor, güvenli geçiş yolu olarak kullanıyor. Veyahut tünel kazıyor, kanalizasyon borularını kullanıyor.Yaralanan kişilerin durumu içler acısı. Birkaç işyeri revire çevrilmiş, vurulanlar pikaplarla taşınıyor, sağlıksız şartlarda eldeki malzemelerle tedavi ediliyor. Bazen omuzundan vurulmuş bir genç getiriliyor revire, bazen babasının kucağında minik bir çocuk. Yaşama tutunanların çoğu sakat kalırken, ölenler battaniyeye sarılıp camiye götürülüyor, ardından mezarlığa. Filmin kurgusunu yapan kişi bile Humus’un doğusunda bir yerde üç doktorla beraber yaralılara yardım ederken vurulup öldürülmüş.BİR SICAK ÇORBAYA HASRET Muhalifler yemek ihtiyaçlarını doğal olarak farklı şekilde sağlıyorlar. Malum savaş hali… Şehri terk edenler yanlarına ihtiyaçlarını giderecek kadar kılık kıyafet, erzak alıyor; gerisini cephedekilere bırakıyor. Onlar da görünmeyecek bir yerde erzakları stokluyor, azar azar kullanıyor. Eldekiler bittiğinde terk edilmiş evlerin mutfaklarını dolaşıp arta kalanları topluyor. Bazı zamanlarda eş, dostları çatışma bölgesine yakın bir yere erzak getiriyor, telsizlerle haberleşerek, geçici tünellerden cepheye taşıyor. Cephe dediğimiz, filmlerde gördüğümüz kum torbalarının yığıldığı tepeler değil, doğup büyüdükleri harabeye dönen evleri.Suriyelileri umut ayakta tutuyor. Şehre bombalar yağarken, en sevgililer sokak ortasında can verirken fotoğraflar çekiyor, video kayıtları alıyor. Beklentileri keskin nişancıları ve sivillerin katledilişini dünya basınına ulaştırıp bilinç oluşturmak. Bu sayede dünya zulme dur diyecek, savaş bitecek düşüncesi hâkim. Dünya sessizliğini bozmayınca umut yavaş yavaş eriyor, dillerde aynı cümleler dolaşmaya başlıyor: “Yalnızız. Yalnızca Allah’ımız var.” Yönetmen, bu konu açılınca sitemde bulunuyor: “Türkiye’den biriyle göz göze geldiğimizde yanımızda olduğunu anlıyoruz. Duygularımızı paylaşıyor, bizi anlıyor. Ürdünlü birine bakınca durum başka. O samimiyeti göremiyoruz. Ülkeye geri dönünce öleceğimizi biliyorlar, yine de dönmemizi istiyorlar. Türkiye elinden geleni yapıyor, BM hiçbir şey yapmıyor.” Türkiye’de Suriye’deki çatışmanın mezhepler üzerinden ilerlediği algısı var. İçerden bakan biri ne düşünüyor? Genel algının tersine farklı bir görüş paylaşıyor: “Mezhepler elbette etkili ama temel çatışma o değil. Esed’e destek verenlerin yüzde 80’i bir mezhebe bağlı olabilir, ama onu destekleyen Sünniler, Aleviler de var. Savaş politikayla ilgili bir şey. Siyasete göre 40 yıl daha iktidarda kalmalı. Bence mezhep dolayısıyla insanlar savaşmıyor, herkesin başka nedenleri var. Halk demokrasi istiyor.”DEVRİM, SAVAŞ FİLMİNE DÖNDÜTalal Derki, bir devrim filmi çekmek istediklerini ancak hikâyenin savaş filmine evrildiğini söylüyor. Hayali, devrim olduktan sonra gösterime sokmakmış filmi. Birkaç ölüm tehlikesi atlattıktan sonra, yapımcısına demiş ki: “Eğer ölürsem, filmi siz tamamlayın.” Neyse ki ikisine de bir şey olmamış. Bekledikleri devrim bir türlü gerçekleşmeyince yaşananları dünyaya duyurmak için montajlayıp festivallere göndermişler: “Besset’e bir şey olur düşüncesiyle farklı hikâyeleri de görüntüledik. Bir şey olursa başka biri üzerinden filmde ilerleriz diye.Besset yaşıyor ama hikâyedeki birçok karakter bugün aramızda yok. Yaşananlardan kimsenin haberdar olmaması için rejim savaş bölgesine gazetecilerin girmesine izin vermiyordu. Biz gazeteci gibi de çalıştık. Medyada doküman biriktirenler insanların yüreğine ulaşamadı, biz bunu başardık. Humus’a Dönüş’ün 52 farklı TV versiyonu çekimi var elimizde. Yaşananları aktarmak için daha çok filme ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.”Yönetmen Talal DerkiYüzleri buzlamayı düşündükSavaşın içinde film çekmenin tarifi çok güç. “Binalar arasındaki deliklerden geçerken sanki bilinç dışında hareket ediyorduk.” diyor yönetmen: “Bir sanatçı gözüyle yüzde yüz değişen bir şehre baktığımızda kameranın gördüğünden daha fazlasını görüyorsun. Böyle bir olayı hayal bile edemezdim.” Karakterlerin filmde görünmeleri için ikna etmenin zorluğuna değiniyor: “Kayıtlar rejimin eline geçse eli silahlı görünenler büyük sıkıntılar yaşayabilir. Bize güvenmeleri çok önemli. Sorun yaşanmasın diye bazılarının yüzlerini buzlamayı bile düşündük. Rejim göz önünde olanlara çok fazla tepki gelir diye bir şey yapmıyor. Diğerlerini cezalandırıyor. Bundan sonra neler olacağını bilmiyoruz.”Besset hâlâ cephedeYönetmen, Basset ile Humus’a medya kanalları için çekim yapmaya gittiği sırada tanıştığını anlatıyor. Röportaj sırasında konuşmalarından tavrından etkilenip onu takip etmeye başlamış. Basset, devrime yürekten inanan bir genç. Şimdi tanınan bir aktivist. Humus muhaliflerin elindeyken nasıl coşkuyla şarkı söylüyorsa, rejim şehri ele geçirip onları sınır dışı ettiğinde aynı coşkuyla şarkıları mırıldanıyor. Birçok arkadaşı kucağında ölse de o hâlâ Humus’u tekrar almak için savaşıyor. Şu an 125’i sivil 1300 gerillayla cephede. Ayağından vurulduğu için belki bir daha futbol oynayamayacak ama ‘özgür bir şekilde’ top peşinde koşturacak çocuklarını izleyeceğine dair şüphesi yok. Savaş bitince baba mesleğine dönmek istiyor; demirci dükkânında çalışıp şarkı söylemeye devam etmek...
↧