Nuh tufanını anlatan ‘Nuh: Büyük Tufan’ filmini, Prof. Dr. Muhit Mert’le izledik. Genel yorum: Film, İslâmi ve insani gerçeklerden uzak. Peki, Hz Nuh’un nasıl yaşadığını anlatır mısınız hocam?Russell Crowe, artık bizden biri oldu. Aylardır Çanakkale Savaşı’nı Anzakların gözünden anlatan filmi için Türkiye’de. Bu hafta da tanıdık, bildik bir hikâyeyle aramızda. Bildik bir hikâye diyoruz ama perdeye yansıyan sıra dışı bir Hz. Nuh portresi var. Peygamberden ziyade, yaratıcıdan geldiğine inandığı bir işaretle insanlığın sonunu getirmeye ant içmiş bir Hollywood kahramanı. Tebliğ vazifesi olmayan, evlatlarıyla büyük çatışma yaşayan, torunlarını öldürmeye niyetlenen bir aile babası… Bahsi geçen portreyi anlaşılır kılmak için söyleyelim: Ekolojik dengeyi bozan insanın kötü hallerine kızan Tanrı, insanoğlunun yok edilmesi gerektiğini emrediyor. Bu kutsal görev için de Hz. Nuh’u görevlendiriyor.Tevrat ve Zebur başta olmak üzere farklı kaynakları referans alarak filmi çeken Darren Aronofsky’den elbette İslâmî algıyla çekilmiş bir film beklemiyoruz ama insan yine de ister istemez bir beklentiye giriyor. Filmi bu beklentiyle Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhit Mert’le beraber izledik. Ne yalan söyleyelim, kocaman bir hayal kırıklığı yaşadık. Muhit Hoca’nın filmden sonra dile getirdiği ilk cümle şu oldu: “Film Nuh diyor, peygamber demiyor.” Ardından şunlar döküldü dilinden: “Senaryo, insanî ve İslâmî gerçeklerden uzak. Peygamber algısı yok. Sıradan bir adam, bir öğretiyle insanlığın sonunu getirmeye çalışıyor. Oysa ki bir peygamber insanlığı diriltmeye çalışır. Peygamber denince insanın aklına iman, ahlâk gelir. Hz. Nuh’un ibadet ettiğini görmüyoruz, genel ahlâk ilkeleri yok. Neresinden tutacağınızı bilemiyorsunuz.” Bir yerinden tutup Hz. Nuh’u konuştuk.Prof. Dr. Muhit MertHz. Nuh’un yaşadığı toplum:Toplumun dışında ailesiyle yaşayan bir peygamber görüyoruz filmde. Hz. Nuh’un kendi kavminin içindeki gayri ahlakî tutumlara karşı, insan hak ve hürriyetlerinin zayi edilmesine karşı bir mücadele verdiğini biliyoruz. Toplumdan uzak, gizemli bir hayat sürmüyordu. Aksine toplumun içindeydi, sosyal bir hayatı vardı. İlkel değil, medeni bir kavimdi. Filmde yemek yemesi bile küçük bir sahnede gösteriliyor. Ne yediği de belli değil. Bu insanlar bir şey yiyip içmeden mi yaşıyordu? Evrimsel bir bakış açısının ürünü, vahşi bir hayat resmediliyor. Hiçbir insanî değer yok. Hz. Nuh’un bir aile yaşantısı, ahlâk anlayışı vardı.Tufanın sebebi:Genel ahlakî çöküntüler. Allah’a başkaldırma, tanrı tanımazlık vardı, ataların ruhları kutsal sayılıyor, putlara tapılıyordu.Tufan şöyle gerçekleşti:Yer altından sular fışkırdı, gökyüzünden şakır şakır yağmur yağdı. Tepeleri, dağları kaplayacak şekilde bir tufanın olduğuna dair bilgi veriyor Kur’an-ı Kerim. Ne kadar sürüyor bilmiyoruz. Bitişi ise şöyle anlatır: Cenab-ı Hak yeryüzüne der ki, ‘Ey yeryüzü sen suyunu yut. Ey gökyüzü suyunu kes.’ Böylece sular çekilir, gemi dağın üzerine çöker.Geminin yapılışı:Harcanan süreye, geminin şekline dair bir bilgimiz yok. Onlarca insan ve yüzlerce canlı türünü aldığına göre sayılı gün ve haftada yapılmadığını söyleyebiliriz. Filmdeki gibi dikdörtgenler prizması gibi bir kutu değil. Aklî bir çıkarımla suda yüzmesi muhtemel, ayakta duracak bir gemi.Gemiye binenler:Hz. Nuh, ona inananlar, üç çocuğu, gelinleri ve birer çift hayvan. Rivayete göre 80 insan gemiye biniyor. Ona inanmayan bir çocuğu dışarıda kalıyor. ‘Gel sen benim oğlumsun.’ diyor Hz. Nuh. ‘Bir dağın tepesine sığınır, kendimi kurtarırım.’ diye cevap veriyor oğlu. O da inanmayanlarla beraber boğuluyor. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh’un eşi hain olarak nitelendirilir. Filmde bahsedilen ihanet şu: “Nuh, yeryüzünde kötülüğün ortadan kalkması için insanlığın sonunu getirecekti. Bunun için gemiye hayvanları doldurdu, insan almak istemedi. Kendi ve çocukları yok olacak, yanlarına aldıkları çocuk yaralı olduğu için doğum yapamayacak ve böylelikle insanlık yok olup gidecekti. Eşi, çocuğun yarasını büyükbabasının vesilesiyle mucizevî şekilde iyileştirir, doğurgan hale gelmesini sağlar.” Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçer: İnanmayanların yanında yer alıyor. Muhbirlik yapıyor, Nuh’un gizli hallerini anlatıp onunla dalga geçmelerine sebep oluyor.Mucizeleri:Filmde kayalar canlıya dönüşüp savaşıyor, kupkuru yerler aniden yemyeşil oluyor. Hz. Nuh olağanüstü bir kuşakta yaşıyor algısı oluşturuluyor. Taşın, toprağın tabiat kanunlarını aşarak Hz. Nuh’a yardım etmesi söz konusu değil. Peygamberlerin hayatında nadiren olağanüstü hadiseler olur. Tabii kanunlar çerçevesinde devam eden bir hayat var, onun içerisinde sayılı mucizeler gerçekleşir. Hz. Nuh’un mucizesi geminin yapılmasıdır. Denize kıyısı olmayan, karasal iklimin hüküm sürdüğü bir yerde yaşıyordu. Kur’an-ı Kerim bu konuda diyor ki: “Bizim yol göstermemiz ışığında ve gözetimimiz altında bir gemi yap.” Ne yapacağını bilmeyeceği bir hususta İlahi vahyin yol göstermesiyle bir gemi yapıp, insanlığı kurtarıyor.Peygamber algısı:Kur’an-ı Kerim’de peygamberler ‘nezih insanlar’ olarak anlatılır. Onlar insanlık nazarında küçük düşürülmez, kötü bir figür olarak gösterilmez. Filmde insanlığın yok olması için çabalayan biri var. İlahi vahyin ne olduğunu anlamıyor, gelini ona anlatıyor. Halbuki Nuh bir peygamberdir, tam tersi insanlığın ihyası için çalışmış, hakkaniyet ve adaletin gerçekleşmesi için mücadele vermiştir. Bu kutlu yolda emek veren birini bu şekilde göstermek son derece yanlış.Kur’an-ı Kerim’e göre Hz. Nuh:Sabır kahramanı olarak Hz. Eyyûb’u biliriz ama Hz. Nuh da bir sabır kahramanıdır. Çünkü gemiyi yaparken insanlar gelip, ‘Ne işe yarayacak? Su nerede?’ diye dalga geçmişler. Sabırla gemiyi inşa etmiştir. Tek başına değil, verdiği haberin doğru çıkaçağına inanan müminlerle beraber. Kutsal kitabımız, Hz. Nuh’a inananlarla ilgili bilgiler veriyor. Elitistler gelip ona diyorlar ki: “Etrafındaki düşük seviyeli insanları kov. Sana yardım edilecekse biz edelim.” Bütün peygamberlerin etrafında öncelikle gariban insanlar yer alır. Bunlarla yola devam edilmiştir. Elitist takılanlar, aristokrat bir tabaka oluşturup dünya nimetlerinden o vesileyle yararlanmak istemişlerdir. Peygamberler buna karşı da mücadele vermişlerdir. Hz. Nuh, ‘Sizin düşük tabakadan gördüğünüz fakir insanları kovamam.’ demiştir. Çünkü hesap, hakkaniyet duygusuyla hareket ediyor. Onun Peygamberimiz gibi temel özelliklerinden biri fakir, fukaranın hakkını korumaktır.Özellikleri:İstihzalara karşı sabır: Kendisiyle dalga geçenlere karşılık vermiyor.Hakta sebat: Doğru bildiği yoldan ayrılmıyor.Tehditlere boyun eğmeme: Taşlamakla tehdit etseler de vazgeçmiyorlar.Geminin, tufandan sonra demir attığı yer:Cudi Dağı. Gemi orada durdu, sular çekildi ve hayat yeniden devam etti. Şırnak’ın asıl adı Şehr-i Nuh’tur. Cumhuriyet döneminde adı Şırnak’a çevriliyor. Nuh Aleyhisellam’ın makamının orada olduğu söylenir. Kabri de orada olabilir.Ve hayat yeniden başlıyor:Tufandan sonra hayatta kalanlar tarımla uğraşır. Onların çocukların, çocukların çocukları yeryüzüne dağılır ve insanlık yayılır. Tarih kaynaklarında bize Türklerin ve Uzakdoğuluların Hz. Nuh’un oğlu Yafes soyundan geldiğini, Avrupa ırklarının Hamm’dan, Ortadoğu coğrafyasının da Sam’dan (diğer çocukları) geldiği söylenir. Böyle anlatılır ama gerçekliğini test etmemiz mümkün değil.
↧