Şehr-i İstanbul’a yolu düşüp buraya hayran kalan ünlü seyyah, edip, yazar ve ressamların hikâyeleri anlatılır durur. Bir ömür boyu medeniyet başkentimizi dünyaya anlatan kültür erbabına bir vefa göstermek de bize düşüyor.“Ol mâhiler ki derya içreler deryayı bilmezler” sözünün hakikati bilhassa biz İstanbul’da yaşayanlar için tecelli etmiştir denebilir. Niçin söylensin diyenleriniz olacak olursa, vakti zamanında buraya göç etmişleri işaret ederiz. Kendi evini, yurdunu sevmediği kadar bu şehrin cazibesine kapılmışlar. Bu âşıkların içindeki burada vefat eden seyyahları, ressamları ve nice meşhurları saymaya kalksak bazılarının bayağı şaşkınlık vereceği kesin. Aslında şikayetimiz kadir kıymet bilmeyen kendimize. İstanbul’dan aldıkları ilhamla eserler meydana getiren edebiyatçılara, sanatçılara şimdiye dek bir vefa örneği gösterdiğimizi söyleyemeyiz. İstanbul’a ne zaman gelip nerede kaldıkları, nerede kiminle görüştükleri noktasında derin bilgiden yoksunuz. Hangi eseri nerede vermişler diye sorup yola düştüğümüzde çok az adresle karşılaşıyoruz. Zaten bahsi geçen mekanların çok azı bugüne çıkabilmiş; günümüze ulaşanların hali ise içler acısı.Fahri hemşehrimize biraz daha vefaAsıl adı Julien Viaud olan Pierre Loti İstanbullularca öylesine sevilmişti ki, Eyüp’ün Haliç’e bakan sırtlarından birine ve Sultanahmet’te bir caddeye onun ismi verilmişti. Şehir meclisinin kararıyla İstanbul’un fahri hemşehrisi unvanını alan Loti, ilk defa 1876 yılında bir deniz subayı olarak geldi. Dersaadet’e olan hayranlığını hem edebi eserleri hem de Balkan Savaşları ve Milli Mücadele’ye verdiği destekle ispat etmiş, yurtdışında adeta Türkiye’nin fahri büyükelçiliğini yapmıştı. Aziyade romanını yazdığı Kanlıca’daki yalıda ve birçok yerde konaklamış, şehri farklı köşelerinden müşahede etme fırsatı bulmuştu. Kendi ülkesinin bu coğrafyadaki politikalarını ağır bir dille eleştirmiş ve her fırsatta Türk muhibbi olduğunu ifade etmişti. Fransız edîbin kaldığı yerlerden biri de şu an Divanyolu 15 numaradaki Çağlar Han. Loti’nin burada istirahat ettiğini hatırlayanlar Han’ın girişine şu Fransızca ve Osmanlıca mermer levhayı astırmış: “Türklerin saadet ve felaket zamanlarında, necip ve sadık dostu, Fransız encümen-i daniş azasından Pierre Loti 1910 sendinde burada ikamet etmiştir.” Herhangi bir resmi kurum işareti bulunmayan bu levhaya nispet edercesine bugün burası bir kuyumcu atölyesi olarak hizmet veriyor.Fransız İhtilali’nde Galatalı bir şairİstanbul’un Osmanlı geçmişinde daha çok Galata civarında yoğunlaşan Levanten tarihi de göz ardı edilmeyecek kadar önemli. Dünya siyaset ve edebiyat tarihinde yer alan birçok simanın Galata’dan geçtiğini bilmemek de ayrı bir ayıp. Bunlardan biri de eskilerin tabiriyle Fransız İhtilal-i Kebiri’nin özgürlük yanlısı şairi André Chénier. Fikri uğruna boynunu giyotinin bıçakları altına koymaktan çekinmeyen şair, Eski Bankalar Sokağı’ndaki bugün Sen Piyer Han olarak kullanılan köhne binada 1762 senesinde dünyaya gelmiş, 2 yaşına kadar buradaki ailesiyle yaşadıktan sonra Fransa’ya dönmüş. Yıllar yılı Sen Piyer kilisesinin uhdesinde çeşitli işlik ve imalathanelerin bulunduğu binanın dikkat çekici yanı ise dış cephesinde bulunan aile arması ve André Chénier hatırâtı. Fransız İhtilali’nin başlamasında önemli bir aktör olan Chénier, idam fikrine karşı olduğundan dolayı da hanedan mensupları gibi giyotinle idam edilmişti. Fikrinden vazgeçmesi halinde giyotinden kurtulacağı söylense de vazgeçmemiş, son söz olarak başını işaret edip “Bunun içinde daha çok şey vardı.” demişti.Troçki’nin Büyükada’da sürgün hayatı yaşadığı Arap İzzet Paşa Köşkü. Burada eşi Natalia Sedova ile beraber 4 sene geçirdi.Nerede o vefalı Türk sosyalisti?1917’deki Rus Bolşevik Devrimi önemli figürlerinden Leon Davidoviç Bronstein, bilinen adıyla Lev Troçki, hazin bir sonla biten ömrünün dört yılını İstanbul’da geçirmişti. Çarlık rejiminin sonunu getiren kadroların örgütlenip Sovyet rejiminin oluşmasında önemli görevler üstlenmiş, Dışişleri Komiserliği, ardından da Savaş Komiserliği sıfatıyla başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu’yu kurmuştu. Troçki, 1924’te Lenin’in ölümünden sonra Stalin’le giriştiği iktidar mücadelesini kaybedince dünyanın dört bir yanında geçecek sürgün hayatına mahkum kalmıştı. Önce Almatı ardından da İstanbul’a gelen Rus siyaset adamı, 1929-1933 arası 4 yıllık süreyi Büyükada’daki Arap İzzet Paşa Köşkü’nde geçirdi. Vaktini balık tutarak ve Rus Devrimi tarihini yazarak geçirirken, üzerindeki gözetim tüm şiddetiyle sürüyordu. Rivayete göre denize yakın olan ikametgahına yaklaşan balıkçılara ateş açılıyordu. Troçki’nin, şehir şehir dolaştığı sürgün hayatı Meksiko City’de son bulur. Bir İspanyol Sosyalist’in kafasına vurduğu kürek darbesiyle yaşamını yitiren Troçki’nin Meksika’daki evi müze olarak kullanılıyor. Adalar’daki ev ise atıl halde ve sahibi tarafından 3 sene öncesinde satılığa çıkarılmıştı. Birinci sınıf korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen tarihi yapının sahibi, İBB’ye başvurup kültürel tesis alanından çıkarılarak konut alanına alınmasını talep etmiş, İBB Meclisi de bu kararı onamıştı. Buna karşılık Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu kararı iptal etti. Troçki’nin Evi olarak bilinen köşkün senelerdir müze olacağı konuşulsa da somut bir adım henüz atılmış değil. Bu hizmet Rusya’dan gelen turistleri Adalar’a cezbedecektir.Klod Farrer, 1922 yılında Mustafa Kemal’i ziyaret etmiş ve o günün devlet ricalinden büyük alâka görmüştü.Klod Farer diye bir sokak ismi…Yurdumuzu işgal eden Batılı devletlerde bulunan tüm düşünürler Türklere karşı girişilen bu toplu girişimin destekçisi olmamıştı. Bunların arasında Pierre Loti kadar tanınmasa da Gonkur (Goncourt) edebiyat ödüllü Klod Farer’i (Claude Farrere) de zikretmek gerekli. 1902’de Fransa’dan “Türk düşmanı” olarak yola çıkıp, 1904’te tepeden tırnağa “Türk dostu” olarak İstanbul’dan ayrıldığını söyleyen Farrere’i, İttihat ve Terakki karşısında tenkitkâr, İstiklâl mücadelesinde de sıkı sıkıya bir Türk milliyetçisi görüyoruz. Jöntürkleri İslâm’a karşı takındıkları tavır yüzünden eleştirmişti: “Genç Türkiye, Kur’an’ı küçük gördü. Jöntürkler eski yasayı kaldırdı, padişahı görevden aldı ve bir sürü kanlı yenilik öngördü.” Loti’yle beraber Fransa’da Türkleri sevdirmek için bir kamuoyu kampanyası yapan Farer, devrin Osmanlı devlet ricalince Mecidiye nişanına layık görülmüştü. Farer ayrıca, Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya gelerek Mustafa Kemal ile görüşmüş ve devlet töreni ile karşılanmıştı. Bundan sonra Türkiye ve Mustafa Kemal’in dostu unvanıyla tanındı, fedakârlıklarından ötürü ismi Sultanahmet’te bir caddeye verildi. Bugün Binbirdirek Sarnıcı’nın hemen üzerinde yer alan caddede, Fransız edibi anlatan bir levha dahi mevcut değil.Hemingway, tepebaşı’ndaİstanbul’un işgal kuvvetlerince muhasara altına alındığı günlerde Tronto Star Gazetesi’nin genç muhabiri Ernest Hemingway de yaşanan gelişmeleri aktarmıştı. Balkanlar’dan gelen göçü ve özellikle Türklerin içinde bulunduğu sıkıntılı dönemi ve sokak manzaralarını okyanus ötesine taşıyan yazar, Tepebaşı’ndaki Büyük Londra Oteli’nde kalmıştı. 1897 yılında inşa edilen otel, Hemingway gibi başka birçok önemli ismi de çatısı altında misafir etmişti. O günden bugüne birçok kez el değiştiren binada Amerikalı ünlü yazarla alâkalı herhangi bilgilendirici bir levha bulunmuyor. Dahası şu satırların Haliç’e bakan hangi pencereden yazıldığını bile bilmiyoruz: “Sabah uyanıp da Haliç üzerine çökmüş sisten incecik ve tertemiz başlarını uzatan minareleri görüp bir Rus operasındaki aryayı hatırlatan müezzinin, dokunaklı sesiyle müminleri yalvarırcasına duaya çağırdığını duyduğunuzda Doğu’nun sihrine eriyorsunuz. Pencere camından yansıyan görüntünüze bakınca, sizi dün gece keşfeden sineklerin ısırıp kızarttığı yerleri görüyor ve kendinizi tam tamına Doğu’da buluyorsunuz.”
↧