Başkaları adına oy kullanmak, hükümetle memurların tarafsız kalmaması, oy sayımı sırasında hile yapmak… Bütün bu tespitler, 30 Mart sürecinde konuşulan konulardı diyorsanız yanılıyorsunuz… İşte, geçmiş seçimlerde yaşanan hadiseler…Bugün vatan sathında gerçekleşen oylama, bir yerel seçim aslında. Ama seçim öncesi girilen atmosfer yerel seçimleri adeta genel seçim havasına çevirdi. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayan siyasî gerilim, toplumun her kesimine bulaştı. 30 Mart’a yaklaşıldıkça her kesimden seçim sandıklarına sahip çıkılması yönündeki telkinler öne çıktı. Yine oy pusulalarının usulsüz ve fazladan basıldığı iddiaları, kafalarda soru işareti oluşturdu. ‘Evet’ mührü basılmış pusulaların olduğu söylentisi dolaşıma girdi. .Benzer iddialara yabancı değiliz aslında. 2009’daki yerel seçimlerde oy sayımı sırasında elektrikler kesilmiş, muhalefet partileri seçime şaibe düştüğünü öne sürmüştü. 2007 genel seçimlerinde çöpte oy pusulası bulunmuş ve bunlar kamuoyu ile paylaşılmıştı. Buradan yola çıkarak; geçmişteki seçimlerin halet-i ruhiyelerine ve sandık hilelerine kısa bir seyahat edelim istedik. Ama bir Cem Karaca şarkısında geçen sözleri de yazıya raptetmek lazım: “Yerelle genel seçim/Seçin bakalım seçin/Ki dön baba dönelim/Aynı yere gelelim/Çete çeteye çatmış/Çete çete içinde/Battık buruna kadar/Cafer getir peçete…”1876’da Kanun-i Esasî’nin ilanı ile Birinci Meşrutiyet Dönemi başlamış olur. Bu devirde seçim konusunda şöyle kurallar vardır: Seçmek ve seçilmek için erkek olmak, Türkçe bilmek, itimada layık, iyi ahlak sahibi olmak, 25 yaşından küçük olmamak… İstanbul 20 bölgeye ayrılır ve son başkent ilk defa seçimlerle tanışmış olur. 23 Temmuz 1908’de yeni anayasa yürürlüğe girer. Ve Osmanlılar, 30 yıl sonra gerçek anlamda ilk kez oy kullanır.11 Aralık 1911 seçimleri Türkiye’nin seçim psikolojisi ve sosyolojisi açısından oldukça mühim bir misaldir. Mevzu şudur: İttihat ve Terakki Partisi, Dâhiliye Nazırı Memduh Bey’i aday gösterir. Devrin muhalefet partisi olarak addedilen Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın adayı ise Tahir Hayrettin Bey’dir. Sonuçlar açıklanır: İttihatçılar, tek oyla seçimi kaybeder. Bu nedenle 1912’de Meşrutiyet’in ikinci seçimlerinde tam bir İttihatçı faşizmi yaşanır. Korku ve baskının kol gezdiği alanlarda, Osmanlı vatandaşları sindirilir. İttihatçılar, devlet imkânlarını kullanarak; oyların muhalefete gitmesini engeller. Seçim esnasında, askerî ve sivil devlet memurları seçime müdahale eder. Geçtiğimiz günlerde bilhassa sosyal medyada paylaşılan ‘başkaları adına oy kullanma’ hadisesi, tarihe ‘sopalı seçim’ olarak geçen o devirde vuku bulur. Yine rey sayımı sırasında hile yapmak gibi usulsüzlükler ayyuka çıkar. Sonuç: İttihatçılar 270, muhalifler ise 15 mebus çıkarır.1946 seçimleri: Açık oy gizli sayımDoç. Dr. Mehmet Alkan’ın yerinde tespitiyle 21 Temmuz 1946, ‘hileli seçim’dir. Buna rağmen mezkûr oylama, acemice de olsa Tek Parti’nin istibdat duvarlarını yıkma gayreti olarak okunabilir. Dönem hakkında birkaç bilgi verecek olursak; çok partili siyasetin ilk partisi Nuri Demirağ’ın 1945’te kurduğu Millî Kalkınma Partisi’dir. Tam burada Alkan’a kulak verelim: “1945 yılında Meclis’te görüşülmekte olan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, CHP içindeki ayrılığı su yüzüne çıkardı. Bu kanunun Meclis’te görüşüldüğü günlerde CHP, parti grubuna tarihe ‘dörtlü takrir’ olarak geçen önerge vermişti. Önerge Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından imzalanmıştı. Bu dört kişi 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kuracaklardı.” Genç Cumhuriyet’in ilk önemli seçimi addedilen 1946 oylaması faaliyetleri, Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti’ye yapılan linçle başlar. DP’nin geniş halk kitlelerini meydanda toplaması CHP’yi telaşlandırır. Bazı mitinglerde devletin polisi, DP’li yöneticileri darp eder. Ama en vahimi Alkan’ın da işaret ettiği gibi Menderes’in kâhyasının öldürülmesidir. Seçimlere bulaşan kan, Türk milleti için demokratik taleplerin dile gelmesi değil, bir savaşın anatomisidir. DP’nin 62 milletvekili çıkardığı oylamada, CHP 395 milletvekiliyle birinci parti olur. Ama bu seçim, CHP’nin sayısal üstünlüğünden çok yapılan hilelerle gündeme gelir, tarihin malzemesine dönüşür. Çünkü seçimlere ‘açık oy, gizli sayım’ esası gereği hile karışmıştır. Haliyle DP, sonuçlara itiraz eder. Halk desteğini arkasında hisseden Menderes ve arkadaşları, İstanbul, Bursa, Balıkesir, Adana, Konya ve Ankara’da mitingler düzenler. Meydanlarda hakkını, ‘seçim ve yargı güvencesinin sağlanmadığı, hükümetle memurların tarafsız kalmadığı, oylamanın CHP’nin baskı ve müdahalesi altında geçtiği’ sözleriyle savunur. Bu itirazlara İsmet İnönü’nün verdiği cevap bir hayli ilginçtir: “Demokrat Parti, gayri meşrudur!” Neyse ki 16 Şubat 1950’de Şemsettin Günaltay hükümeti, eleştirileri dikkate alır. Ve yeni bir seçim yasası hazırlar. Oylamalar tek dereceli, genel, eşit, gizli oy, açık tasnif esasına göre yapılır. 14 Mayıs 1950 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerin sonucu şudur: DP 408, CHP 69 milletvekili çıkarır. Bu, Menderes’in zaferi, İnönü’nün hezimeti ve havlu atışının resmidir bir bakıma.
↧