Muzaffer Karaca’nın koleksiyonundaki 19. ve 20. yüzyıldan kalma ciltçilik makineleri, onları üreten Almanların dahi elinde bulunmuyor.Kitabın elle yazıldığı ve tezhiplerle süslendiği devirlerin olmazsa olmazıydı mücellitler. Sanat eseri kitapların muhafazası için onların emekleri gerekliydi. Arapça ‘ciltleyen’ manasındaki mücellitler, günümüzün yok olan meslek erbabı arasında. Ciltçilik, Türk klasik sanatlarını yürütmek için çalışan bir avuç insanın elinde hayatını sürdürme mücadelesi veriyor. Bir köşeye atılan eski aletler ve işi bitti denilerek hurdacıya teslim edilen makineler ise adeta tarihi eser niteliğinde. Mesleğin son ustalarından Muzaffer Karaca işte bu alet ve makinelerin koleksiyonerliğini yapıyor. Türkiye’de halihazırda işleyen birçok cilt atölyesinin kurulmasında emeği bulunan Karaca, işe 12 yaşında Beyazıt’taki Darülfünun Matbaası’nda başlamış. Boyunun yetişmemesi yüzünden tabureye çıkıp tezgâhın üzerinde tutkal sürdüğü günleri hatırlıyor. 16 yaşında Almanya’ya cilt işçisi olmak üzere gittiğinde, ciltçiliğin hayatını değiştireceğini belki de bilmemektedir Muzaffer Karaca. Bir yandan Almanca öğrenirken bir yandan, orada kazandığı tecrübeyi ülkesinde hayata geçirmeye ahdeder. Zaman içinde eski ustalardan kalan makineleri tamir ederek çalışır hale getirir ve bunu bir uğraşı alanı yapar. Muzaffer Karaca, eskicilerden topladığı makinelerin paslarını almış, boyamış, gelin gibi alımlı hale getirmiş. Başta Alman, İngiliz, Amerikan ve İsviçre menşeli kitap presleri, cendereler, yaldızlama ve gofre makineleri, fihrist ağzı açma, kâğıt kesme gibi makineleri halihazırda bir mahzende muhafaza ediyor. 19. ve 20. yüzyıla ait ciltleme makinelerinin miadı 1960’lı yıllarda dolup yeni teknoloji ürünü makineler tedavüle çıkınca, eskiler kıymete binmiş. Bu makinelerin değerini artıran başka bir husus ise bazı örneklerinin sadece Türkiye’de bulunması. Zira Almanlar bu makineleri II. Dünya Savaşı’nda eriterek ağır silah yapımında kullanmış. Karaca, dünyaca ünlü Heidelberg basım makineleri şirketinin kendisine bir teklifte bulunduğunu fakat yüksek meblağlı bu teklifi ancak Türkiye’de yapılacak bir müze karşılığında kabul edeceğini söylemiş. “Dedemin yaptığı makineler. Bunları senden almaya ve Almanya’ya götürmeye geldim.” diyen şirket temsilcisini şakayla karışık geri çevirmiş. “Tüm makinelerim için 500 bin Euro teklif ettiler ama belki daha fazla yapıyor, bilemiyoruz ki..” diyen Muzaffer Usta, tarihî mirasın burada kalmasından yana. Türkiye’nin en önemli müzelerinden birine başvuru yapan Karaca, kendisine verilen cevapta “söz konusu objelerin konsept dışı kaldığı, değerlendirecek uzmanlık bilgisine sahip olunmadığı ve müzeye kazandırmanın uygun olmadığı” gibi cevaplarla geri çevrildiğini ifade ediyor.
↧