Her seçim öncesi ülkeyi dev bir doğum günü partisine çeviren siyasi parti bayrakları, pankartlar ve seçim şarkıları yine meydanlarda. Politik pazarlamanın alanına giren bu çalışmaların seçmen üzerinde etkisi olup olmadığı sorusunun net bir cevabı yok. Bu denli çevre ve gürültü kirliliğine katlanmamızı gerektirecek kadar vazgeçilmez olmadıkları ise kesin...Sizi bilmiyorum ama ben hayatımda hiç, caddelere asılan siyasî parti flamasına bakıp oy vereceği partiyi belirleyen biriyle karşılaşmadım. Umut Sarıkaya’nın bir hikâyesine de konu olan ‘Zeki Sezer çakmağı’ hediye edildiği için yıllardır merkez sağa oy vermiş birinin “Bundan sonra oyum DSP’ye” dediğini de hiç sanmıyorum. Hasılı, her seçim döneminde çevre kirliliğine ve israfa yol açtığı gerekçesiyle toplumun geniş kesimlerince eleştirilen parti bayrakları ve seçim afişlerinin en azından bu halleriyle biraz demode kaldığı kesin. Hiç etkisinin olmadığını söylemekse haksızlık. Genel manada seçimlere ilgiyi artırdığı ve ülkede seçim coşkusuna yol açtığı düşünülen bu medya araçları, küçük partiler için ‘Biz de varız, bizi unutmayın’ demenin bir aracı.Yüzde 82’lik kesim, kampanyaları işlevsiz buluyorAraştırmalara bakınca, medya araçlarının seçmenin oy verme davranışında hiçbir etkisinin olmadığını ortaya koyan örneklere de rastlanıyor, sınırlı olmakla birlikte bir etkisinin olduğu sonucuna ulaşanlara da. Ancak çok güçlü bir etkisi olduğunu ortaya koyan araştırma ya da görüş yok. Medya araçları ve siyaset ilişkileri konusunda ünlü araştırmalardan biri 1940’lı yılların başında Paul Lazzarsfeld ve arkadaşları tarafından yapılmış. Lazzarsfeld’in ABD’de 1944 ve 1948 başkanlık seçimlerini incelediği araştırması, seçmenlerin kime oy verecekleri üzerinde kitle iletişim araçlarının neredeyse hiç etkisi olmadığını ortaya koymuş. Lazzarsfeld, birçok seçmenin kampanyalardan etkilenmediğini ileri sürmekle kalmamış, kampanyalarla partizanlık eğilimlerinin daha da katılaştığını savunmuş. Klasik kampanyaların seçmen üzerindeki etkisinin sınırlı olmakla birlikte etkili kullanılmaları halinde ve yaratıcılıktan uzaklaşılmadığı müddetçe seçmenlerin görüşlerini değiştirecek güce sahip olabileceklerini ortaya koyan araştırmalar da var. GENAR araştırma şirketinin 2002 yılında gerçekleştirdiği ‘Türkiye’de Seçmen Davranışları ve Siyaset Profili’ başlıklı anket kapsamında deneklere ‘seçim dönemlerinde yapılan propagandaların tercihlerinde bir etkisi olup olmadığı’ sorulmuş. Yüzde 82,7 gibi bir çoğunluk, soruya hayır cevabı vermiş. Evet diyenlerin oranı yüzde 8,9 iken ‘kısmen’ diyenler de yüzde 4,4’lük bir kesimi oluşturmuş. Evet ve kısmen diyenlerin oranı toplamda yüzde 13,3. Bunun yaklaşık 4 milyondan fazla oya denk gelmesi, oranın hiç de azımsanmayacak boyutlarda olduğunu ortaya koyuyor. ‘Flama ve afiş eksikliği partiye oy kaybettirmez’Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Profesörü Füsun Alver ise oy verme davranışına tek başına parti flama ve afişlerinin etkisinin olduğunu düşünmüyor. Oy vermede seçmenin daha çok politik eğilimi, ailesi ve çevresiyle ülkenin siyasal ve ekonomik konjonktürünün etkili olduğunu belirten Alver, parti flama ve afişlerinin, seçmende belki bir seçim ilgi ve coşkusu oluşturabileceği görüşünde. Afiş ve flamaların seçim dönemlerinde siyasal kültürün bir parçası olduğunu söyleyen Alver, “Bu süreçte siyasî partiler var olduklarını göstermek için afiş ve flamalardan yararlanıyor.” diyor. DSP’nin Kadıköy için hazırladığı afişte büyük sloganın altına iliştirilen ‘Biz de varız’ mesajı bunun en bariz göstergesi.‘Flama ve afişler olmasa ne olur?’ sorusunun cevabı Alver’e göre şöyle: “Flama ve afiş eksikliğinin siyasî partilere oy kaybettireceğini düşünmüyorum.” Asıl zekâ ve bilgi odaklı seçim kampanyaları ile iyi hazırlanmış seçim konuşmalarının etkili olacağını savunan iletişim profesörü, eski moda afiş ve flamaların çevre kirliliği oluşturduğunu ve partilerin var olduklarını göstermekten ibaret olduğunu düşünüyor: “Bunlar, gösteri toplumunun bir parçası. İçerikten ziyade biçime ve görünüme odaklı ancak anlamlı değil.” Dünyanın farklı ülkelerinde de flama ve afiş kullanıldığını anlatan Alver, “Ancak bu kadar yoğun görüntü ve çevre kirliliği oluşturacak şekilde değil. Batı ülkelerinde daha bilinçli, az ve etkili kullanılmaya çalışılıyor. Seçim kampanyaları Batı’da zekâ ve bilgi oyununa dönüşebiliyor.”Bir dönem milletvekilliği de yapmış Psikiyatrist Prof. Dr. Cengiz Güleç ise flama, poster vb. tanıtıcı reklamları ‘beyhude harcamalar’ olarak tanımlıyor ve seçmen davranışı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu düşünmüyor. Yerel seçimlerde bu etkinin daha da sınırlı olacağını ileri süren Güleç, flama ve afişte ısrar edilmesinin sebebini şöyle açıklıyor: “Birileri bu yola başvurunca ötekiler de bunu izlemek zorunda kalıyor” İnternet yoluyla doğrudan kararlara katılımın demokratik bir araç olarak çok etkili olduğunu söyleyen Güleç, “Türkiye’nin de yakın gelecekte bunu kullanacağını düşünüyorum” diyor.‘Sizi çok seviyorum, lütfen oyunuzu bana atın!’Seçimlere iki hafta kala caddeleri panayıra çeviren afişlerin içeriğine göz atıldığında, siyaset pazarlamasının Türkiye’deki ilk örneği sayılan Demokrat Parti’nin ‘Yeter, söz milletindir’ afişinden bu yana çok bir şey değişmediği görülüyor. Hizmet ve millî iradeye vurgu yapan sloganlar kadar içinde bolca ‘çağdaş’, ‘aydınlık’ ve ‘modern’ kelimelerinin geçtiği sloganların yer aldığı afişler yine çok popüler. İçerikler partiden partiye göre değişse de adayın ufka bakan fotoğraflarının eşlik ettiği, basit kelime oyunlarıyla bezeli afişler ise hiç değişmiyor. Bu seçimlerde ise ‘Sizi çok seviyorum’ şeklinde en samimi duygularını dile getirerek oy isteyen de var; ‘Türkiye’yi yoktan var eden (!) Atatürk’e teşekkür etmeyi unutmayarak seçmene seslenen de. ‘Ölümsüzlük egosunu tatmin etmek için adayım’ diyecek kadar açık sözlü bir adaya oy vermek isteyecekler bile unutulmamış. Kısacası yine çok şenlikli bir seçim havasına girmiş bulunmaktayız. Hayırlı olsun...
↧