Kendilerine ‘hayat kadını’ dense de kadınlıkları hatta isimleri bile çalınmış kadınlar onlar… Kandırılıp fuhuş tuzağına düştükten sonra kurtulmayı başaran kadınlardan her şeye sıfırdan başlama öykülerini dinledik.Fuhuş, çıkmaya çalıştıkça içindekileri daha da derine çekmeye çalışan bir bataklık. En büyük kurbanıysa kadınlar. Onlara ‘hayat kadınları’ dense de aslında yaşamları, kadınlıkları hatta isimleri bile çalınmış, hayatsız kadın onlar… Yaşadıkları onca tehdit, taciz ve işkenceye rağmen bu hayattan kurtulmayı başaranlar da yok değil. Hepsinin hikâyesinde ortak nokta; çocuklukta yaşanan taciz, tecavüz, birbirinden kopuk aileler ve ‘kurtulurum’ ümidiyle yapılan evlilikler. Fuhşa direndiği için işkenceye uğrayıp aylarca komada kalan da var, çocuklarını öldürmekle tehdit edilen de… Uzun uğraşlar sonucu bu bataktan kurtulabilenler, şimdilerde ev işi garsonluk gibi işlerde çalışıp iki lokma bir hırka yaşayıp gitse de “O işten para kazanılmaz, kazanılsa da hayrı olmaz.” diyor. Hepsinin ortak derdi geçmişini anlatıp yardım istedikleri kimsenin güvenip kendilerine sürekli bir iş vermemesi, bir de yeni hayat kurmaya çalışırken uğradıkları tacizler. Hayatsız kadınların bir de çağrısı var; devletin duruma el koyarak genelev ve her türlü fuhuş yuvalarını kapatması.‘Keşke oğlum yanımda ölseydi’Canan H.’nin hikâyesi annesinin hastalığı dolayısıyla büyük şehre gelmesiyle başlıyor. Anne, uzun bir süre hastanede yatıyor, evde alkolik ve dayakçı bir baba ve hiç anlaşamadığı ağabeyiyle baş başa kalıyor. Tüm bunların üzerine henüz 14 yaşındayken komşusunun tacizine uğruyor. Kimselere anlatamayınca evden kaçıp akrabalarına sığınıyor. Derken tekrar dönüyor, sonra yine kaçıyor. Nihayetinde bir arkadaşının vasıtasıyla ilk eşiyle tanışıyor. Ancak evlilikte de yüzü gülmüyor, dayak bir yana, zira esrar ve türlü kötü alışkanlıkları olan biri çıkıyor kocası. Yetmiyor, Canan’ın tüm itirazlarına rağmen bir de fuhşa zorlanıyor. Kâbus dolu bir yılın sonunda ayrılıyor kocasından. Tek bir oda tutarak yaşayıp gidiyor, ta ki çocuğunun babası Hasan ile tanışana kadar. Ancak adam çocuğu istemeyince, mecburen ayrılıyor ondan. Karnında çocuğuyla ailesi de istemeyince son durağı sokaklar oluyor… Oğlu engelli doğuyor, okul çağı gelince hiçbir okul kabul etmiyor. Canan çaresiz kimsesizler yurduna veriyor oğlunu ama her gün görmeye gidiyor. Ve bir gün aniden ölüm haberi geliyor 10 yaşındaki oğlunun. Bu şüpheli ölüm milat oluyor Canan için. “Keşke oğlum yanımda ölseydi, diye içim içimi yiyor. Belki de kurtuldu benden. Geceleri uyuyamıyorum onu düşünmekten.” diyor. Şimdilerde tek göz odada yaşıyor, ufak tefek temizlik işlerine giderek hayatını kazanmaya çalışıyor. Ailesiyle arada sırada da olsa görüşmeye başlamış.Fuhşa direnince komalık ettilerKübra K.’nın hayatı çocuk yaşta uzak bir akrabası tarafından kaçırılmasıyla değişmiş. Tecavüze uğrayıp, fuhşa zorlanmış. Karşı çıktığında öyle şiddetli işkenceler görmüş ki aylarca komada kalmış, hafıza kaybına uğramış. Kaçmasın diye peşine koruma bile takmışlar. Kâbus dolu günler devam ederken üç de çocuk doğurmuş, biri ölmüş. Kendisine fuhuş yapan çete, çocuklarına da ‘mal’ muamelesi yapıp el koyarak evlatlık adı altında satmış. Nihayet akrabası olan adam ailesine geri yollamış Kübra’yı. Ancak bu kez de ailesi istememiş. Sonra yatılı bir Kur’an kursuna başlayıp evlenmiş. Ancak yaşadığı onca sıkıntıdan sonra üzerine bir de maddi sıkıntılar ve eşinin vurdumduymazlığı eklenince ayrılmaya karar vermiş. Yine çetenin eline düşmekten korkup tek başına başka bir şehre taşınıp küçük bir pansiyona yerleşmiş. Babasının emekli aylığıyla geçinip giderken bir hata yapıp güvendiği arkadaşı kendisini yine bir kadın satıcısının ağına düşürmüş. Şu anda babasının dahi bilmediği bir kızı var. O ortamda büyümesin diye bir şekilde kaçmayı kafasına koyup başarmış. Ufak tefek el işi örgüler satıp, kalan vakitlerinde apartman temizliği yaparak hayatını kazanmaya çalışıyor.‘Kuran okumaya utanıyordum, Allah affetsin’Zeliha C. ilk eşinden boşandıktan sonra ailesinin geri dönmesini kabul etmemiş. Mecburen kendisini evlilik vaadiyle kandıran bir adamın yanına sığınmış. Ancak adam kendisini geneleve satınca kâbus dolu yıllar başlamış. Defalarca kaçmaya çalışıp savcılığa dilekçeler vermiş, gittiği her ilde başka bir çetenin eline düşmüş. Bu yüzden hâlâ tehdit edildiğinden bahsediyor. Nihayetinde başarmış kaçmayı. Bir arkadaşının yanında tek göz odada yaşıyor. Zeliha’ya göre bu hayatı kimse isteyerek seçmiyor. Zira ‘patron’lar kadınlara tehdit yoluyla senet imzalatıp yüzlerce milyar lira borçlandırıyor yanında tutmak için. Her genelevin yanında bir de market oluyor ve 1 liralık ürün neredeyse 10 liraya satılıyor. Kadınlar buradan alışveriş etmeye mecbur tutuluyor, başka bir yerden ekmek almaları bile yasak. “Bir arkadaşım kanser olmuş, yataktan kalkamaz hale gelmişti. Gitmek istedi hatta şikayetçi oldu, ‘Ya anneni ya kız kardeşini alırız.’ diye tehdit ettiler, mecbur geri döndü. Yine başka bir arkadaşım kaçtı, erkek çocuğuna tecavüz edip kaçırılınca gerisin geri dönmek zorunda kaldı. 60-70 yaşındaki kadınların ‘Bu iyi çalışmıyor’ diye dövmekten kafasını kırdılar. Yine bir tanesini zorla gönüllü gösterip böbreğini patronun sevgilisine verdiler.” diye anlatıyor yaşadıkları zulmü. Şimdilerde 53 yaşında olan Zeliha, kirasını emekli maaşıyla ödediği arkadaşının yanındaki bir odada kalırken, genelevdeyken kendi tabiriyle ‘Allah’tan utanıp’ okuyamadığı Kur’an-ı Kerim’i hatmedip tövbe ederek geçiriyor kalan ömrünü.Hayata karşı erkekleşiyorlar(Psikolog Mehtap Kayaoğlu): Müthiş bir güvensizlik hakim bu kadınlarda. Zira çocukluklarına baktığımızda çoğu taciz mağduru ya da kopuk ve sorunlu aile ilişkileri olan insanlar. Bir şekilde yanlış insanlara güvenip böyle bir durumun içine düşüyorlar. Kaygı bozukluğu, depresyon ve kişilik bozuklukları çok yaygın. Özellikle erkeklere karşı çok güvensizler. Çocukları da aynı şekilde. O hayattan kurtulsalar dahi sürekli bir panik ve endişe söz konusu. Bir de yaşadıkları mağduriyetler sebebiyle kadınlıklarını unutacak hale gelebiliyorlar. Sürekli bir mücadele ve ortam sebebiyle gerek ses tonu gerek hareketleriyle erkekleşiyorlar adeta.
↧