Ağa Camii’nin restorasyonunu mimar Korhan Gümüş’le konuştuk. Gümüş, “İstanbul tarihine saygı gösterilerek değil, inşaat mantığıyla yenileniyor. 20 yılda bütün tarihi binalar asıllarının kopyası haline geldi.” diyor.İstiklal Caddesi boyunca yürürken dikkat kesilmeyenlerin neredeyse görmediği Hüseyin Ağa Camii, 1594’ten beri orada. Tepesinden bakan binalar arasında kaybolan caminin tartışmalı başlayan restorasyonu yine tartışmalı bitti. Yanına yapılan alışveriş merkezinin temelini sarstığı iddiasına eklenen “Binanın orijinalliği bozuldu” iddiasını mimar Korhan Gümüş’le konuştuk. Gümüş’e göre, Ağa Camii’nin restorasyonu bir simge, “Bu dönüşüm yalnızca tarihsel bir yapının yok olmasının değil, inşaat zihniyetinin öncelendiğinin de göstergesi.” diyor.Cami bir yandan cuma namazı için hazırlanırken, bir yandan avlusunda oturanlara, gelip geçenlere, duraklayanlara ev sahipliği ediyor. Şadırvanın karşısında dinlenen Metin Efe, Beyoğlu esnafı. Restorasyon sonrası ilk kez uğrayabilmiş. Bir arkadaşıyla da buluşacağı için aradaki zamanı burada geçiriyor.“Yeni halini nasıl buldunuz?” sorusuna, “Güzel, temiz olmuş. Beyoğlu’nun cami ihtiyacı malum, açılması iyi oldu.” diye yanıt veriyor. Biraz durakladıktan sonra sohbete giren 76 yaşındaki Kemal Bey’in “Güzel ama ışıklandırmaları beğenmedim. Ortamın uhrevi havasını kaybetmiş” itirazına katılıp, “Tabii eskisi gibi olamıyor. Zaten ne varsa eskide var. Biz ne yapsak onun gibi olamıyor.” diye ekliyor.Mimar Korhan Gümüş, İstanbul’un değişen çehresini uzun yıllardır takip eden isimlerden. Camide buluşuyoruz, gelmesiyle ilk itirazını dillendiriyor: “Şu haliyle 2013 modeli bir bina olmuş.” Bunun açıklaması da şöyle:“Dışarıdan baktığımızda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin hepsi kazınarak homojen bir şeye dönüştürülmüş. 2013 model bir bina olmuş. Üzerindeki doküman korunmadığı için neyin orijinal neyin sahte olduğunu anlayamıyoruz. İkinci büyük restorasyonda yapılan çerçeveler ve dönemin özelliklerini gösteren düzenlemeler ortadan kaldırılıp yapı anonim bir 16. yüzyıl yapısına dönüştürülmüş. Tabii ona da dönüştürülemediği için yapılan her şeyin sahte olduğu anlaşılıyor. Taklit, çağdaş, her zaman yapılabilecek bir yapı olmuş.”Arada beş değil yüz fark buluruzGümüş’ün “İlk başta göze çarpan farklar neler?” sorusuna yanıtı: “Arada beş değil yüz fark bulunur.”Bir sıralama yapacak olursak şunları maddeliyor:-Saçaklarda 19. yüzyıl sonunda Osmanlı modernleşmesinin izi olan palmet filizler yok edildi. Bu fark caminin cephesinden çekilen eski/yeni fotoğraflarda da görünüyor.-Doğrama ve ince yapı detaylarında yapılan dönüşümle, II. Mahmut döneminde eklenen pencerenin dokusu bozuldu. Yapılan düzenlemeyle pencereler çift camlı hale getirildi, buna karşın “herhangi bir apartmana kullanılabilecek doğramalar konuldu.”-Engelliler için yapılan alüminyum korkuluklar da camiye yeni eklenen detaylardan. Gümüş buna “Elbette engelliler için düzenlemeler getirilmeli ama bu düzenlemeler mimari zekâdan yardım alınarak yapıldığında tarihsel dokuyla uyum sağlanabilirdi.” diye itiraz ediyor.-Değişik dönemlerde yapılan yenileme ve restorasyonlarla yine o dönemin özelliklerini taşıyan tarihsel doku son restorasyonda ortadan kaldırıldı. Özellikle dış cephede bu değişimi görmek mümkün.-Bina içindeki düzenlemelerde (mihrap, aydınlatma, yer döşemeleri) eski hali değiştirildi. Aydınlatmada kullanılan LED ışıklandırma, floresan ampuller caminin dokusuyla tamamen uyumsuz.-Pencere bordürleri, ince yapı donatıları tek tip, homojen hale getirildi.Şehir inşaatla yönetiliyor“Taksim Ağa Camii, Süleymaniye gibi bir anıt yapı değil ama Beyoğlu’nun en eski yapısı.” diyen Korhan Gümüş, restorasyon uygulamalarının dünyaya kapalı olduğunu vurguluyor: “Dönüşüm deneysel zekâya açılamıyor. Küçük Ayasofya’yı mahvettiler, Süleymaniye’yi mahvettiler. Dünyanın her yerinde restorasyon uluslararası standartlarla ve deney alışverişiyle yapılır. Bu alanın önü kapatıldı. Türk halkını rehin alıyor bu kapalı mafya sistemi. Gençlik deneysel işlere yönelmezse, ülkenin gelir düzeyi orta gelir bandında gider. Restorasyon her açıdan eğitim gerektiren zenginleştirici bir uğraştır. Ağa Camii’nin restorasyonu bunu kaybettiğimizi gösteriyor. Gençlere kendilerini geliştirme fırsatı sunmuyor bu sistem. O inşaatta amele olarak, taşeron olarak çalışabilirsiniz, yük taşıyabilirsiniz ama zekanızı geliştiremezsiniz diyorlar. O yüzden Ağa Camii’nin yaşadığını bir tarihi yapının yok olması olarak görmüyorum. Şehir sadece inşaatla kalkındırılmaya çalışılıyor. Bu alanları deneyselliğe açarsanız, doğru dürüst mimari projeler yapan, restorasyon yapan insanlar çıkar ortaya. Piyasacı mantık ‘Kaçak kat nasıl yaparım, bu projeyi belediyeden nasıl geçiririm?’ diye düşünüyor.”Hafta içinde Tarlabaşı’nda bir binanın yıkılması da Gümüş’e göre aynı zihniyetin ürünü: “Narmanlı, Beyoğlu’ndaki en eski yapılarından biri, orasını otel yapmaya çalışıyorlar. İETT binasını otel yapmaya çalışıyorlar, birine mağaza yaptılar. Bu dönüşümün nereye gideceği belli. Beyoğlu’nda bu yöntemi çok kullandılar. Gece girip duvarlara zarar verip çökmesini sağladılar. Yerin üstünde ne kadar varsa yerin altına da o kadar çok yapılıyor. Araştırmadan proje çizilir mi? Bu piyasa odaklı dönüşümün belirtisi. Bina kadar bir hacmi bir de toprağın altında üretiyorlar. Topografya değişti.”Kutsal Emanetler’e de saygı yokSurlar yok edildi. Sütlüce Mezbahası’nın dönüşümü bu anlayışla yapıldı. Topkapı Sarayı’na gidin, Süleymaniye’ye gidin, İstanbul’da bir tane tarihi eser kalmadı. Son 20 yılda hepsi taklitlerine dönüştü. Topkapı’nın bütün orijinal halini çöpe attılar. En çok değer verilen Kutsal Emanetler’in hali içler acısı. Sergileme ekipmanları, kapılar, doğramalar... Topkapı Sarayı artık yok. Uzaktan silüeti görünüyor ama içi boşaltıldı. İstanbul tarihsel topografyası içinde sur varlığını korumuş tek şehirdi. Avrupa’da böyle bir şehir yok. Zaten onlar Ortaçağ’da İstanbul gibi dünya şehri değildi. Bu zenginliği inşaat yoluyla harcadık. Turizm hedefiyle “değerlerimizi tanıtalım” düşüncesinden çıkıp, kentle insanı yakınlaştıran, tarihi dışlamayan bir anlayışın oturtulması gerekiyordu.
↧