İncesaz, yeni albümü Geçsin Günler’i müzikseverlerle buluşturdu. Grubun kurucuları Cengiz Onural ve Murat Aydemir, İncesaz’ın hiçbir zaman popülerlik kaygısının olmadığını, bu yüzden de ona kimseyi dokundurtmadıklarını söylüyor.Yeni albümünüz Geçsin Günler’in hikâyesinden biraz bahseder misiniz?Cengiz Onural: Birkaç sene evvel bir konser yaptık. Seyirci açısından kozmopolit bir ortam vardı. Farklı bir repertuvar hazırladık. Bu albümde yer alan Geçsin Günler, Üsküdar ve Aşk Masalı adlı üç şarkıyı çaldık. Hepimizin hoşuna gitti. Baktık ki bu şarkıları biz de dinleyiciler de çok sevdi, almaya karar verdik. Geçsin Günler’i ise insanlar hep baştan sona okuyorlar. Bu, Türkiye’de çok az şarkıya nasip olacak bir şeydir. Bizi de çok duygulandırdı. Albüme ismini verdik.Bu albümde Dilek ve Derya Türkan yer almıyor. Bunun sebebi nedir?Murat Aydemir: İncesaz’ın 8 albümü var. Bunların üç tanesi enstrümantal. Eylül Şarkıları’nda Melahat Gülses, Elif albümünde Cengiz Özkan solistti. Dilek Türkan, Mazi Kalbimde ve Kalbimdeki Deniz’de solist olarak yer aldı. Yani İncesaz’da baştan beri solistler değişti. Son iki albümü Dilek Türkan ile yapmış olmamız, dinleyicide daimi solisti algısı oluşturdu. Yeni albümde yeni solistle çalıştık. Bundan sonraki albümde de pekâlâ başka solistle çalışabiliriz. Derya’nın ayrılığı da tamamen kişisel bir durum ve saygı duyuyoruz.Yeni solistiniz Ezgi Köker’i dinleyiciler İncesaz’a çok yakıştırdı... M.A.: Ezgi ile çok eskiden beri tanışıyorum. Zaten Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği korosunda birlikte çalışıyoruz. Albüm için farklı solistler de dinledik. Solist seçmek kolay bir şey değil. Sonuçta bizim arka bahçemiz olan İncesaz’a girip çıkacak, bir şeyler ekip biçecek birini davet ediyorsunuz. Ezgi’nin çok temiz ve özel bir sesi var. İncesaz’la uyumlu olduğunu da çok fazla insandan duyduk. Biz onu kendi bahçemize çekmiş olduk. Bora Ebeoğlu ile de zaten ilk albümden itibaren çalışıyoruz.Hazır tutmuş bir tarz varken yeni arayışlara girmenizin sebebi nedir?C.O.: Biz İncesaz’ı tutsun diye yapmadık bir kere. Kafasında duvarlar olmayan insanlarız. Başrolde kanun, tambur, kemençe olmak üzere, akordeondan kavala, senfoni orkestrasından Batı klarnetine kadar birçok enstrüman denedik. Denemeye de devam edeceğiz.M.A.: İlk albümümüz Eski Nisan’ı dönüp bugün bir daha yapsak bambaşka bir şey yaparız. Çünkü tekamül ediyoruz. Her gün yeni şeyler öğreniyoruz. Müzik zevkimiz değişiyor, O yüzden her albümde kendiliğinden farklı bir şey olması gerekiyor.Biraz da popüler bir şeyler yapıp para kazanalım dediğiniz olmadı mı?C.O.: Olmadı. Hiçbirimiz İncesaz’dan geçinmiyoruz. Biz mütevazı insanlarız, zengin değiliz. İncesaz’ı para kazanmak için yapmadığımız için ona da kimseyi dokundurtmuyoruz. Ne piyasa şartları dokunabiliyor ne de yapımcımız. Çünkü bunları dert ederseniz bir süre sonra neden böyle bir şarkı yapmıyorsunuz diyen dinleyici de sizi yönlendirebilir. Buna kendinizi kaptırırsanız çiçeğinizi hep aynı renkte açtırmaya başlarsınız. Peki kendinizi ve müziğinizi popüler ortamdan nasıl koruyabiliyorsunuz? Nasıl bu kadar naif kalabiliyorsunuz?M.A.: Üzerinde maddi manevi bir baskı olmadığı için kendi yolunda yürüyor. Hiç dinlenmeseydi, belki biterdi. Ama rağbet görüyor.C.O.: Herkesin bulunduğu bir ortamda ilk önce bağırarak konuşan insan dikkat çeker. Ama bir süre sonra bağıranları değil de sakin ve tutarlı insanlara yönelirsin. Müzik piyasasını buna benzetsek reklamı ve tanıtımı çok güzel yapılmış işler çıkıyor. İçi doluysa uzun süre ilgiyi hak ediyor. Değilse sadece o an için dikkati çekiyor. Bizim böyle bir derdimiz yok zaten. Dikkat çekmesek de kırılmıyoruz. Öyle bir beklentimiz yok.Müzik piyasası dahil ülkede herkes yüksek perdeden konuşuyor. Çevrenizdeki bunca gürültü sizi rahatsız ediyor mu?M.A.: Bizim bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok. Sanat, toplumda, demokratik ortam ve ekonomik rahatlıklar elde edildikten sonra yönilenecek bir şeydir. Huzursuz ve ekonomik rahatlığı olmayan insanın sanatla uğraşacak durumu olmaz. Ben bir şarkı yapacağım, insanlar bütün dertlerini unutacak şeklinde bir durum yok.C.O.: Türkiye’de bugüne kadar birçok kez insanların evlerinin önünden, tanklar, savaş tehditleri, ırkçılık, terör tehditleri geçti, geçiyor. İncesaz, bizim arka bahçemiz. Bu gürültüye arkamızı dönmek için İncesaz’ı yaptık zaten. Biz o kaosu, problemlerimizi bir an için bahçenin önünde bırakıyoruz. Bunu samimi ve dürüst bir şekilde yapıyoruz ki, dinleyiciler de o an için bu sıkıntılarını unutuyor.İNCE SAZ DAĞILIRSA ÖNCE BİZ MAHRUM KALIRIZÖzellikle gençlere Türk müziğini tanıtmak adına büyük bir misyonu yerine getirdiniz. Yola çıkarken Böyle bir hedefiniz var mıydı?C.O.: Yola çıktığımızda böyle bir hedefimiz yoktu. Hâlâ da yok. Buna vesile olduğumuz için seviniyoruz ama hedefimiz, Türk müziğini sevdirmek, yaygınlaştırmak değil. Bununla ilgili başka mecralar var. Bizim derdimiz, kendi müziğimizi doğru düzgün yapmak. En azından şuna seviniyoruz; insanlar artık klasik kemençeyi görünce, “Haçan Karadeniz’in neresindensin?” sorusunu daha az soruyor. 17 yıl boyunca nasıl birlikte kalabildiniz. Hiç mi kavga etmiyorsunuz?M.A.: İncesaz’ın para ve popülerlik derdi olmadı. Bizi hep güzel müziğin bir arada tuttuğunu düşünüyorum. Çünkü İncesaz dağılırsa o müzikten başta biz mahrum olacağız.Önümüzdeki günlerde dinleyiciler neler görecek sizden?C.O.: Dünyanın prestijli orkestralarından biri ile birlikte çalışmayı çok istiyoruz. 3 Nisan’da Zorlu PSM’de ünlü Yunan şarkıcı Haris Alexiou ile birlikte bir konser vereceğiz.Artık insanlarda “İncesaz İstanbul’un müziği” gibi bir algı oluştu…M.A.: Bunu biraz biz de istedik. Hep şarkılarımızda bir İstanbul’a öykünme durumumuz vardı. İnsanlar da yakıştırdı. Ülkenin müziği diyemeyiz belki ama günümüz İstanbul’unun müziği diyebiliriz. C.A.: Dünyanın her büyük metropolünde bir anlamda da o şehrin kendine ait özgün bir müziği vardır. İstanbul da böyle bir şehir. Belki onun da öyle bir sese ihtiyacı var ve belki de bir kısmını biz karşılıyoruz.
↧