Hollandalı ressam Van Mour’un 1714’te Paris’te yayımlanan ve Avrupa’da ‘Türk modası’nın oluşmasına vesile olan kıyafet albümü, orijinal boyutlarda ve üç dilde yeniden basıldı. Kitabı notlandıran tarihçi Sinan Ceco’nun hem eserle hem de Saraydan Kız Kaçırma operasıyla ilgili yeni tespitleri var.Mozart’ın 1782 yılında yazdığı Saraydan Kız Kaçırma operasının, Doğu kaynaklarını referans aldığını biliyoruz. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gülper Refiğ’in yönetmenliğinde yayımlanan Müzik-Bilim Dergisi’nin ikinci sayısında (Mayıs 2013) Refiğ, Mozart’ın ünlü eserinde Doğu bilgeliğini, adalet anlayışını korkusuzca övdüğünü belgeleriyle ortaya çıkarmıştı. Çünkü Mozart, orijinali bir İngiliz oyunu olan ve daha sonra başka bir Alman şairi tarafından da yazılan Saraydan Kız Kaçırma’nın Müslüman Türkleri, Osmanlıları gaddar olarak gösteren hikâyesini 1782’de değiştiriyor. Mesala operanın finaline, Selim Paşa’ya eski metinlerde olmayan bir tirad ekliyor: “Seni babana, ‘hayatta mazluma, zor durumdaki insana gaddarlık ve zulüm etmek değil, şefkat ve merhamet göstermek mutlu eder’ demen için serbest bırakıyorum.” Tarihçi Sinan Ceco ise ünlü operayla ilgili yeni bir bilgi veriyor: “Lâle devri ressamı olarak tanınan Hollandalı sanatçı Jean-Baptiste Van Mour’un, 1714’te Paris’te yayımlanan albümü, ilk günden itibaren Paris halkının ilgisine mazhar oldu ve kitabın yeni baskıları yapıldı. Bu kıyafet albümüne duyulan ilgi, Avrupa’da “Türk Modası” isimli akımın oluşmasına katkı sağladı. Kitabın yayınlanmasından 68 yıl sonra Topkapı Sarayı’nı konu edinen “Saraydan Kız Kaçırma” operasının yazılmasının ve operadaki kıyafetlerin referansı da yine bu eserdir.”Gravürleri iki yılda tamamlanıyorVan Mour’un İstanbul’a gelme ve Osmanlı vatandaşı olana kadar bu topraklarda kalma hikâyesi 1699’da başlıyor. Fransa Kralı XIV. Louis, İstanbul’a yeni bir büyükelçi atıyor. Hollandalı ressam Van Mour’u da yanında getiren büyükelçi M. de Ferriol, 1711’de görevden alınınca Paris’e dönüyor, fakat Van Mour dönmüyor. 1737’de vefat edene kadar İstanbul’da yaşıyor. Lale Devri’ni en iyi yansıtan ressam olarak bilinen Van Mour, İstanbul’da kalıyor ama büyükelçinin talimatıyla hazırladığı çizim defterini krala sunmak üzere Paris’e gönderiyor. Kral çok beğeniyor bu çizimleri ve kendi matbaasında basılması için emir veriyor. Eserin önce gravürleri çıkarılıyor. Kraliyet gravürcüsü Mösyö Le Hay tarafından ahşap ve bakır lehvalara hazırlanan 103 gravürün tamamlanması iki yıl sürüyor (1712-1713). 1714’te de “Çeşitli Şark Milletlerini Temsil Eden Yüz Baskı Resim Üzerine Açıklamalar ile Türk Merasimlerini Temsil Eden Yeni Baskı Resimler Ve Açıklaması” gibi uzun bir adla kıyafet albümü yayımlanıyor. Hollandalı sanatçının eseri, Avrupa’da ekol oluşturuyor. Albüm referans alınarak onlarca benzer kitaplar hazırlanıyor. İsteyenler, kitaptaki resimleri Le Hay’ın La Chaise Sokağı yakınındaki, Grenelle Fauxbourg Saint Germain adresinden temin edebiliyor. Yine isteyenler için gravürlere renklendirme yapılıyor. Kitabın etkisiyle, Avrupa’da yeni bir moda akımı başlıyor. Dönemin terzileri bu ve benzeri kitapları referans alarak kostümler dikiyorlar. Avrupalılar bu kostümlerle partilere katılıyor, sokaklarda dolaşıyorlar.İstihbarat raporu gibiEser, bugüne kadar çeşitli şekillerde basıldı fakat Kültür A.Ş kitabı, orijinal boyutlarda ve Fransızca-İngilizce-Türkçe olmak üzere üç dilde ilk kez yayımladı. Geçtiğimiz haftalarda çıkan “Lale Devri Ressamı Van Mour’un Çizimleriyle Osmanlılar Kıyafet Albümü”nü yayına hazırlayan ve notlandıran Sinan Ceco ile görüşmek üzere mecburen Eminönü’nde yeni açılan İstanbul Kitapçısı’nda buluştuk. Çünkü burada özel bir vitrinde satılan eserin ağırlığı 6 kilo, eni ve boyu ise 335 x 460 cm. Van Mour, eserinde padişah başta olmak üzere (o zaman tahtta III. Ahmet var) en alt kademeye kadar tüm saray çalışanlarını, onlarca kez ziyaret ettikten sonra gözlemlerine dayanarak çiziyor. 103 çizimin yer aldığı eserde, haseki sultan, ibriktarağa (padişaha su döken kişi), zülüflü baltacılar, silahtarağa, mutfaktan sorumlu bölükbaşı, aşçıbaşı, helvacı, solakbaşı, sarayın güvenliğinden sorumlu bostancıbaşı, haseki, ilmiye sınıfından müftü ve imam, kazasker, Hz. Peygamber’in soyundan gelen emirler, reisü’l-küttap efendiler, dervişler, sakalar, sadrazam, Yeniçeri kaptanı, çorbacı, tören kıyafetlerini giymiş aşçıbaşı, kaptan-ı derya, sünnet çocuğu, kahve ikram edenler, santur çalan, mangala oynayan Türk kadınları, sokak kahvecisi, berber vs.. hem günlük hem de tören kıyafetleriyle yer alıyor. Mour, kitabında sadece kıyafetleri çizmiyor, mesela sipahiyi görevinden karakterine varana kadar tarif ediyor. Osmanlı denizcileri leventler için ‘serkeş ve serseridirler’ diye not düşüyor ve devam ediyor: “Hatta İstanbul’un başına gelen üç felaketin olduğu konuşulur burada: Veba, yangınlar ve leventler.” Ceco, “Batılıların, Doğuyu anlama kaygısıyla hazırlandığı bu kitap, 18. yüzyılın başında Avrupa insanının, Osmanlı coğrafyasına olan yaklaşımına dair ipuçları vermektedir ki bu, üzerinde durulması gereken bir husustur.” diyor. Bunun dışında kitapta Osmanlı topraklarında yaşayan diğer milletlerin de kıyafetleri mevcut. Sinan Ceco’ya göre bu açıdan bakıldığında eser ciddi bir istihbarat raporu özelliği taşıyor ve Van Mour’un Tatarları çizdikten sonra yazdıklarını aktarıyor: “Tatar diyarı fetih yoluyla alınmamıştır. Fatih Sultan Mehmet onlara bir imtiyaz tanımıştır. Eğer Osmanlı hanedanından tahta çıkacak bir şehzade kalmazsa Kırım Tatarlarından biri tahta çıkabilir. Bu kitapta yer alan o dönem için önemli bir bilgi.” Eserin rahatsız edici tek yanı; padişahın ve saray halkının duruş şekilleri. Padişahın elini, kolunu sosyetikler gibi eğip bükme ihtimali oldukça zayıf. Sinan Ceco’ya göre bu pozlar, Fransız ekolüne göre tasarlanmış.
↧