![]()
Yazar ajanı ve ajansları Türkiye’de edebiyat literatürüne son 10 yılda giren iki kavram. “Dünyada edebiyat küreselleşirken, Türkiye bunun neresinde kaldı?” diyerek yola çıktık. Kalem Ajans’ın kurucusu Mollaoğlu’na göre, son on yılda Türkçe’den çevrilen eser sayısı bin 500. 1924’ten 2005’e kadar bu rakam 500’dü.Orhan Pamuk, Stockholm İsveç Akademisi’ndeki konuşmasında, edebiyatının merkezini oluşturan anları tarif ederken yaptığı bir keşiften söz ediyordu: “Ama babamın bavulundan ve tabii İstanbul’da yaşadığımız hayatın solgun renklerinden anlaşılabileceği gibi, dünyanın bizden uzakta bir merkezi vardı”Devamında “Ben, ötekiler, hepimiz, bizler İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum.” diyen Pamuk’un “Babamın Bavulu” olarak tarihe geçen konuşması 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yapıldı.Geçen süre içinde “dünyaya uzak bir merkezde olduğunu” düşünen yazarların algısında ne değişti, Türkiye’den yazarlar yurtdışında daha görünür hale geldi mi sorusunun izindeyiz.Unutma Beni Apartmanı, Rüyalar Anlatılmaz ve Saklı Bahçeler Haritası romanlarıyla Türkiye’de gördüğü ilgiyi yurtdışında da 4 dile çevrilen kitaplarıyla sürdüren Nermin Yıldırım, 2013’ün aralık ayından bu yana Köln Belediyesi’nin Kültür Evi’nin konuğu.Daha evvel dünyanın dört bir yanından çok sayıda yazarı ağırlayan Kültür Evi’ne Türkiye’den davet edilen ilk yazar Yıldırım. Türkiye/Barselona ekseninde yaşayan yazara göre, Türk edebiyatının etkisi eskiye göre arttı: “Gerek burada gerekse son birkaç yıldır festival yahut yabancı yazarlarla yaptığımız ortak projeler vesilesiyle gittiğim başka ülkelerde, Türk edebiyatının eskisine oranla çok daha görünür olduğunu gözlemliyorum. Çok değil, bundan beş altı sene evvel Avrupa dillerine çevrilmek pek kolay görünmezken, hani sadece Balkan ülkeleri bizimle ilgilenirken, şimdi Türkiyeli yazarların eserleri kırktan fazla dile çevriliyor; Avrupa’daki en iyiler listelerine giriyor.”Algı ve destek konusundaki sıkıntılara göre, gelinen noktayı “Gayet iyi gidiyoruz.” diye özetleyip bu yorumunu da sabah kahvaltısında karşılaştığı bir örneği anlatarak açıklıyor: “Daha az evvel, birlikte kahvaltı yaptığım bir Alman şairden Tanpınar methiyeleri dinledim. Murathan Mungan’dan, Alper Canıgüz’den övgüyle bahsettiğine şahitlik ettim. Türk edebiyatı eskisine göre daha çok tanınıyor ve okunuyor. En azından merak ediliyor.”Bu tablonun edebiyat tarafı. Çünkü Yıldırım’a göre konu Türkiye olunca merak edilen yalnız edebiyat değil: “Tabii şu sıralar Türkiyeli bir yazar için başka bir ülkede sadece edebiyat konuşmak pek mümkün değil. Gittiğimiz her yerde, panellerde, okumalarda, yoğunlukla memleketin politik açmazlarıyla ilgili sorular geliyor. Yurtdışında, Türk siyasetinin edebiyatından daha çok dikkat çektiğine hiç şüphe yok.”İki milat var; Nobel ve TEDAYazar, edebiyat eleştirmeni Semih Gümüş, Türkiye’den yazarların yurtdışındaki görünürlüğünü değerlendirirken “Son yıllarda elbette arttı” deyip, neden olarak Pamuk’un edebiyat ödülü almasını ve Kültür Bakanlığı’nın TEDA projesini gösteriyor: “Dünyanın pek çok yerinde ve özellikle Avrupa’da Nobel Edebiyat Ödülü önemli. Böylece Türk edebiyatına önceden pek olmayan bir ilgi başladı. Orhan Pamuk’tan sonra o güne dek tanınmayan edebiyatçılarımıza, öncelikle de romancılarımıza bir ilgi doğdu. Sonraki yıllarda da yurtdışında yapıtları çevrilen ve yayımlanan yazarlarımızın sayısı artmaya başladı. Bu ilginin ikinci nedeni de, sanırım Kültür Bakanlığı’nın TEDA (Türkiye’nin Çeviri ve Yayım Destek Programı) projesiydi. Bakanlığın desteğiyle pek çok kitap öteki dillere çevrildi ve uygun yerlerde yayımlanmaya başladı. Böylece 2006’dan önce yaygın biçimde ancak birkaç yazarımız tanınırken, o yıldan bugüne pek çok yazarımız Türk edebiyatını temsil etmeye başlamış oldu.”Peki yazar ajansları ve ajanlarının bu sürece katkısı ne? Gümüş, bu katkıyı diğerlerinden ayırarak, sınırlı bulduğunu belirtiyor: “Bu gelişmede ajanların ve ajansların bir katkısı da olmuştur ama bu katkının çok sınırlı olduğunu görüyorum. Asıl iki neden bence yukarıdakilerdi. Yurtdışındaki okuru da göz önünde tutan bir tanıtım yürütülüp yürütülmediğini bilmiyorum. Sanırım abartmamalıyız bunu.”Eleştirmen Metin Celâl’e göre, Türk edebiyatı daha önce kapalı bir dildi: “Nazım Hikmet, Yaşar Kemal ve Aziz Nesin dışında yabancı dillere çevrilen yazarlarımız yoktu. Türk edebiyatı dünya da görünür hale geldi.”Celâl, yaşanan süreci ‘başlangıç’ olarak görüyor ve başka bir soruna dikkat çekiyor: “Bence bir Türk yazarı için başarının kıstası ne kadar çok dilde yayınladığının yanı sıra kitaplarının o dillerde yeni baskılarının yapılıp yapılmadığı, birden fazla kitaplarının yayımlanıp yayınlanmadığıdır. Bu kıstaslarla baktığımızda ne yazık ki çok fazla yazarımız yok. Artık yeni bir evreye girilmesi gerekiyor. Yazarlarımızın dünya dillerinde kalıcılığını sağlamamız gerekli. Bu noktadan sonra devletin ya da kurumların desteği yeterli değil. Yazarın, yayıncısının, ajansının çabaları da önemli.”Yayıncılık algısı değişiyorSabit Fikir Dergisi Yayın Yönetmeni Elif Bereketli de önce üç milat sayıyor: Orhan Pamuk’un aldığı Nobel ve Frankfurt Kitap Fuarı’nda Barış Ödülü, Londra Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin onur konuğu olması. Bereketli’ye göre, bir diğer faktör yazar ajanları: “Son yıllarda sayıları hızla artan yazar ajanlarının Batı dünyasındaki görünürlüğümüzü artırmada çok büyük rolü var. Şu an ana Batı dillerinde basılan kitapların pek çoğu belli başlı birkaç ajanın vesilesiyle yayıncısını bulabildi. Kültür Bakanlığı’nın TEDA projesi, birkaç majör noktada sorunlu bir proje olsa da, çok yüksek sayıda kitabın yabancı dillere çevrilmesinde büyük rol oynadı. Ve tüm bu olumlu gelişmeler daha da olumlu gelişmelerin yolunu açtı. Batı yayın dünyası şu anda gözünü pek çok coğrafyayla birlikte Türkiye’ye de çevirmiş durumda, tüm bu gelişmelerin ardından, burası meraklarını celbetmeye başladı.”Elif Bereketli, dönüşümün devam edeceğini belirtirken, nedenini de şöyle açıklıyor: “Yayıncılık elbette bir şekilde, internetin bu kadar yaygınlaşmasından, Türkiye’nin ekonomisinden ve çağın şart koştuğu rekabetçi anlayıştan nasibini alacak, İstanbul’un Cağaloğlu mahallesinde eş dost muhabbeti ile yapılan bir iş olmaktan çıkacaktı. Henüz tam olarak çıkmış da değil, önümüzdeki yıllar daha da büyük değişimlerin habercisi olacaktır.”Kültür bürokrasisi kırıldıEdebiyat eleştirmeni ve yazar Kaya Genç için süreç “gazeteciler arasında olduğu gibi edebiyatçılar arasında da bir uluslararasılaşma durumu”. Genç yaşanan değişimi şöyle anlatıyor: “Eskiden edebiyat âlemimizde medyadaki gibi bir ‘sit-com’ ortamı egemendi, bunun ruh hali de ‘Biz burada kendi aramızda takılıyoruz, birbirimizle yemekler yiyor, birbirimizin kitaplarını yayımlıyor ve eleştiriyoruz, siz de bizi seyredin, rolünüz buydu çünkü’ydü. Lakin Oğuz Atay’ı da Tanpınar’ı da huzursuz eden bu kapalı devre kültür bürokrasisi, sit-com gazetecilik kadar yavan ve itibarsız bir şeye dönüştü. Gazeteciliğimiz kadar edebiyatımızın da memleket sınırları dışına çıkıldığında manasızlaşması bu ‘kendi kendimize takılıyoruz işte’ halinin doğal sonucuydu.”Peki ne değişti? “Şimdilerde yazarlar asıl soruya, ‘iyi bir hikâyeyi nasıl iyi anlatırım’a odaklandı ve bu uluslararası alanda hem editörler hem de okurlar için çok iyi bir haber. Türkiye’ye dair anlatacak çok hikâye var, yeter ki yazarlar onları anlatmaya odaklansın” cevabını veriyor Kaya Genç.Haberi yayına hazırladığımız sürede Hakan Günday’ın son romanı DAHA, Berlin Film Festivali’nin Books at Berlinale bölümüne seçildi. DAHA, 11 Şubat’ta dünyanın çeşitli ülkelerinden yüz elli film yapımcısının beyazperdeye uyarlamak için incelediği eserler arasında.Yazarların yurtdışında tanıtımında Türkiye maalesef çok geri kalmışNermin Mollaoğlu (Kalem Ajans’ın kurucusu): Yazarın yurtdışında hangi yayınevi tarafından basıldığı ve o yazara güvenip ne kadar yatırım yapıldığı çok önemli. Bir yazar ABD’de başarılıysa, başka ülkelerde de benzer başarı yakalayabiliyor. Bu sinerjiyle uluslararası bir yazar oluyorsunuz. Bunda ajansların ve yayınevlerinin etkisi büyük. Yazarlar hangi edebiyat festivaline katıldı, kaç kişiye ulaştı, önemli bir kriter. İngilizce bilen yazarlar o yüzden birazcık daha başarılı oluyor. TEDA projesi Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yoğun desteğiyle hayata geçirildi. Son zamanlara kadar da iyi bir çizgide ilerlemekteydi. Yurtdışında Türkçeden son 10 yılda çevrilen kitap sayısı 1500’ün üzerine çıktı. On yıl öncesine kadar tüm cumhuriyet tarihinde çevrilen 500 kitap yok. Kalem Ajans 2006’da kuruldu ve imzaladığımız anlaşma sayısı 1200’i geçti. Hindistan’tan ABD’ye uzanan bir coğrafyada 42 dilde temsil ettiğimiz yazarların kitapları yayımlandı. Buna diğer ajansların sonuçlarını da eklerseniz başarılı olunduğunu herkes anlayacaktır. Yazarların yurtdışında tanıtımında Türkiye maalesef çok geri kalmış durumda. Mesela komşumuz Bulgaristan’da bir yazar yurtdışındaki edebiyat festivaline gideceği zaman bir kurumdan fon alıp devlet tarafından destek görüyor. Türkiye’de gönüllü kurumlar dışında yazarların başvurup “Festivale davet edildim, fon yaratabilir misiniz?” diyebileceği bir kurum yok. Edebiyatını yüzyıllardır -kesintisiz destekleyen- bir Fransa örneğine bakıp, “Nerede yanlış yaptık?” diye kendimizi sorgulamamız gerekiyor.