Çarşaf, Gırgır, Öküz, Hayvan, Penguen gibi dergilerde yazan, çizen Metin Üstündağ, son 1 yıldır OT ile mizah severlerin karşısında. OT’u tıpkı Facebook ve Twitter gibi hazla ve hızla okunsun diye çıkardığını söylüyor. Mizahın kaynaklarından biri olan siyasete de dokunmadan edemiyor.Karanlık odayı aydınlatan loş sarı bir ışık. Kendinizi bile bulamayacağınız kadar dağınık bir çalışma odası. Hediye edilmiş mavi bir ayakkabı teki, ödül almış ilginç bir sanat eseri, Metin Üstündağ’ın odasında ilk dikkat çeken nesneler. Girer girmez araba kornası gibi çalıyor eski Nokia telefonu. “Adam o kadar yazıyor çiziyor. Acaba akıllı bir telefonu neden yok?” diye düşünüp soruyoruz. “Sevmiyorum ben öyle her yeni çıkan şeyi alıp hemen tüketmeyi. VHS kasetlerim duruyor hâlâ. Hem akıllı alacağım da n’olcak, daha iyisi çıkacak, sonra daha da iyisi.” Bu cevabın üstüne kısaca ‘Met Üst’ü, neler yaptığını öğrenmek için soruyoruz.Met Üst kimdir?Metin Üstündağ.O kadarını biliyoruz. Tanımayanlar için soruyoruz.Ortaokul sıralarını karalayarak mizah yapmaya başlamış biri. Aslında kötü eğitim sisteminin bana kazandırdığı tek şey mizah. Eğitim sistemimiz stand-up’çı ve mizahçı yetiştirmeye çok elverişli. O yıllarda kavgaya gürültüye pek hevesliydim. Bir gün kavgada, karşımdaki arkadaş kafama gazoz şişesini indirdi. Kafam yaralandı sonra aşağı mahalleye kaçtılar. Sonra bir araştırdık. İsmi Metin, babası berber Ali. Yani bizim Metin Kaçan. Abisi karikatür çiziyormuş. Öylece Metin’i tanıdım. Sonra, Kasımpaşa Lisesi’nde benden önce ‘Duvar’ı Hasan Kaçan çıkarıyormuş. Tabii o lisedeyken, ben ortaokuldaydım. Ondan sonra öğretmen dergiyi bana verdi, ben çıkardım. Sonra Hasan Gırgır’a gitti, beni de çağırdı. Ama ben Çarşaf’a gittim. Sonra Gırgır’a geldim, Kısaca Kaçan ailesinin hayatımda büyük etkisi var.Aileniz mizah ilginize nasıl baktı?Okulda şaka yaptığımda kızıyorlardı, uzaklaştırma cezası alıyordum. Ama Oğuz abi çizimlerime para veriyordu. Biri yaptığım şeyi cezalandırırken, diğeri ödüllendiriyordu. Hatta ilk aldığım parayla kendime köfte, tişört ve kitap aldım. Klasik bir ‘Yenicem seni İstanbul’ tipi oldum. Ertesi gün okula gittiğimde acayip büyümüştüm. Eve para götürdüğümde ‘Tamam’ dediler.Gırgır, Öküz, Hayvan, Penguen derken, 1 yıl önce OT da mizah severlerin hayatına girdi. OT edebiyatla muhalefet yapan bir dergi mi?Şubat 2013’te çıktık. 10 sayı oldu. Edebiyat, şiir ve felsefeye mizahı yem yapıyoruz aslında. Açıkçası OT’u yaparken Twitter ve Facebook’tan esinlendim. Bunun dergi hâli nasıl olur diye düşündüm. ‘Hazla ve hızla okunan dergi’ diye bir şey düşündüm. Biz muhalefet yapmıyoruz aslında. Herkes kızdığı, sinirlendiği memleket meselelerine kafa yorduğu zaman çıkan ürün de muhalif oluyor.Dergide tanıdığımız isimler kadar adını ilk kez duyduğumuz isimler de var.Dergiye bakılırsa sırf edebiyatçı yok. Müzisyen, aktör, amatör ve internet fenomenleri var. Hiç yazma fırsatı olmayanlara, sokak edebiyatçılarına fırsat tanıyoruz. İsteyen yazabiliyor OT’ta.Mizahın çıktığı an duygu hali var mı?Öfke ve empati. İkisi has mizahı çıkarır.Günlük hayatta karşılaştığınız şeyler sizi, yaptığınız işi nasıl etkiliyor?Zamanında Yahya Kemal’in, Aristo’nun daha önce yazıp çizdiğinin bir şiir olduğunu şimdi görmek etkiliyor beni. Mesela mahkemelerde ‘Adalet mülkün temelidir.’ yazıyor, altında Atatürk imzası var. O aslında Hz. Ömer’e aitmiş.Siz niçin mizah yapıyorsunuz?Ben mizah yapmıyorum, sesim öyle çıkıyor. Mizah yapayım diye zorlamıyorum kendimi. Yaptıklarımın vardığı yer mizah oluyor. Biz bu işle yalnızlık ilaçları üretiyoruz aslında. İnsanlara iyi geliyorsa, hayır dualarını alıyorsak yeter.Oğuz Aral ve Aziz Nesin sizin mizah anlayışınızın mihenk taşları gibi…Aziz Nesin ve Oğuz Aral’ın ürünlerinden çok hayattaki duruş biçimleri beni etkiledi. İkisini de Tanpınar’ın dediği gibi “İnsan olmak sorumluluk almaktır” cümlesindeki sorumluluk alan insanlar olarak görüyorum. Mesela filozof olarak da Cemil Meriç ve Çetin Altan’ı görüyorum. Değişik çizgideki değişik dünyalardaki iki ismi, fikirlerini mezcediyorum ve kendimce yeni bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Mesela Cemil Meriç’in çok sıkı şair bir dili var, beni çok etkiliyor.Mizah tarihinde, mizahın halkı etkilediği ya da toplumsal olarak bir algıyı değiştirdiği oldu mu?Bu bize karikatürün ilk gelmesiyle Tanzimat ve Meşrutiyet’le başladı. Mizah kalıpsız ve özgür düşünebilmeyi öğretir. Baskı dönemlerinde yükselir, o dönemi de rahat atlatmayı sağlar. Mesela 12 Eylül’e dair bir sergi hazırladım. Ocak 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar olan Gırgır’ın her sayısını taradım. Her sayıda ‘Çocuklar dikkat edin, birbirinizi dövmeyin, öldürmeyin. Darbe geliyor’ karikatürleri var kapaklarda. Bağıra bağıra gelmiş darbe. Sanırım karikatürcüler, mizahçılar önceden olacakları seziyor. Ama bu dönemde sezinleyemiyorum. Türkiye şu dönem en acayip, en gerçek üstü yıllarını yaşıyor.“Gezi’de çıkan mizah öfkenin göstergesi.” diyenler kadar, “Gezi’deki mizah değil, küfürdü.” diyenler de var. Siz ne düşünüyorsunuz?Eskiden düşüncesi ne olursa olsun eyleme gidenlerin hangi duvara ne yazacakları belliydi. Hazırlıklılardı. Ama Gezi’de bu çocukların üstüne su, biber gazı sıkılırken, gözleri yandı kaçtılar, ıslandılar yine de duvarlara bir şeyler yazdılar. Ne yazacaklarını bilmedikleri halde. Birisi çıkıyor “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” yazıyor, hemen ona muhalif “Mustafa Keser’in askerleriyiz.” yazılıyor. Bu çok acayip bir şey. Küçümseyerek, faiz lobisi diyerek açıklanacak bir şey değil. Gezi’deki öfke anında çıkan mizahtı.Eskiden siyaset ahlakı vardıSiyaset, Türkiye’de mizahın beslendiği alanlardan biri. Ama siz Türkiye’de siyasi mizah bitti diyorsunuz. Neden?Birbirine karşı fikirler ve muhalefet yok. Hacivat ile Karagöz olmalı. İki Karagöz varken, her şey aynıyken, mizah da çıkmaz. Eskiden siyasetçilerin hepsi ayrı bir karakterdi. Demirel, Özal, Türkeş, Ecevit, Erbakan. Hepsinin özel lügatı vardı. O zıt karakterler birbirini besliyordu. Şimdi tek tip var. O yüzden mizaha siyasetten malzeme çıkmıyor. Eskiden siyaset ahlâkı diye bir şey vardı, lafın ağırlığı vardı. Birinin suratına tükürdüğünde yere bakar, utanırdı, şimdi ‘Ya Rabbi şükür’ diyorlar. Mesela Japonya’da falan bir bakan milletvekili yolsuzluk yapsa, bırakın istifa etmeyi, o utançla yaşamamak için intihar ediyor. O yüzden şimdi yapsak da mizahın bir anlamı kalmıyor. Eskiden, bugün olduğu gibi dava falan çok olmazdı. Özal, Demirel temsili 1 liralık davalar açardı. İlk defa bu hükümet bizi tamamen bitirmek için 50 milyarlık dava açtı. Eskiden 1 Nisan’da mizahçılar bir araya gelirdi. Demirel, Özal gibi siyasiler de gelirdi. Hatta Aziz Nesin falan çıkıp laf atsın, espri yapsın diye beklerdi, gülerlerdi. Ama şimdi siyaset yapanlar kesinlikle mizahtan anlamıyor. Yazılana çizilene mizah olarak bakamıyor. Hoşgörülü bir siyaset geleneğinden, sert bir siyasete geçildi. Esnemeyen şey kırılır.Yıllardır, niçin ‘sağ mizah yapamıyor’ deniyor?Mesele ‘Kral çıplak’ diyebilmek. Sağ bunu yapamıyor.‘Kral Çıplak’ deyince iş bitiyor mu?Hayır. Üslup önemli. Gırgır’dan beri devam eden, Oğuz Abi’nin öğrettiği “İnsanların özrüyle, özeliyle ve kutsalıyla dalga geçme” anayasası vardır. Ben bu kurala dikkat ederim.Geçmişte ‘Kral Çıplak’ diyebilen sağ mizahçılar, dergiler oldu mu?Çok olmadı ama büyük şairlerin mesela Necip Fazıl’ın mizaha yakın çok iyi taşlamaları var. Cahit Zarifoğlu’nun da.Bu işi yaparken en çok neyden çekiniyorsunuz?Yazıp çizdiklerimden başıma bir şey gelirse diye korktuğum oluyor. Ama iktidar ya da siyasi unsurlardan dolayı değil. Örgütlü meczuplardan korkuyorum. Birinin kendine vazife edinip, Hrant’a yaptıkları gibi, yapmalarından korkuyorum.
↧