İstanbul’a uçaktan ya da uydu görüntülerinden bakanlar, şehrin dillere destan güzelliğini bozan derin yaralar gibi açılmış çukurlar görür.Bu çukurlar ne yazık ki uzun senelerdir vahşi madenciliğin yapıldığı taşocağı bölgeleri. Alibeyköy Cebeci, Kartal Esentepe, Sancaktepe Ömerli bunlardan bazıları. Taş ocaklarında arzın merkezine doğru yapılan talan, aslında gökyüzüne doğru uzanan çok katlı binaların yükselmesi için gerçekleşiyor. Gökdelenler şehrin orantılı görünüşünü bozup, hava kirliliği ve sert rüzgârlara sebep olurken taşocakları da şehrin dibini oyuyor adeta. Metropoldeki hareketli inşaat sektöründe, her sene ocaklardan çıkarılan ve ‘agrega’ denilen 150 milyon ton civarında mıcır kullanılıyor. Nerede yol, bina ve bir bayındırlık eseri görüyorsanız ekseriyeti agrega içeriyor. Diğer bir deyişle bu mıcır dünyada sudan sonra en fazla kullanılan ikinci malzeme. Bu vazgeçilmez malzeme çıkarılırken tabiat böylesine tahrip edilmeli mi? Uzmanlara göre bunun cevabı; “Hayır”. Madencilik usûlüne uygun yapılırsa hem bu malzeme çıkarılıyor hem de sahanın rehabilitasyonu mümkün oluyor. Son senelerde şirketler yavaş yavaş tabiatla barışık madenciliğe doğru geçiş yapsa da hâlâ eksikler çok fazla.
↧