Anadolu’da yerel medya giderek güçleniyor, büyüyor. Dizilerin tekelindeki ulusal kanalların aksine insanlar, şehrinin ve bölgesinin gündemini yerel kanallardan takip ediyor. Yerel medya patronlarıyla görüşelim istedik. Bir kuyumcu, şifalı bitki üreticisi ya da inşaatçı neden medya patronu olur? Birinci ağızdan dinledik. İlginç hikâyelerle karşılaştık.Spor muhabirliğinden medya patronluğuna yükselen Acun Ilıcalı’nın hikâyesi, geçtiğimiz haftaların en çok konuşulan mevzularından biriydi. Peki, bir kuyumcu, şifalı bitkiler üreticisi ya da işadamı neden ve nasıl medya patronu olur? Anadolu’da yerel medya giderek güçleniyor, büyüyor. Dizilerin tekelindeki ulusal kanalların aksine insanlar şehrinin ve bölgesinin gündemini yerel kanallardan takip ediyor. Gazeteler, yerel kanallar kadar etkin değil. Henüz yerel yönetimlerin basın bülteni olmaktan kurtulamadı ama sıyrılmaya çalışan gazeteler de var. En azından İzmir ve Bursa gibi illerde yerel medyada güçlü, bölgenin gündemini değiştirecek etkinliğe sahip gazeteler bulunuyor. Ama genel itibarıyla yerel gazeteler, resmî ilan parası almak için çıkarılan göstermelik gazeteler olarak biliniyor.Yerel medyanın kendi içinde birçok sorunu var. Dünyada, özellikle Amerika’da çok güçlüler. Bu gücü de kamuoyu adına kullanıyorlar. Türkiye’de bu işleve sahip çok az yerel medya var. İstedik ki yerel medya patronlarıyla görüşelim. Neden televizyon açtıklarını, gazete çıkardıklarını öğrenelim. Bunun için geniş bir araştırma yaptık. Çok ilginç hikâyeler dinledik. Mesela şifalı bitki veya bal üreticileri televizyonlara büyük reklam paraları vermektense kendi kanallarını kuruyor. Bu maksatla yola çıkıp 6-7 tane kanalı olan patronlar var. Önce sadece kendi ürünlerinin reklamına yer veren, arada bir haber ve aktüel programları da yaptıran patron, beyaz camın büyüsünü ve etkisini keşfedince tematik kanallara da yöneliyor. Ya da yerel bir kanalı alıyor. Memleketinde televizyon sahibi hatırlı bir şahsiyet haline geliyor. Hatta dini yayınların ağırlıklı olduğu bir kanal da kuruyor.Yayıncılık ve habercilik ayrı, bunu yapan şirketi yönetmek ayrı bir meziyet. Bu sebepten olacak ki Anadolu’da kanallar-gazeteler sık sık el değiştiriyor. Bir cesaret yayıncılığa giren zarar edince şehrin en varlıklı esnafının, işadamının kapısını çalıyor. Biraz da şöhret, güç ve siyaset merakı varsa kuyumcu dükkânından kanal yöneten patronlar oluyor. Bir iş hanının üç-dört odasında 5-10 kişiyle yayın yapan yerel kanallar da var, İstanbul’daki televizyon kanallarıyla yarışacak kalitede stüdyoları, teknik imkânları olanlar da... Bunlar patronun maddi imkânı ve vizyonuyla ilgili.Medya işini ciddiye alan ve bölgesinde güçlü olan üç medya patronuyla görüştük. Hem kendi hikâyelerini dinledik hem de yukarıda bahsi geçen durumları sorduk. Üçünün hikâyesi de birbirinden farklı. Yayın çizgisi ve kalitesi de... Sözü onlara bırakalım.İlk stüdyomuz kamyon kasasıydıTürkiye’nin ilk yerel kanalı olduğunu iddia eden Sun TV’nin, Konya’daki iki katlı müstakil binasındayız. Kanalın başında ikinci nesil patron var. Babasından 1996’da devralmış medya işlerini. “Bu kanalda büyüdüm.” diyen Yasin Duysak, idealist bir medya patronu ve gözü kara. Asıl işleri ithalat ihracat. 10 bin meyve ağaçları var. Yayına başladıkları 1990 yılında elektronik eşya satım işi de yapıyorlarmış. Zaten bir müşterilerinin verici siparişiyle yayıncılığa adım atmışlar. İtalya’dan getirtilen verici nasıl çalışıyor diye, eş dost esnafın desteğiyle, biraz da merakla bir kamyon kasasında yayına başlamışlar: “Video sistemini MAN bir kamyonun arkasında iki ekran bir video ile kurduk. Programlar kasete alınırdı, Akyokuş’ta vericiye götürülür, yayına verilirdi. Sonra hazırlanan diğer kaseti götürür, biten yayın kasetini çıkarıp onu takardık. Babam bununla ilgili dava geçirdi. Nasıl televizyon kurarsın diye. O zaman RTÜK kanunu yok, valilikten izin yok, emniyet müdürlüğü bunun ne olduğunu bilmiyor. Şehirde herkes bakıyor bir yayın var. Uykularından oldu babam. Ve tabii bir gece gelip emniyete götürdüler.” Yayın, şehirde büyük yankı bulur. Çiçeği burnunda televizyoncular ise beyaz camın büyüsüne kapılır. Sonra başka yerel kanallar kurulur 1993-94’te. Sun TV ise kamyon kasasından, Konya merkezdeki beyaz eşya dükkânının bodrum katına taşınır. Sonra bir iş hanına... 1999’da müstakil binalarına geçerler. Şimdi kablo TV, dijital ve karasal yayın yapıyorlar. Bir de gazeteleri, internet haber siteleri var. Profesyonel bir ekiple çalıştıklarını söylüyor Yasin Duysak: “Genel yayın yönetmenim, haber müdürüm var. Ben direkt habercilere, programcılara müdahale etmem. Yayında bağımsızdırlar. Hatta bizi şehirde bilirler, gözü kara yayıncılık yaparız. Reklam almak için hataları kusurları göz ardı etmeyiz. Arkadaşlar habere güveniyorsa yayınlarız. Bu maddi ve manevi olarak beni sarsıyor ama böyle devam edeceğim.” Genç medya patronuna soruyoruz, “Bir işadamı neden televizyon sahibi olur?” Şöyle cevap veriyor: “İki sebebi var. Bir, bu işe ticari gözle bakmamak lazım. Çok kâr edeceğim gibi bir amacınız varsa bu mümkün değil. Ama ben siyaset düşünüyorum, ileride bir şeyler olabilirim’in umudunu taşıyorum diyorsanız televizyon, gazete düşünülebilir. Bizim yönetim kurulu başkanımız, babam bir iki sefer denemelerde bulundu ama bu başarısız sonuçlandı. Aslında siyaset yapmak için televizyon sahibi olmaya gerek yok. İkinci sebep medya patronu olarak çevresini genişletmek, insanlarla birebir ilişki kurmak ister. Bizim Allah’a şükür iyi bir çevremiz var. Bir amaç gütmeksizin kurduk zaten kanalı. Aslında farkında olmadan işin içine girmiş olduk.”Peki, ticari işlere medya patronluğunun bir faydası oluyor mu? “Olmuyor dersek yanlış olur. İnsanlar size yardımcı olmak istiyor. Televizyon sahibi olmanın bir itibarı var, muhakkak. Bir basın patronu olarak randevu almak var, bir fabrika patronu olarak randevu almak var.”Reklam vermek yerine kanalı alıyorTelevizyon kanallarını uydu üzerinden izliyorsanız çok sayıdaki, bal ve bitkisel ilaç reklamı yapan kanallar dikkatinizi çekmiştir. Bu kanalların gerisinde ilginç bir yatırım hikâyesi var. Mesela Adanalı bir bitkisel ilaç satıcısı, yıllık reklam cirosunun televizyon kanalı kuracak kadar çok olduğunu fark edince kendine kanal almış. (Görüşmek istedik, hatta randevulaştık ama o kadar çok yoğundu ki bir türlü buluşamadık.) Bir-iki derken bugün sayısı 5’ten fazla. Önce sadece ürünlerinin reklamını yapan kanallar şimdi haber ve programlara da yer veriyor. Aynı şey bal şirketleri için de geçerli. Yayıncılığın bulunduğu ilde güç ve itibar getirdiğini fark eden patronlar gazete almaya da niyetli, pazarlık aşamasındalar.Erzurum’un bir gazetesi olsun istedimİstanbul’dan Erzurum’a giderken nasıl bir medya patronuyla karşılaşacağımızı, kanalın ve gazetenin ortamını çok merak ediyorduk. “Erzurum’un nefesi, doğunun sesi” olduğunu iddia eden bir kanalın patronuyla görüşecektik. Gazetesi Pusula, Güney ve Doğu Anadolu’da 14 şehirde satılıyor. Bölgenin en güçlülerinden ve kendi matbaası var, diğer gazeteler de burada basılıyor. Gazetenin de bulunduğu şirket merkezinde görüşeceğiz. Büyük bir binanın ikinci katına çıkıyoruz. Binanın girişi otel lobisi gibi. Yaptırdığı sitelerin maketlerini inceliyoruz. Kardelen TV ve Pusula gazetesinin sahibi, şehrin en büyük sitelerini inşa eden bir müteahhit. Aynı zamanda gıda ve mobilya sektöründe de şirket ve fabrikaları var. Ama Ahmet Karadayı bölgede inşaatçı olarak biliniyor. Yanında başka misafirleri de bulunuyor. Görüşme trafiği ve kafası karışık bir patron var karşımızda. İzin istiyor, bir önceki görüşmesi biraz uzamış çünkü. Sonra aynı binanın dördüncü katındaki gazeteye çıkıyoruz beraber. Sayfa tasarımcıları ve editörler yerinde. Muhabirler sahada olsa gerek, masaları boş zira. Selamlaşıyoruz ekiple, patron bize kimin ne iş yaptığını anlatıyor, sonra birkaç kare fotoğraf alıyoruz. Tasarımcının bilgisayarının başında fotoğrafını çekiyorken diyor ki; “Şimdi bunları çekiyorsunuz ama yanlış anlaşılmasın, gazeteyi hazırlanırken görmem hiç. Herkes gibi sabah evime geldiğinde görürüm.” İşimiz bitince televizyon binasına gitmek için yola çıkıyoruz. Gazete şehir merkezinde, televizyon ise merkeze epey uzak bir semtte. Yolda gazetenin Basın İlan Kurumu’ndan alınan resmî ilan ve matbaanın gelirleriyle birlikte kendi kendini döndürdüğünü söylüyor Karadayı. Gazete kurulduktan 5-6 ay sonra kendi kendine yetmeye başlamış.On binlerce konut yapan bir inşaatçı neden medya işine girer? Bu sadece kâr için mi? Şöyle anlatıyor: “Medyaya girmek bir güç. Bu sebeple başta herkes şaşırdı, Ahmet Karadayı siyasete mi hazırlanıyor dediler. Millet zamanla gördü ki ne siyasete girdik ne de öyle bir niyetimiz var. Hiçbir ticari beklentim de yok. Sadece Erzurum’un bir gazetesi olsun istedim. Türkiye çapında işler yapıyorum. Trabzon, Samsun, Bursa’ya gidiyoruz. Orada yerel gazeteler var, alıp okuyordum. Erzurum’un gazetesi olmadığı gibi Zaman dışında hiçbir gazetenin Erzurum sayfası da yok. Bölgenin de böyle bir gazeteye ihtiyacı olduğunu düşündüm. Bugün gazete işine girdiğim için son derece memnunum. 2012 Mart ayında gazeteyi, üç dört ay sonra da televizyonu kurduk. Medya işinde kurumsal ilerliyoruz. Yazı işleri müdüründen tutun genel yayın yönetmenine kadar hepsi profesyonel kadro.” İdealist konuşuyor genç patron. Ailesi Bursa’da yaşayan Karadayı, tüm bu şirketleri kendi gayretleriyle, vizyonuyla kurduğunu, bu seviyeye getirdiğini söylüyor. Soruyoruz, medya patronu olmak ona ve şirketlerine bir marka değeri kattı mı? Cevabı şöyle: “Tabiî ki… Şirketimiz Erzurum’da bir markaydı. İkinci bir markayı da piyasaya sürdük; Pusula ve Kardelen TV.” Soruyu bir de şöyle soruyoruz: Yayıncılığın size faydası oldu mu? Cevabı: “Biz yayıncılığa faydalı olduk. Eskiden fotokopi gibi gazete çıkardı. Bir gazete okundu mu diğerlerine bakmaya gerek yok. Bizden sonra herkes haberciliğe başladı. Bir yarış oldu. Bu da hoşumuza gidiyor.” Hoşuna giden başka şey de mesela Van’a gittiğinde bayilerde gazetesini görmek, şehir merkezinde bir esnafın dükkânının önünde Pusula’yı okuyor olması. Bayramda babasının yanına Bursa’ya gitmiş. Eş dost oturup Kardelen TV’yi izlemişler. Bundan büyük mutluluk duyduğunu anlatıyor, gözlerinin içi gülerek.Artık sadece yerel medya patronuYerel medyanın fenomeni olan iki şehir var, B ursa ve İzmir. Anadolu ve Trakya’daki patronların hayali, oralardaki yerel basın kadar güçlü ve köklü yapılar olmak. İzmir, Osmanlı’dan bu yana yayıncılıkta önemli bir kent. Ama Bursa… Bursa yerel medyasının ünü biraz da 80’lerin parlak ve başarılı işadamı, 90’ların önemli bakanı Cavit Çağlar’dan geliyor. Ulusal medyada da para oynatan Çağlar’ın sahibi olduğu Olay Televizyonu ve aynı adlı gazetesi Türkiye’nin en güçlü yerel medyalarından. Görüşmek istedik ama şu sıralar TMSF ile borçlarıyla ilgili kritik bir süreçte olduğu için görüşmeyi ileri bir tarihe öteledi. Kendi ağzından dinleyemediğimiz hikâyesi ise Aksiyon’da yer alan bir dosya habere göre şöyle: MİT ve TRT’den sorumlu devlet bakanlığını yürütürken Türkiye’nin ilk özel kanalı Star TV’ye rakip bir kanal açmaya çalışıyordur. Amerika’ya stüdyo beğenmeye bile gider. Ama olmaz. Ulusal kanalı kuramayınca Bursa’da Olay TV’yi açar. Aynı zamanda Güneş ve Günaydın gazetelerini satın almak ister, alamayınca birçok yerel gazete satın alır. 1990’ların başıdır. Çağlar, bakanlığı bırakır ama yayıncılığa tam gaz devam eder. 1996’da Türkiye’nin ilk haber kanalı Nergis TV’yi yani NTV’yi kurar. (Çağlar’ın holdinginin adıdır Nergis.) Ama devlete olan borçları yüzünden bankasına el konulmasından kısa bir süre önce bu kanalı 1999’da Doğuş Grubu’na satar. O tarihten beri borçları dolayısıyla şirketlerine el konulan Çağlar’ın gazete, radyo ve televizyonları hep bu durumdan muaf olmuştur. Yakın zamanlarda basına yansıyan haberlere göre TMSF ile anlaşan Çağlar’ın borçları sebebiyle tüm fabrikaları ve şirketleri devlete geçerken, elinde sadece Olay Televizyonu, radyosu ve gazetesi kalır. Yani bir zamanlar uçağını cumhurbaşkanlarına, başbakanlara tahsis eden, -hatta Öcalan bile bu uçakla getirildi- holding patronu artık sadece bir yerel medya patronu.Ulusal kanalların reytingi yerel kanalların sayısı çokBasın Yayın Enformasyon Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de 2 bin 618 yerel gazete var. 91 de bölgesel. Ulusal gazete sayısı 196. Toplam 258 televizyon kanalı var ve bunların 27’si ulusal, 16’sı bölgesel, 215’i de yerel.Medya kredibilitesi yüksek bir işErcan Güven’in televizyonu Köroğlu TV, 1994 yılından beri yayın yapıyor. Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu Güven’in aslında un fabrikası var. Bir de Bolu’nun ilk sürücü kursunun sahibi. Kurs, televizyonla aynı binada, bir iş hanında. Özel kanalların kurulmaya başlandığı yıllarda, “Gençlik işte, her yeniliği, ilk yapan biz olmak istiyorduk.” diye açıkladığı bir hevesle televizyon kanalı kurmuş. O zamanlar kanal 20 metrekarelik bir odadan ibarettir. Hem stüdyo, hem reji, hem montaj hem de yönetim odası. Bir de verici tabii... Haber ağırlıklı bir kanal olmuşlar hep. Ama bu süre içinde un fabrikası ve sürücü kursuna ağırlık vermiş. Güven, “Çünkü başka işler olmazsa medya yürümez. Onlar sayesinde rızkımızı medyadan kazanmak zorunda değiliz. Bu da medyayı devam ettirmemizi sağlıyor. Bir dönem sıkıntıya girdiğimiz, undan kazandığımızı medyaya yatırmaya başladığımız, zorlandığımız oldu. Acaba kapatsak mı diye düşündük de. Ama kapatmaya ar ettik. Yapamadı denilmesini istemedik. Sonuçta Bolu’da bir tanınırlığımız var.” diye konuşuyor. Güven, yerelden haber verdikleri için izlenme sorunlarının olmadığını düşünüyor. “Gücümüz de işte bu.” diyor.20 yıl boyunca hiçbir programcıya da ücret ödememişler. “Hepsi gönüllülük esasıyla çalıştı. Yerel gazetelerdeki köşe yazarları da ücret almaz.” diyor. Televizyonda yöneticisinden, muhabir, spiker ve teknik ekibe kadar 15 kişi çalışıyor. Aynı ekip bir de 10 yıldır gazete çıkarıyor. Gazetenin tirajını soruyoruz, “Basın İlan Kurumu’ndan resmî ilan alacak şartları yerine getiriyoruz.” diyor. Yani en az tirajları 250. Gazete siyah beyaz çıkıyor. Görüşmeye gittiğimiz günkü sayısı elimizde. Gazetenin yarısı reklam. Diğer yarısı ise seçim öncesi olduğu için aday adaylarıyla ilgili haberlerle dolu. Televizyondaki haberleri gazetede de veriyorlar. Güven’e son sorumuz, “Onca yoğunluğunuz arasında neden medya? Güç mü?” Cevabı şöyle: “Muhakkak güç katar. Bolu’ya bakan, başbakan geldiğinde çok rahat görüşebiliyorum, bir başkası görüşemez. Yerine göre partililer bile bizim kadar görüşemez.”
↧