Hafta içi SALT Galata'da düzenlenen Dijital İK konferansı, ilginç konu başlıklarına ve sunumlara ev sahipliği yaptı. 2020'de işverenlerin sadece dijitale entegre çalışanı tercih edecek olması kadar, takım elbisesiz, esnek çalışma saatleri ve rahat ortam beklentisi iddialı olsa da, hayli mantıklıydı. Literatüre giren ‘agile working' felsefesi herkesi cezbediyordu. Hızla ilerleyen dijitalleşmenin ne kadar doğru olduğu sorusu ise düşünmeye değerdi.Dijital, dijital medya, dijital ortam ve dijitalleşme... Dijitalle başlayan kelime ve kelime öbeklerini çoğaltmak mümkün. Zira son yıllarda birçok sektörün, kurumun ve mesleğin dijitale entegre olma çabası bu kavramları daha sık konuşma ve duymamızın yegane sebebi. Dijital dünya hayatı yeniden şekillendirirken, “dijital doğanlar” ve “dijital göçmenler” arasındaki uçurum giderek büyüyor. Yaşanan bu değişim, iş dünyasını da derinden etkiliyor. Dijital çağın bireylerini anlamak ve onlarla ilişki kurabilmek için, şirketlerin yeni çözümler bulması gerekiyor. Dijital değişim makineler aracılığıyla olsa da, kaynağında insan unsuru yer alıyor. Bu yüzden kurumlardaki dönüşümün merkezinde insan kaynakları bölümleri yer alıyor. Bu sebeple hafta içi SALT Galata'da düzenlenen Dijital İK konferansıyla insan kaynakları sektörünün dijitalleşme ve bu çağa ayak uydurma sürecini mercek altına alan bir çalışma yapıldı. Farklı sektörlerden insan kaynakları profesyonellerini bir araya getiren, iş dünyasına yeni bakış açıları kazandırmayı hedefleyen konferansta bu yıl “çeşitliliği yönetmek” teması ele alındı. Kurumsal çeşitlilik, farklılıkların uyumu, yeni neslin yeni ihtiyaçları, dijital dünya değerleri ve değişen liderlik anlayışı, cinsiyet ve fırsat eşitliği gibi konularda farklı kurumlardan gelen isimler sunum gerçekleştirdi. Konferansta, insan kaynaklarının konuya dair yeni trendlere hâkim isimler aracılığıyla mevcut söylemleri aşmaya, tedirginlikleri giderme üzerinde duruldu. Zira kimilerine göre hayli kaotik dijital ortamı anlamak öyle sanıldığı gibi kolay değil. Konferansın işlevi tam da bu noktada anlaşıldı ve sektörel gelişime katkıda bulunacak isimlerin sunumları dijital dünyanın kapılarını araladı. Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatoş Karahasan'ın hazırladığı ve moderatörlüğünü üstlendiği programda yapılan sunumların ve seçilen başlıkların çoğu dinleyenlere şüphesiz katkı sağlıyordu.Kurum içinde oyunla öğren, mülakatı online yapKonferansta son yıllarda insan kaynaklarının dijital iletişime geçmesiyle yaptıkları yenilikler dikkat çekiyordu. Artık gazeteye ilan verip elaman arama devrinin neredeyse sonuna geldiğini görmek mümkündü. Şirketlerin özellikle tercih ettiği LinkedIn ağı, çoğu firmanın eleman arama sitesine dönüşmüş bile. Bunun yanı sıra kurum içi eğitimler ve programlara yönelik yapılan uygulamalar ve öneriler de hayli cazipti. Sanki vatanı kurtarır gibi saatlerce süren ama bir verim alınamayan toplantıların yakın zamanda tarih olacağını söylesek, herhalde çoğu çalışan bayram ederdi. Ne kadar yakın zamanda olur bilinmez ama konferansta kurum içi eğitimleri e-öğrenme ve oyunlu öğrenme aracılığıyla yapan şirketlerin varlığı sevindiriciydi. Anlaşılan artık yöneticiler de kabullenmiş, çalışanlarının aşırı ciddi ve uzun süreli öğrenme metotlarından sıkıldığını. Buna çözüm olarak da öğrenmeleri, e-öğrenmeye çevirip kısa sürede eğlenceli bilgi aktarımı sağlamaya çalışmaları takdire şayandı. Şaşırtan bir diğer yeni uygulama ise eleman alımlarında mülakatların ve sınavların online ortamda yapılmasaydı. Garantici bir millet olarak, yanımızda çalıştıracağımız kişinin boyuna posuna, oturmasına kalkmasına, kılık-kıyafetine dikkat ederken, doğrusu camdan cama iş mülakatı ilginçti. Ama merak uyandırmıyor değildi.18'lik genç bilişimcinin 2020 meslek hayaliKonferans için insan kaynakları olarak şirket çalışanlarını dijitale entegre etme çağrısıydı demek mümkün. Öyle ki, kurum içi iletişim ve eğitimin oluşturulan yeni programlarla sağlandığını görmek hem işveren hem de çalışan adına yeni bir dönemden söz edilebilir. Her ne kadar bir kehanet olsa da, 2020'li yıllarda işverenlerin sadece sosyal medya yazarlığı olan, dijitale entegre çalışan alacağını duymak, bir an dijital dünyadan bihaberlerin ekmeğine taş koyabilir. Bizden söylemesi. Konferansın genç ve başarılı liselilere yer vermesi önemliydi. Zira şimdinin liseli gençleri 2020'nin kravatlı patronları olacak gibi görünmüyordu. 18'lik genç bir bilişimcinin iş hayatından beklentisi esnek çalışma saatleri, mobilite, video konferansla toplantı, rahat ortam ve tabii takım elbisesiz çalışmak olunca bir an sektördeki kallavi isimlerin ağzının açık kaldığını gördük. Aslında bu sadece yeni nesil bir bilişimcinin hayali olmasa gerek. Kim istemez ki, bu şartlar altındayken daha çok üretmeyi ve çalışmayı.Agile working: Nerde çalıştığın değil, yaptığın iş önemliKonferansın konukları sadece Türkiye'den isimler değildi. Nestle Türkiye'nin İnsan Kaynakları Direktörü Neil Edwards'in sunumu ve tecrübeleri de etkileyiciydi. Özellikle “Şirkete katkıda bulunmak için ofiste bulunmak zorunda değilsiniz. Önemli olan sizin işinizi yapmanız.” sözleri. Onun üzerine Unilever insan kaynaklarından sorumlu Başkanı Steven Gross'un “Çalışanlarımıza çalışma koşullarında esneklik sağlıyoruz. ‘Agileworking' felsefesiyle önemli olanın yer değil, işin kendisi olduğunu ve onlara istedikleri yerden çalışabileceklerini söylüyoruz.” demesi Türkiye'de çalışma ve iş hayatı anlayışını birden olmasa da zamanla etkisi altına alacağı izlenimi uyandırdı. Belki de bu bir izlenim değil, arzu edilen bir hissiyattı. Steven Gross'un doğum sonrası, annelik izninin yanı sıra babalık iznini de gündemlerine almış olmasına anlatmaya hiç gerek yok. Türkiye'de henüz annelik iznine bile tam olarak bir düzenleme getirilememişken.Wi-Fi iletişim zincirinde en temel ihtiyacımız olduKonferanstaki sunumlar arasında özellikle TEB İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı ve Doç Dr. Nilsen Altıntaş'ın ‘Dijital Dünyada Yakın Temas' sunumu dinlemeye değerdi. Farkında olmadan hayatımızın önemli bir bağlantı kablosu haline gelen internetin bizi etkisi altına alacağını düşünemedik elbette. Ama şimdilerde insanoğlunun bütün ihtiyaçlarını neredeyse internet aracılığıyla gidermesi her şeyin yeni başladığının bir işareti. Altıntaş'ın çok az konsantrasyonla ve oyalanmak için dijital ortamda vakit geçirdiğimizi söylemesi bu yeni başlangıcı da özetler nitelikte. Ona göre artık öyle bir hale geldik ki, Wi-Fi iletişim zincirinde en temel ihtiyacımız oldu. Otel rezervasyonu yaparken, restorana, kütüphaneye gittiğimizde, kısacası bulunduğumuz her yerde ilk yaptığımız iş elimizdeki mobil cihazı bir Wi-Fi ağına bağlamaya çalışmak oluyor. Nilsen Altıntaş aslında sandığımız gibi meselenin, sadece dijital iletişime geçmek olmadığı kanaatinde. Çünkü yüz yüze konuşmak gibi değil, mesajla iletişime geçmek. Bunu sadece şirketinizde, işyerinizde çalışanınıza değil evdeki çocuklara da öğretmek gerektiği üzerinde duruyor. Altıntaş ‘Bu kadar dijitalleşmekle doğru mu yapıyoruz, nereye gidiyoruz ve sevdiklerimize kime özlem duyuyoruz?' diye sormayı da ihmal etmiyor. Dijitalle gelen birçok yeniliğin yanı sıra değerlerdeki yozlaşmaların devamının gelmesinden de endişe ediyor. ‘İnsan yaptığının esiri oluyor' diyen Altıntaş, nasıl dünyaya gelen çocuklarımızı kendimiz yarattığımızı düşünüp, onlara esir oluyorsak, bizim ürünümüz olan şeylere karşı da bir esareti söz konusu olduğunu düşünüyor. Tabii bütün bu konuşmaların sonunda söz yine dönüp dolaşıp dijitale entegre olurken, ölçülü olmaya geliyor. Ve artık her şey dijital olacak diyerek dokunmaktan, sevmekten, hissetmekten uzaklaşmamak gerektiği mesajı veriliyor.
↧