Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Bir histerinin anatomisi

$
0
0
Bazı insanlar bir kez ölmekle kurtulamıyor bu dünyadan. Geride kalanlar onu yeniden öldürmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. Kimi sevgisiyle bıçaklıyor adını, kimi nefretiyle. Adeta mezarından çıkarıp çekiştiriyor, “O bizdendi” diye bağırıyorlar.Toplumsal bir histerinin kurbanı oluyor merhum. Dirilerin hakkındaki zan ve dedikoduyu bile “Ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız?” sorusuyla men eden Yaradan’ın, bir ölüye yapılan bu muameleye razı olmayacağı hiç gelmiyor akıllarına.Ahmet Kaya, 13’üncü ölüm yıldönümünde “Yaşasaydı Gezi’de mi olurdu, Diyarbakır’da mı?” gibi manasız bir soruyla tacize uğradı. Gongu çalan da Başbakan Tayyip Erdoğan oldu. Diyarbakır’da “Ah diyorum ah. O da burada olsaydı…” diye hasretini ifade etmekle yetinseydi keşke. Daha sonra grup toplantısında Kaya’nın 1999’daki Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde yaşadıklarını hatırlatıp “Ona saldıranlar, Gezi Parkı’nda bize saldıranlardı” demesi, sonra hızını alamayıp “Şimdi diyorlar ki ben o sırada tuvaletteydim ben o sırada dışarıdaydım ulan hepiniz oradaydınız. Kamera kayıtlarında hepinizi görüyoruz” diye devam etmesi rahmetliyi yeni bir kutuplaşmanın malzemesi haline getirdi.Erdoğan’a önce “Ahmet Kaya yaşasaydı Diyarbakır’daki o fotoğrafta asla yer almazdı!” sözleriyle karşı çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, daha sonra “Ahmet Kaya hayatta olsa Gezi eylemcilerinin yanında olurdu ve şimdi hapisteydi.” diyerek ölü üzerinden siyaset yapmakta Başbakan’dan farkı olmadığını gözler önüne serdi. Kılıçdaroğlu’na kökten karşı çıkanlar, “üç gün gelirdi, sonra Başbakan’ın yanında tavır alırdı” diyenler ve “Hayır, Gezi’den hiç çıkmazdı” diye haykıranlar birbirine girdi.“Burada bir tuzak var, düşmeyelim” demedi kimse veya dediler de sesleri duyulmadı. Bu nafile tartışmanın şehvetine kapılanlar, liderlerin kazdığı kuyuya atmaya başladılar kendilerini. “Kaya şurda olurcular”la “Kaya burda olurducular” susuz kuyunun dibinde kıyasıya çarpışırken, eski defterler bilmem kaçıncı defa yeniden açılıp cadı avı başlatıldı. O linç gecesinin failleri zorla sahneye itilerek “Öyle değildi, böyleydi”lerle, “Ama”larla, “o marşı değil şu şarkıyı söyledik”lerle kendilerini savunmaya zorlandılar. Reha Muhtar’ı masum olduğuna dair, üç çocuğunun üstüne yemin ettirdiler. Serdar Ortaç’a “Kendimden tiksiniyorum” dedirttiler.Kadir İnanır’ı “Benim olduğum yerde benim arkadaşıma kim yanlış yapabilir?” diye heyheylendirdiler. Kaya’ya saldırıldığında salonda olmadığını belirten İbrahim Tatlıses’i kükrettiler: “El insaf ya! Ben adamım adam!” Fatih Altaylı’nın geçmişte Kaya aleyhine yazdığı yazıları ortaya çıkarıp “N’apalım kardeşim, zamanın ruhuna uyduk” mealinde konuşturdular.Bülent Arınç, Kılıçdaroğlu’ndan Ahmet Kaya adını ağzına almamasını isterken, tek parti zihniyetini gündeme getirdi. Elimde kumanda kanalları zaplarken baktım gazeteci Kadri Gürsel “Ahmet Kaya’yı Başbakan’ın elinden kurtarın” diye bağırıyordu. Sanatçının neden Kılıçdaroğlu’ndan da kurtulması gerektiğini söylemedi anlamadım. CHP lideri, Kaya için daha önce sanki kılını mı kıpırdatmıştı ki diye düşünürken, Gürsel, sanatçıya “ait olduğu solcuların sahip çıkmasını” istedi. Yahu adam bugün bir yere ait olmak ister miydi acaba, neden birinden kurtulup diğerine yamansın ki diye sormadı kimse.Bu arada Kaya’ya 14 yıl önce çatal atanlardan hangilerinin geziye gidip gitmediğinin listeleri yapıldı. Gitmeyenlerin daha fazla olduğu görüldü. Hatta o “kötü” adamların en kötüsü bile Gezi’ye gitmemişti. Gidenler ise çatal atanlardan değildi. Buna rağmen geri adım atılmadığı gibi bu ayrıştırmanın da bir çeşit linç girişimi olduğuna kimse takılmadı. Kaya’yı asıl öldürenler bu dairenin dışında kaldı.Sürü psikolojisi toplumu esir almıştı. Twitter alemi milyonlarca kez cikcikleyip tarafını belli edenlerle dolup taştı. Bunlardan bir kısmı Kaya’ya, bir kısmı o meşum geceye katılanlara açıkça küfretmekte mahzur görmediler. Böyle bir tartışmanın bir ölüye yapılabilecek en büyük saygısızlık olduğunun farkına varmadılar. Bugünlerin o günlerden farkı yok“Ahmet Kaya yaşasaydı yanımızda dururdu” diyenlerin hiçbiri o linç gecesinden sonra ona arka çıkmamıştı. Sanatçı, başta Hürriyet olmak üzere gazetelerde iftiralarla hedef haline getirilirken ayıptır, günahtır diyen Arda Uskan ve Hasan Cemal’in dışında bir köşe yazarı çıkmamıştı. Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, Emin Pazarcı gibi bazı yazarlar Kaya’yı kınamakta yarışırken siyaset erbabından bir kişi bile göğsünü ona siper etmemişti. Çünkü o zaman da toplum başka bir histerinin rüzgarına kapılmıştı. Bugünlerin o günlerden hiç farkı yoktu aslında. Biz işte böyle bir toplumduk. Çabuk gaza gelen, çobanlarımızdan kopamayan koyunlardık. Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya, bu tartışmaya “Gezi, itiraz ruhudur. Ahmet Kaya itiraz ruhunun içinde de olurdu, Diyarbakır’da da olurdu.” sözleriyle katıldı. Gerçeğe en yakın tahmin bu olsa bile, Gülten Hanım’ın bu histeriden kendini sıyırıp siyasilerin değirmenine su taşımamasını dilerdim. “Bırakın artık rahmetlinin yakasını” diye bir şamar atsaydı hepimize keşke. Ölülerin ayrıştırma aracı yapılmaması gerektiğini haykırsaydı. Bugün bu ölünün etini kemiğinden ayıranlar, yarın aynı muameleyi bir başka ölüye yapacaklardı çünkü.Ölülerin ağzından konuşmayalımBu toz duman içindeki tek sağduyulu ses Muhsin Kızılkaya’dan geldi. Ahmet Kaya’ya saldıranları Gezi’ye taşımamak gerektiğini, onu ölüme gönderenlerin o ödül gecesinde bulunanlar olmadığını belirttikten sonra şöyle dedi: “Hiçbirimiz 14 yıl önceki yerlerimizde değiliz. Hepimiz o günden bugüne bir yerlere savrulduk. Ahmet Kaya yaşarken polis gecelerine de gitmişti, cumartesi annelerini desteklemeye de. Bugün yaşasaydı 56 yaşında olacaktı. Bu yaşta nasıl davranırdı bilemeyiz. Cumhurbaşkanlığı özel ödülü verilip onuru iade edilmişken, onu bir yere götürmeyelim. Onu ne Gezi’ye götürelim, ne de Diyarbakır’a...”Diriler, ölülerin ağzından konuşmaya cüret etmesin. Çok büyük bir vebal altına giriyorlar. Niyet, siyasi rant devşirmek olmasa bile yapmasınlar bunu. “O bizim” demek, başkalarını “hayır o asıl bizim” demeye kışkırtıyor. Allah’ın rahmetine kavuşmuş bir insana kendiniz üzerinden değer biçmeyin. İnsanları ille de sınırlandırıp, bir renge boyayıp, bir kazanda eritmeyin. Ahmet Kaya’ya Cumhurbaşkanlığınca verilen Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü aralık ayında eşi alacak. Bu güzel jesti neden kirletiyorsunuz? Onu sevdiğinizi söylemekle yetinseniz olmaz mı? En üst düzeyde onurlandırılan bir sanatçıyı politika sofrasına meze yapmak güzel mi yani? Bir sorun kendinize, Kaya’nın ruhu bu tartışmadan hoşnut mudur?Birçok gazetenin Ahmet Kaya için “vurun haine” türünde yayınlar yaptığı bir dönemde Zaman Gazetesi, sürgündeki sanatçıya kulak vermişti. Eyüp Can imzasıyla yayınlanan o önemli röportajda, Kaya, her daim muhalif bir adam portresi çiziyor, “Bütün haksızlıkların farkında olan ve buna karşı çıkan bir yanım, art niyetsiz bir yüreğim var, kimseye benden bir kötülük gelmez. Eğer zaman zaman isyan ediyorsam bu haksızlıklara karşı dayanamıyor oluşumdan kaynaklanıyor, yoksa hiç kimseyi üzmek istemem.” diyordu.Bu sözlerden yola çıkarak “eğer yaşasaydı hiçbir partiyi kayıtsız şartsız desteklemezdi. Gezi olaylarından olmasa bile başka bir protesto eylemi yüzünden hapishanede bile olabilirdi” sonucunu çıkarıp “Tabii daha önce Hrant Dink gibi öldürülmemişse!” diye ekleyebiliriz. Ama bu saptamamız, iktidar ya da muhalefet fark etmez, siyasileri uyandırır mı? Onlar, arkalarına kör yığınları alıp çıplak olan kralın daima birbirleri olduğunu düşünmeye devam edeceklerdir.Sözü, mezarında bile “başı belada” olan sanatçının bir şarkısıyla bitirelim:İşte bizim hikayemiz hep böyle giderUmutlar hep gecelerde yol olur giderİşte bizim hikayemiz burada biterAydınlıklar karanlıkta yol olur gider.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue