Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin hayatını kaybettiği, 127 kişinin yaralandığı patlamanın üzerinden 13 yıl geçti. Tartışmaları hâlâ devam eden olayda hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla görüştük, yürek burkan hatıralar ve çarpıcı açıklamalar dinledik.Türkiye 9 Temmuz 1998’de tarihi Mısır Çarşısı’nda yaşanan patlamayla sarsılmıştı. Olayda 3’ü çocuk, 7 kişi hayatını kaybetmiş, 9’u yabancı uyruklu olmak üzere 127 kişi yaralanmıştı. Patlamaya bir bombanın neden olduğu iddiasıyla açılan dava, tam 15 yıl gibi bir zaman sürdü. Aradan geçen uzun yılların ardından Mısır Çarşısı’nda hayatını kaybedenlerin yakınlarına ulaştık. Eşi Birgül Tuncer’in ağır yaralandığı patlamada çocukları 4 yaşındaki Engin Tuncer ile 7 yaşındaki Ergin Tuncer’i kaybeden Nurettin Tuncer, o güne ilişkin bilgileri ilk kez paylaştı. Kardeşi Tuncay Özkan’ı kaybeden Kaya Özkan da 15 yıl boyunca neler yaşadığını, gözyaşları içinde anlattı. Kaya Özkan, annesiyle babasını olaydan hemen sonra üzüntüden kaybettiğini söyledi.‘5 DAKİKA ÖNCE BİRİ BÜFEYE KOLİ BIRAKTI’Mısır Çarşısı’nda İki çocuğunu kaybeden Nurettin Tuncer, eşi Birgül Tuncer’in o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Eşimin olaydan birkaç gün önce çocuğa aldığı walkman arızalı çıkmıştı. Onu değiştirmek için komşumuz Saniye Karacan ve onun 7 yaşındaki oğlu Erdi Karacan ile birlikte Eminönü’ne gittiler. Eminönü’ne girer girmez de yağmur yağmaya başlıyor. O sırada çocuklar acıktıklarını söyleyince, aynı zamanda da da ıslanmamak için Ünlüoğlu Büfe’ye giriyorlar. Çocuklara döner söylemek için sırada bekliyorlar. O sırada bir bayan bir koli getirip oraya bırakıyor. Kolinin getirildiğini hem eşim Birgül Tuncer hem de komşumuz görüyor. Son derece ilginçtir, bu konuyla ilgili bugüne kadar kimse ifadeye çağırmadı eşimi. Koli bırakıldıktan 5 dakika geçmiyor ki büyük bir patlama oluyor. Eşim ondan sonrasını hatırlamadığını söylüyor.“ Olaydan sonra eşinin uzun süre yoğun bakımda kaldığını söyleyen acılı baba Nurettin Tuncer, patlama günü yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Olaydan birkaç saat sonra Cerrahpaşa’dan polisler arayıp gelmemi söyledi. Cerrahpaşa’ya gittiğimde eşim yoğun bakımdaydı. Çocuklarım ise morgdaydı. Onların parçalanmış bedenlerini gördüm. Eşimin dizden aşağısı tamamen parçalanmıştı. Patlama sırasında çocuklar eşimin önünde duruyormuş. Eğer çocuklar, Birgül’ün önünde durmasaydı, belki onu da kaybedecektim. Eşimin vücudunun belirli bölgelerinde hâlâ şarapnel parçaları vardır. 8 ay tedavi gördü. Hayatımız altüst oldu. İki tane evlat kaybetmenin acısıyla birlikte ‘Eşim hayatta kalacak mı?’ endişesini yaşıyorsunuz. Mecbur kalıyorsunuz bu endişe ile yaşamaya. Allah eşimi bana bağışladı. Aslında evladımın acısını bile tam anlamıyla yaşayamadım. Olaydan sonra Birgül’ün yürümesi 2 yılı buldu. Bugüne kadar kendisi hiç konuşmadı. O acıyı yaşamak istemiyor. Mezarlığa gittiğimiz zaman bile, günlerce kendine gelemiyor. İlk 2 yıl evde haber seyretmedik. Çünkü bu olay ne zaman gündeme gelse eşim fenalaşıyordu.”DEVLET SÖZÜNÜ TUTMADIDönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in hastanede ziyarete geldiğini de söyleyen Nurettin Tuncer, Demirel’in kendisine “Hiç merak etme tüm tedavi masrafların karşılanacak.” dediğini ama yıllarca devam eden yüklü miktarda ilaç parasını devletin karşılamadığını dile getiriyor. Patlamanın bomba ile gerçekleştiğini söyleyen Nurettin Tuncer, “Aksi olsaydı devlet bize tazminat ödemezdi.” ifadelerini kullanıyor. “2 evladımı verdim karşılığında 90 bin TL tazminat aldım” diyen Tuncer, “Bu para çektiğiniz eziyetlerin, yaşadığınız acının yanında bir para değil. Daha ilk gün bomba olduğuna inandım. İtfaiyenin bir tane bile tüpün patlamadığına ilişkin raporu var. Eğer bu bir tüpgaz patlaması ise neden o tüpler sağlam şekilde kaldı? Eğer tüp patlamadıysa o halde bomba patladı. Bu kadar basit.” Nurettin Tuncer, geçtiğimiz aylarda yasalaşan ‘sivil şehitlik’ haklarından da yararlanmak istiyor. “2 evladımı verdiğim bu devlet, sivil şehitlik hakkını bize çok görmemeli.” diyor.‘POLİS GİBİ GELİP FOTOĞRAFLARI ÇALDILAR’Nurettin Tuncer’in patlamanın ardından yaşadığı çarpıcı bir olay daha var. Tuncer’in iddiasına göre dönemin Hürriyet Gazetesi muhabiri evlerine sivil polis gibi girip aile albümünü çalmış. Tuncer, içini yakan bu olayı şöyle anlatıyor: “Olayın ardından yaşadığım acıların üstüne bir de gazetecinin evime girmesi var. Bu da bizde derin yaralar açtı. Patlamadan bir gün sonra Hürriyet Gazetesi’nin muhabiri yanında iki tane vatandaş ile birlikte gelip ‘Sivil polisiz araştırma yapmak için geldik.’ diye söylemiş bizim komşulara. Komşunun camından kalas uzatmışlar ve benim evin de camını kırarak içeri girmişler. Eve gittiğimde çocukların resimlerinin olduğu fotoğraf albümünün çalındığını anladım. Bunun üzerine gazeteye gittik. O muhabiri 15-20 gün izine çıkardılar. Hürriyet Gazetesi o albümlerde yer alan çocuklarımın resimlerini yayımladı. Ondan sonra da gazete olayı kapatma yoluna giderek bir daha da o fotoğrafları yayımlamadı. Albümü geri istedik, fakat vermediler.”Bombayı koyanlar cezasını çeksinMısır Çarşısı’ndaki patlamada hayatını kaybeden Tuncay Özkan kumaş pazarlamacısıydı. Bu kapsamda sık sık Sultanhamam’a giden Tuncay Özkan’ın ağabeyi Kaya Özkan, kardeşinin ardından üzüntü sebebiyle anne ve babasını da kaybetmiş. Kaya Özkan, 15 yıl önce yaşadıklarını gözleri dolarak anlatıyor: “Akşama doğru patlamanın olduğuna ilişkin haberler televizyonlarda verilmeye başladı. Hatta Samsunlu bir arkadaşım vardı, bana ‘Çocuklar Eminönü’ne gitti.’ demişti. Ben de kendisine ‘Git ara çocuklarını. Patlama oldu, Allah göstermesin, başlarına bir şey gelmesin.’ dedim. Sonra o arkadaşım, evini aradı, ‘Hayır gelmemişler.’ dedi. İyice telaşlanmıştık. Meğer asıl kardeşim Tuncay oradaymış. Gece 23.00 sularında kardeşimin eşi telefon etti, ‘Tuncay eve gelmedi.’ dedi. Televizyon kanallarında patlama haberleri veriliyor ama hâlâ Tuncay’ın orada olabileceğini tahmin etmiyorum. Tuncay’ı sabahlara kadar hastanelerde, karakollarda aradım, hiçbir yerde bulamadım. Ertesi sabah 2. Şube’de görevli komiser bir arkadaşım vardı, onun yanına gittim. Komiser arkadaşım araştırma yaptı. ‘Adli Tıp’ta 25-30 yaşlarında bir ceset var.’ diye bilgi gelince Adli Tıp’a gittik. Morga girdim, patlamada ölen 7 kişiyi de gördüm. Tuncay’ı ensesinden tanıdım. O sırada zaten bayılmışım. Hâlâ gözümün önünden gitmiyor.”‘TÜPLERİN DOLU OLDUĞUNU BİZZAT KENDİM GÖRDÜM’Devletin kendilerine 13 yıl sonra tazminat ödediğini söyleyen Kaya Özkan, olaya tüp patlamasının neden olmadığını, bunu bizzat kendi gözleriyle gördüğünü söylüyor. Kaya Özkan şöyle konuşuyor: “Olay olduktan birkaç gün sonra o büfeye gittim. Tüp patlamasından olabileceği konuşuluyordu. Kendi gözlerimle görmek istedim. O tüplerin hepsinin dolu olduğunu gördüm. Mal sahibine de sordum. Kendisi tüplerin sağlam olduğunu söyleyerek, dolu tüpleri gösterdi. Hiçbir zaman bu olayın tüp patlaması olduğuna inanmadım. Bu olay bombalı saldırıdır. Eğer bu olay bir tüp patlaması ise neden devlet bize tazminat ödedi? Devlet olayın üzerinden 13 yıl geçtikten sonra tazminat ödedi. Yıllardır bu konuyla ilgili haberleri izlediğimde içim acıyor. Kardeşim sürekli gözümün önüne geliyor. Evet, kardeşimi kaybettim, onun acısını yaşıyorum ama mağdurların görmezden gelinmesi çok daha büyük bir acı. Suçlular dışarıda olurken, ölenlerin hakkı yokmuş gibi davranıldı. Sanki bu olayın hiç mağduru yokmuş gibi davranıldı. Bu, gerçekten zoruma gidiyor.”Mısır Çarşısı patlamasında ve sonrasında neler olmuştu?Mısır Çarşısı’ndaki patlamayla ilgili ilk karar İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 8 Haziran 2006 tarihinde verildi. Patlamaya bombanın mı yoksa LPG’nin mi neden olduğunun kesin tespiti yapılamadığı gerekçesiyle tutuklu bulunan sanık Pınar Selek beraat etti. Fakat Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bomba olduğu görüşüyle kararı bozdu. Yapılan yargılamada yine patlamanın nedeninin belirlenemediği görüşünü tekrarlayan mahkeme, 23 Mayıs 2008 tarihinde Pınar Selek’in yine beraatine karar verdi. Yargıtay ise Selek’in müebbet hapis istemiyle yeniden yargılanmasını istedi. Bunun üzerine dosyaya yeniden bakan mahkeme, 9 Şubat 2011’de, Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk hakkında daha önce 2 kez verilen beraat yönündeki kararında direnilmesine hükmetti. Ancak Yargıtay kararı tekrar bozdu ve mahkeme ısrarla Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk’ün müebbet hapis istemiyle yargılanmasını istedi. Bunun üzerine İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 22 Kasım 2012 tarihinde görülen duruşmada beraat kararında direnilmesine ilişkin kararı usule aykırı buldu. Bunun üzerine yapılan yargılama sonucunda mahkeme 24 Ocak 2013 tarihinde Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Mahkemenin yakalama kararını gönderdiği Adalet Bakanlığı, Pınar Selek’in yurtdışında olduğuna dair mahkemeye yazı gönderdi. Bunun üzerine davaya bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Selek hakkında kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na yazı gönderdi. Gönderilen yazı sonrasında 31 Mayıs 2013 tarihinde Pınar Selek için kırmızı bülten çıkarıldı.
↧