Avrupa’da hızla yayılan ve meclislere giren, yeni nesil seçmenlerin alternatifi Korsan Partisi, Türkiye’de de kuruldu. Uluslararası Korsan Partiler Birliği PPI derneğine üye olan Korsan Partisi ekibiyle hedeflerini ve çalışmalarını konuştuk.Piratpartiet, Türkçesiyle Korsan Partisi, 1 Ocak 2006’da İsveç’te kurulan siyasi bir parti. Yakın zamanda ülkemizde de 10 kişilik bir ekip tarafından kurulan parti, Türkiye’de siyasetin ya da siyasilerin eski ideoloji, kavramlar kısacası hâlâ eski kafayla ilerliyor olmalarını eleştiriyor. İktidarı değil siyaseti değiştirmeyi planlıyor. Asıl ilgi noktası ifade özgürlüğü, telif, patent hakları olan Korsan Partisi internetle değişen ve farklı anlamlara dönüşen yeni düzeni, siyasi platformlarda da dile getirerek bir nevi baskı grubu oluşturmaya çalışıyor. Bir anlamda partinin kurucuları sayılan, çalışma gruplarını oluşturan avukat Selin Kaledelen, bilgisayar mühendisi Harun Esur ve reklamcı Umutcan Öner ile Korsan Partisi’ni, Türkiye’deki siyaset anlayışı, sorun olarak gördükleri ve çözüm önerilerini konuştuk.Korsan Parti’yi Türkiye’de kurma fikri nasıl ortaya çıktı?Harun Esur: Parti kuralım, partileşelim diye bir araya gelmedik. Zaten öyle bir hevesimiz de yok. Biz sadece siyaseti, siyasi anlayışı değiştirmek istiyoruz. Korsan Parti’yi dünyadaki örnekleriyle çok fazla kıyaslayamıyoruz. Çünkü Türkiye’nin siyasi yapısı yurtdışındaki gibi değil. Türkiye’de siyasetin ya da siyasilerin problemi eski ideoloji, siyasi kavramlar ve eski kafayla ilerliyor olmaları. Hâlâ yüzyıl öncenin problemleri tartışılıyor, polemik haline getiriliyor. Oysa biraz daha modern, çağın gerisinde kalmayan konulara eğilip, insana, teknolojiye daha fazla yatırım yapılması gerekiyor.Peki Korsan Parti ne üretiyor, neyi destekliyor?Selin Kaledelen: Bizim çıkış noktamız fikir üretimini desteklemek. Kendimizi STK ya da örgüt olarak tanımlamıyoruz. Sadece fikri olan insanların bir araya gelip bunları konuşabileceği, fikir üretebileceği bir ortam. Aslında hiçbir grup ya da durumu ayırt etmeden özgürlükleri savunuyoruz.Partiye üyelik için bir şart var mı?H.E.: Din, dil, ırk, yaş ve meslek gibi kriterlerimiz yok. Üye olacaklar insan olsun yeter. Şeyh Edebali’nin görüşünü benimsiyoruz: “İnsanı yaşat devlet yaşasın” İktidarla da bir sorunumuz yok. Genel olarak sorun iktidarlarda değil bireylerin yorumlarında zaten. Bundan sonra bir iktidar gelir o da kendi kafasına göre yönetebilir. Ama biz halkı kendi haline bıraksınlar istiyoruz. Nasıl yönetilmek istediğini, neyi istemediğini, kısıtlamayı, özgürlük alanını kendi belirlesin.Bu partiye katıldıktan sonra siyasete bakış açınız değişti mi?H.E.: Kendi dünya vizyonuma göre siyasi düşüncelerimi ifade etme şansım oldu.S.K.: Okulda siyaset okudum ama aktif olarak içinde değildim. Sadece dışarıdan eleştirmeyi, yorum yapmayı severdim. Bu ortamda kendimi mutlu hissediyorum.Üzerinde yoğunlaştığınız alanlar neler?H.E: İnternette dijital güvenlik, gözetim, sansür, telif hakları ve fikri mülkiyetle ilgili ciddi tartışmalarımız var. İlk aşamada derdimiz bunları aşabilmek. İleriye yönelik adımlarımız olacak.‘Rant ve mafyalaşma var’Telif hakkı demişken, MÜYAP ile ilgili geçtiğimiz haftalarda bir yolsuzluk iddiası çıktı. MÜYAP gecikmeli de olsa açıklama yaptı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?H.E.: Burada sorun sanat eseri sahibinin telif hakkı. Bu, fikri mülkiyetin devlet tarafından onaylanması demek. Ama günümüzde öyle bir noktaya gelindi ki artık telif hakkı eşittir para olarak anlaşılıyor. İnsanlar kendi mülkiyetlerini paraya çevirme konusunda fazla kapitalist. Mesela bir kitap yazılıyor, fotoğraf çekiliyor ya da müzik yapılıyor. Bunun paraya çevrilmesiyle ilgili bir dengesizlik var. Çünkü sanat eserinin birim fiyatı diye bir şey yok. Çünkü ranta çok açık, mafyalaşma var. Sadece telif hakkını alan şirketler ve mafyalar arasında dönüyor iş. Halka çok yüksek maliyetlerde satılıyor. Oysa bunun iki yöntemi var. İlki, sanat eseri yapıldıktan sonra fikri mülkiyet hakkını devlet teslim etsin. İkincisi ise herhangi bir eserden herkesin faydalanacağı açık bir kaynak oluşturulsun.Umutcan Öner: MÜYAP ve benzeri kuruluşlar sanatı üreten sanatçı ve tüketen halk arasında kan emen oluşumlar. Sanatı, eseri, sanatçıyı ya da son kulanıcıyı( end-user)korumak gibi bir derdi yok. Bu tür oluşumların önü alınmalı.Nasıl alınabilir önü, siz ne öneriyorsunuz?U.Ö.: Ne yazık ki emeğin başka türlü korunamayacağı fikri hâkim. Oysa gerçekte öyle değil. Eser sahibi araştırsa çok farklı gelir modelleri olduğunu görebilir.H.E.: Bizim çözümümüz toplum ile sanatçı arasındaki bağın sağlamlaşması. Zaten bu olursa toplum sanatçıya bakar. Bundan şüphemiz yok. Global örnekleri de var. Mesela Amerika da bir rock grubunun albümü internet üzerinden ücretsiz bağış usulü satıldı. İlk 30 günde 1,2 milyon kişi ziyaret etti. Toplam da 2,2 milyon dolar para kazandı gönüllü bağış üzerine. Yıllarca Anadolu halkı âşıklara, halk ozanlara bakmıştır. Tabii sanatçıya da iş düşüyor burada. Sanatçının derdi sanat değil de para olmaya başladıkça, sanatçıyla eser arasındaki ilişki de yozlaşmaya başladı.S.K.: Harun sosyal yönünü değerlendirdi. Hukuki olarak baktığımızda ise Türkiye’de ve kıta Avrupa’sında olan telif hakkı koruması, eser sahibininhayatı artı 70 yıl. Bu çok uzun bir süre. Mesela İngiltere’de ise bu süre eser sahibinin hayatı artı 50 yıl. Fakat İngiltere korsan Partisi’nin manifestosuna baktığımızda onların önerileri bu sürenin 10 yıl olması yönünde.Bizde eser kitleye ulaşamadığında zaten bir önemi kalmıyor, kamuya ulaşması lazım. Türkiye’de patent konusu da hem hukuki hem sosyal olarak sıkıntılı. Bu konuda düzgün bir çalışma yok. Patent konusunda da çalışmalarımız var.Assange, Anonymous, Red Hack, Snowden gibi kişi ve oluşumlar özellikle son dönemde, toplumsal muhalefet olmaya çalışan gruplar. Bu muhalefete nasıl bakıyorsunuz?U.Ö.: Şahsi kanaatimce bu tip oluşumlar ve kişiler kanunların gri bölgelerinde hareket ediyorlar. Bunlar işin yasa dışı kısmında kafalarına göre hareket ediyor. Biz insana yönelik çalışıyoruz. İnsanların fikirlerini değiştirmek ve fikir üretmelerine katkıda bulunmak istiyoruz. Biz bu yönümüzle onlardan farklıyız ve onların anlayışında bir muhalefet değil bizimki.H.E.: Şu anda mevcut muhalefet internet kadar muhalif olamayıp, muhalefet yapamadığı için Redhack gibi örgütler etkin. Bir süre sonra muhalefetin de muhalefeti oluşuyor.Bu muhalefetin oluşamamasını neye bağlıyorsunuz?S.K.: Ana akım medyanın özgür ve tarafsız olmaması, internetin bu kadar etkin ve özgür olmasını sağladı.H.E.: İnternetin herkese gazetecilik yapma hakkı vermesinden kaynaklanıyor. Herhangi biri kendi bloğunu kurup, kitlesini oluşturuyor, haber yazıyor, fikirlerini yayıyor. Ama şu anda ana akım medya zaten bunun karşısında duramaz. Kaldı ki ana akım medya internet kadar güçlü değil.İnternette herkesin kafasına göre gazetecilik yapması bilgi kirliliğine sebep olmuyor mu peki?S.K.: Bilgi kirliliği her zaman oluyor. Ana akım medyada da görüyoruz. Savunulan şey bilgiye erişimse iş bireyde bitiyor.H.E.: Mesela Mısır’la ilgili dezenformasyon bir haber var. Ama siz bundan emin değilsiniz. O an elinizin altında internet varsa zaten bir şekilde kontrol edip farklı kaynaklardan gerçekte ne olduğunu görebilirsiniz. Yani kişi aslında bilgi kirliliğine maruz kalmadan da bilgi edinebilir. Yorum sonuçta kişinin yine kendisine kalıyor.Gençler oy verecek alternatif parti arıyor‘Şu sorunu da çözün’ diye sipariş verenler oluyor mu?H.E.: Mesela ‘Kürt meselesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz, çözümünüz var mı?’ diye soruyorlar. Oysa bunun için bir altyapı olması lazım. Bu sistemde kitap almak için paranızın olması gerekiyor. Diğer türlü kitap okumadan edinilen bilgi sakat oluyor. Biz de diyoruz ki insanların birtakım sorunları tartışması için açık kaynaklar olsun. Herkes özgürce fikir edinsin ve sorunlara çözüm getirsin. Bunun gibi şu soruna da el atın diyenlere gelin beraber ele alalım diyoruz. ‘Partiyi kurun da oy verelim. Alternatif yok, siz gençlerin alternatifi olun.’ diyenler var. Çünkü bizde ensesi kalın amcalar hep siyasetçi olduğu için gençler alternatif arıyor.Korsan kitap ve CD ile mücadeleye dair bir çalışmanız var mı?S.k.: Valla bu sistemin kendi sorunu. Artık onu da kendi çözsün. Sistem korsana, mafyalaşmaya göz yumduğu sürece kimse bir şey yapamaz.H.E.: Mesela MÜYAP gitsin, bu müzik mafyasıyla uğraşsın insanlarla uğraşacağına.Avrupa’da yeni nesil seçmen hayli aktif. Sizin meclise girme gibi bir düşünceniz var mı?H.E.: Hemen meclise girelim, bir siyasi oluşuma dahil olalım gibi bir kaygı içinde değiliz. Öncelikle bu problemleri meclise girmeden de çözebileceğimiz kanaatindeyiz. Bu anlamda kendimizi meclisle sınırlandırmanın bir anlamı yok diye düşünüyorum ilk etapta.S.K.: Aslında şu anda kendi içimizde de tartışıyoruz. Önce icraat bazında bir şeyler yapmalıyız. Çok konuşup da bu tür polemiklerle vakit harcamak istemiyoruz.
↧