Futbolumuzun önemli renklerinden biriydi sezon açılışları. Hatta bu etkinlik, evrensel futbola bizim yerel bir katkımız olarak bile görülebilecek boyutlar kazanmıştı. Ama son birkaç yılda sessiz sedasız o da kayboldu ortalıktan. Artık ne sezon açılışı kaldı ne de jübile yapılıyor.Takımlarımızın sezon açılışları futbolumuzun önemli renklerinden biriydi. Nasıl olduğu anlaşılmaz biçimde son birkaç yılda ortalıktan kayboldu. TSYD Kupası, Başbakanlık Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası gibi keyifli uygulamalar gibi o da tarihe karıştı...Ekşi Sözlük’te sotw rümuzuyla yazan arkadaşımız ne güzel anlatmış olayı, ona kulak verelim: “Geçmişte kalan güzelliklerden biri daha. Kollektif futbol, futbol endüstrisi derken yitip giden değerlerimizden biri. Bir önceki sezon bekleneni veremeyen takımlar daha şaşaalı sezon açılışı yapardı eskiden, taraftarlarını mutlu edebilmek adına. Şimdi jübile yapan futbolcu bile yok.Futbol giderek profesyonelleşiyor, tesisler ultra lüks, otobüsler alabildiğine konforlu, koltuklar alttan ısıtmalı, zemin halı gibi, futbol topu meşin değil, taktikler, sistemler, antrenmanlar tekdüze ve mükemmel. Kusursuz çalışan bir BMW motoru gibi futbol, tıkır tıkır işliyor. Oysa biz vosvos’un sesine vurulmuştuk.”Evet, gerçekten de durum böyleydi: Sezon açılışları futbolumuzun önemli renklerinden biriydi. Farkında bile olmadan onu da kaybettik...Hayır, işin profesyonelleşmesi ya da daha kapsayıcı yaklaşımla endüstrileşmesinden duyulan sıkıntıyı dile getirmek değil amaç, işin daha önemsenmesi gereken yanları da var. Bu sezon açılışları futbolun evrenselliğine biraz da bizim yerel bir katkımızdı, oyuna böyle bir güzellik katma çabasıydı. Batı’nın giderek bir futbol uygarlığına dönüştürdüğü sezon açılışı şenliklerinin Türkçesi de buydu.Yazılı olmayan kurallara uymayı öğrenemedikÖrneğin, geçen cuma akşamı Almanya’da Bayern Münih ile Munchengladbach arasındaki karşılaşma Bundesliga’da yeni sezonun açılış maçıydı. Almanya Futbol Federasyonu yönetimi yıllardır sezon açılışını bir spor ve müzik şenliği biçiminde gerçekleştiriyor. Bizse henüz sezonun açılış maçını şampiyon takıma oynatmak gibisinden yazılı olmayan kurallara uymayı bile öğrenebilmiş değiliz.Muhabir olarak daha çok Galatasaray’ın sezon açılışlarını izledim. Sarı Kırmızılı kulübün pek çok bakımdan ayrıcalıklarını vurgulama şansı her zaman var olmuştur. Özellikle Kuruçeşme Adası gibi bir servete sahip olmak elbette ki sezon başında mutlaka hatırlanır ve hatırlatılırdı. Burada yönetim, teknik heyet ve futbolcularla birlikte öteki ilgililerin yediği yemek sezon açılışının ilk adamıydı. Transfer olan futbolcular ‘Nereye gelmişim ben!’ diye bu görkemden elbette ki etkilenir, sonraki aylarda ödenmeyen transfer taksitlerinden dolayı çok da dertlenmemek gerektiğini bilirlerdi.Sonrasında Ali Sami Yen tribünlerini tıklım tıklım dolduran taraftarlar takımlarını bağırlarına basardı. Bir önceki sezon şampiyonlukla kapatılmışsa, bu biraz da onun yeni bir kutlaması olurdu. Yarışta geri kalınmışsa bu kez mutlaka şampiyon olunacağına ilişkin inanç burada tazelenirdi. Sarı Kırmızılı takımın 14 yıl aradan sonra Derwall’le şampiyon olduğu sezonun ardından 1987-88’de Tanju Çolak ve Savaş Demiral’ın da katıldığı kadroyla yapılan açılışın fotoğrafı böylesi bir ‘mutluluğun resmi’ olarak hep gözümün önündedir.Tabii bundan önce 1992-93 sezonunda takımın başına getirilen Feldkamp’ın Ali Sami Yen’de açılış töreni değil de çok ciddi bir lig maçı yapılıyormuşçasına hareketleri ve işi biraz hafiften alan Yusuf Altıntaş’ı ceza koşusuna göndermesi kolay unutulacak durumlar değildi. O akşamüzeri tribünleri dolduran 30 bin kişi ‘Yeni hocamız sıkı adam!’ diye mutlu ayrılmıştı stattan...Elbette ki Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın açılışları da çok önemliydi. Ekşi Sözlük’teki arkadaşlar o kadar iyi anlatmışlar ki uzunca bir alıntı yapmak zorundayım, umarım kızmazlar:
“Açılışların yıldızı genelde Fenerbahçe olurdu. İster Kadıköy ister Dereağzı, her zaman dolardı açılışlar. hep iyi transferler olur, yıldız oyuncular ilk idmanında izlenirdi. Ama sezon pek iyi bitmezdi. Kanal 6’da Şansal Büyüka bir Fenerbahçe programı yapmıştı, gelen bir soru komikti. ‘Fenerbahçe neden sezonu 25.000 kişiye açıp 2.000 kişiye bitiriyor?’ Bundan öte açılış yıldızı (?) olarak Ercan Saatçi ve Kibariye gelirdi. Bir de o dönem patlamış yeni Fenerbahçe’li bir şarkıcı. Ercan Saatçi taraftara yaranmak için süper garip sarı gömlek ve ultra denyo bir mavi ceket giyer ve açılışta sözleri anlaşılmayan onlarca şarkısından birini söylerdi.”“Benim en sevdiğim sezon açılışlarını Beşiktaş yapardı. Fenerbahçe sezon açılışına hiç gitmedim ama Beşiktaş ve Galatasaray’a gittim. Beşiktaş fazla transfer yapmadığı için sezon açılışının yıldızı sarı - kırmızı ve sarı lacivert bayraklara sarılmış tabutlar olurdu. Açılışı müteakip iki takım için de okunan dualar sonrası siyah takım ve beyaz takım aralarında cenk ederdi. (...) Siyah ve beyaz takımın maçından sonra gordon hoca çıkar “It was a hard game today’’ derdi elbet.”Anadolu takımları da açılış yapardıSezon açılış ritüelleriyle ilgili herşeyi tam ve doğru olarak hatırlamak mümkün değil elbet, örneğin Beşiktaşlılar bir de Yahya Efendi Türbesi’ni ziyaret ederlerdi sezon açılışı öncesinde. Kuşkusuz günün en heyecan verici bölümü statta yaşanırdı. Tepeden tırnağa beyazlar içinde İnönü’ye çıkışları da gerçekten çok hoş bir görünüm oluştururdu Beşiktaşlı futbolcuların.Sadece onlar değil, başta Trabzonspor olmak üzere hemen tüm Anadolu takımları da böyle bir açılış yapar, çıkış tünelinin önünde kurban kesilir, kurbanın kanı oyuncuların alınlarına sürülür, ilk kez böyle bir olayla karşılaşan yabancı futbolcular şaşkına döner, hatta dehşete kapılır, fakat bundan sonra daha neler neler görüp şaşırmayı unuturlardı...
↧