Kapkaç, yakın bir döneme kadar İstanbullular için adeta bir kâbustu. ‘Gasp’ kapsamına alınan ve cezası artırılan kapkaç, son yıllarda neredeyse bitme noktasına geldi. Ancak bir dönemin kâbusu olan kapkaçın yerini bugün ev hırsızlığı aldı.Cezası çok daha az olduğu için kapkaçı bırakan suçluların büyük bir bölümü ev hırsızlığına yöneldi. Hukuk sistemindeki çarpıklıklar nedeniyle bir hırsızlık davası ortalama altı yıl sürüyor. Bu süre zarfında suçlu, tutuksuz yargılanıyor ve ev soymaya devam ediyor. İstanbul’da her gün ortalama 200 civarında eve hırsız giriyor. Geçtiğimiz yıl en fazla ev hırsızlığı Bağcılar’da kayıtlara geçmiş. Bağcılar’ı, Bahçelievler, Bakırköy, Beşiktaş ve Kadıköy takip ediyor. En az hırsızlık yapılan ilçeler arasında ise Adalar, Beylikdüzü, Silivri ve Çatalca yer alıyor. Yaz aylarıyla birlikte pencere hırsızlıkları artıyor. Kışın ise hırsızlar daha çok kapıdan girmeyi deniyor. Yakalanan hırsızları savcılar kısa bir süre içinde serbest bırakıyor. Bir polis memurunun söylediği şu sözler olayın vahametini özetlemeye yetiyor: “45 dakika boyunca bir hırsızı takip ettik. Apartmandan çıkarken suçüstü yakaladık. Karakola gittiğimizde savcı aradı ve serbest bırakmamız gerektiğini söyledi.” Ev hırsızları içinde 235 ayrı suçtan kaydı olmasına rağmen hâlâ elini kolunu sallayarak dışarıda gezenler bile var. Biz de, “Ev hırsızlıkları neden her geçen gün artıyor?” sorusunun peşine düştük. Hırsızlarla görüştük, bir evi nasıl soyduklarını ilk ağızdan dinledik.Ev hırsızlarıyla iletişime nasıl geçtik?Ev hırsızlığını meslek haline getirmiş profesyonel birini bulmak umuduyla Tarlabaşı’ndaki bir tanıdığımın yanına gidiyorum. Bu konu hakkında yardımcı olamayacağını ama uzaktan bir akrabasına yönlendirebileceğini söylüyor. Benim yanımda, ‘dayı’ dediği akrabasını arıyor. Dayı, müsait olduğunu söylüyor. Görüşmek için Fatih’e gidiyorum. 50-55 yaşlarındaki dayı, oturduğu semtin eski kulağı kesiklerinden. Şu an bir çay ocağı işletiyor. Geçmişte 10 yıldan fazla hapis yatmış. Herkes bu yüzden ondan çekiniyor. Kendisine, ev hırsızlarıyla görüşmek istediğimi, yaşantıları hakkında bir haber hazırladığımı söyledim. Dayı, “Mesele değil. Yarın kulaklarından tuttuğum gibi çay ocağına getiririm!” dedi. Ertesi gün gerçekten de üç tane hırsızı çay ocağına getirmişti. Ayrıca Bakırköy ve Bahçelievler’deki polislerle sabaha kadar devriye attık. İki semt de çok hareketliydi. Saatler sabaha karşı 4’ü geçtikten sonra telsiz anonsları artmaya başladı. Bakırköy Osmaniye’de, tren hattına yakın bir sokakta ev hırsızlığı ihbarı aldık. Kısa süre içinde olay yerine intikal ettik. Polislerden biri inip hırsızın gidebileceği istikamete doğru hızla koşmaya başladı. Arabadaki polise, “Bu elbise ve ayakkabılarla nasıl koşuyorsunuz?” diye sordum. Gülerek, “Koşamıyoruz ki!” cevabını verdi. Biz de biraz ilerdeki tren istasyonunun hemen yanındaki boşaltılmış lojman binasını ve çevresini kontrol ettik. Hırsızı kıl payı kaçırdığımızı anlayınca ihbar yapılan eve gittik. Bir apartmanın üçüncü katında oturan aile telaş içinde kapıda bekliyordu, korkmuşlardı. Hırsız kapıyı açmak için zorlamış ama ev sakinlerinden biri uyanınca kaçmıştı. Evin hanımı, polislere yalvarırcasına, “Artık yeter! Ne olur bu duruma bir çare bulun. Hırsızlardan bıktık artık!” diyordu.‘Para kaldırırsak mahalleliye kurban kesiyoruz!’19 yaşındaki Kahramanmaraşlı Ü.K., ilk hırsızlığını ortaokulda yapar. İki arkadaşıyla birlikte kendilerine veresiye vermeyen okul kantinini soyarlar. Yaptığı bu ilk hırsızlığın maddi getirisinden ziyade yaşadığı heyecan etkiler onu. Zaten İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan babasının geliri çok kötü değildir. Ama bir kere çalmaya alışır Ü.K. Ardından manavdan muz, dükkânlardan ise sadaka kutularını çalar. Büyükçekmece’de oturan zengin bir arkadaşıyla villa soyarlar. Bu soygun, Ü.K.’nin ilk büyük ‘işi’dir. Soygunu yaptıkları gün tutuklanır, yaşı küçük olduğu için salıverilir. İlk hapis cezasını, arkadaşının annesinin evini soyup altınlarını çaldığı için alır. Beş ay hapis yatar. Dışarı çıktıktan sonra oturduğu mahalledeki hırsızlarla soyguna çıkmaya başlar. Ev soymak için şehir dışına da gider. Kendisiyle buluştuğumuzda, Antalya’dan yeni gelmişti. Sokak ağzıyla, “Abi, birkaç gün sonra bayram. Paket olmadan bayramı anne babamızın yanında geçirelim istedik anladın mı?” dedi. Bir hırsızın böyle bir düşünceye sahip olması ilginçti! Dahası, Ü.K., bir ev hırsızlığından yüklü miktarda para kaldırdığında ilk iş olarak yoksul komşuları için koyun kestiriyormuş. Hırsızlığı, bir tür ‘hastalık’ olarak tanımlayan Ü.K., “Helalinden, dolgun maaşlı bir iş bulsan çalışır mısın?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Bu benim için artık neredeyse imkânsız. Bir iş bulup çalışsam gördüğüm parayı alır giderim. Zaten uyuşturucu kullandığım için hangi iş bana para yetirir?”‘Bizi yakalayan polislerle dalga geçiyoruz!’27 yaşındaki Kastamonulu Z.E., hırsızlık yapmak için Ankara’dan İstanbul’a taşınmış. Babası 15 yıldır cinayetten içerde yatıyormuş. Annesi ise kanserden ölmüş. Hal böyle olunca kendini gayrimeşru bir hayatın içinde bulmuş. Hırsızlığa ilk olarak lüks arabaların armalarını çalarak başlamış. ‘Suç ortağım’ dediği bir dostu vasıtasıyla ev hırsızlığına yönelmiş. Hırsızlığın inceliklerini de bizzat ondan öğrenmiş. Şu an, ikili birlikte iş yapıyor. Genelde her hırsızın tüm sırlarını paylaştığı bir ‘bady’si bulunuyor. Eğer içlerinden biri hapse düşerse diğeri tutuklunun masraflarını karşılıyor, varsa ailesine yardım ediyor. Z.E., bugüne kadar yedi kez hapse girmiş ve toplamda dört yıl içerde yatmış. Kendi ifadesiyle bu yolun ‘kaşarı’ olmuş. Belki de bu yüzden yakalandığında polislerle kırk yıllık dostmuş gibi konuşuyor. Hatta arkalarından koşan ve kendilerini yakalayan polislerle dalga bile geçiyor: “Abi iki saattir peşimizdesiniz. Kan ter içinde kaldınız ama ben birkaç hafta bile yatmadan dışarı çıkacağım.”‘Kapkaçı bıraktım ev hırsızlığına başladım’23 yaşındaki A.P., kelimenin tam anlamıyla akraba kurbanı. Diyarbakır’dan çalışmak için İstanbul’a geldiğinde ilk iş olarak bir tanıdığı vesilesiyle tablada tavuk pilav satar, helalinden para kazanır. Teyzesinin oğlu ise çalışmadığı halde son derece lüks bir hayat sürer. Bu çelişki, A.P.’nin dikkatini çeker ve işin aslını öğrenmeye çalışır. Teyze oğlu, A.P.’ye ev hırsızlığı yaptığını ve isterse birlikte çalışabileceklerini söyler. A.P., birkaç ay içinde işin bütün inceliklerini öğrenir. Bahçelievler’de yaptığı bir soygun sırasında balkondan düşer ve ayağını kırar, yakalanarak cezaevine düşer. Çıktıktan sonra hırsızlık yapmaya devam eder. Mala karşı işlenen suçlarda mahkeme süresi uzun olduğu için ev hırsızlarının ıslah olması neredeyse imkânsız bir hale geliyor. Kişi, cezalar caydırıcı olmadığı için dışarı çıkar çıkmaz hırsızlık yapmaya devam ediyor. A.P., “Bizim mesleğin tövbekârı olmaz abi!” diyor.Ev hırsızınınbir günü nasıl geçer?Gece hırsızları eğer keşfe çıkmayacaksa gündüzleri uyuyor. Gündüz işe çıkanlar ise parayı bulurlarsa hava kararınca kendilerini sokağa atıyor. Öyle ki A.P., bir gecede 2-3 bin TL harcadığını söylüyor. Paranın çoğu içki ve uyuşturucuya gidiyor. Paraları bitince uyuşturucu almak için tekrar ev soyuyorlar. İçlerinde eve girmeden önce cesaret kazanmak içın hap içenler de var. Hırsızlar bir soygun sonrasında muhakkak kendi evlerine gidip başka kıyafet giyiyor. Tanınmamak için saç modellerini sık sık değiştiriyorlar. Genelde pahalı spor ayakkabıları alıyorlar. Ü.K., “14 tane spor ayakkabım var ve bunlara resmen servet yatırdım.” diyor. Lüks mahallelerde soygun yapan hırsızlar son derece resmi giyiniyor, kiraladıkları pahalı arabalarla işe çıkıyor. Bu hırsızlar, aile görüntüsü vermek için yanlarına kadın da alıyor. Hırsızlar genelde telefonla konuşmayı tercih etmiyor. Önemli bir gelişme olduğunda aralarında şifreli konuşuyor, bir yer belirleyip buluşuyorlar. Üzerlerinde nüfus cüzdanı taşımıyorlar. Polis çevirirse suça bulaşmamış bir akrabalarının TC kimlik numarasını söylüyorlar.Hırsızların da bir jargonu var!Zaman içinde hırsızların kendi aralarında kullandıkları bir jargon oluşmuş. Erkete: Gözcü.Askıcı: Balkondan eve çıkan hırsız.Tufacı: İşyeri soyan hırsız. Paket olmak: Yakalanmak.Kofti kofti: Küçük, ucuz hırsızlıklar.Aynalı kofti: Büyük hırsızlıklar.Aynasız, zarbo: Polis.Bükeme: Sessiz ol!Ayan: Hırsızların birbirlerine hitap kelimesi.Paketli: Parası olan kişi.İşini almak: Parasını çalmak.Kene: Para.GOP’a gitmek: Uyuşturucu almak için Gaziosmanpaşa’ya gitmek.Kaşar olmak: Usta olmak.Kanal: Uyuşturucu satan torbacı.Freze saat: Polislerin yoğun olduğu dakikalar.Jaws: Yunus polisleri.Siyah-Beyaz: Normal polis otosu. Ihlamur çaydan güzel: Biri geliyor dikkatli ol!Sokakta torpil patlatıp cama top atıyorlarHırsızlar, bir eve girmeden önce mutlaka keşif yapıyor. Evine girecekleri kişinin arabası var mı? Akşam evine çantayla geliyor mu? Bunlar tespit edilmeye çalışılıyor. Gündüz evde birilerinin olup olmadığını anlamak için cama top atıyor ya da sokakta torpil patlatıyorlar. Cama kimse çıkmazsa soygun için harekete geçiliyor.Apartmandaki posta kutularına bakılıyor. Birikmiş mektuplardan kimin evde olup olmadığı anlamaya çalışılıyor, kapı önündeki ayakkabılar kontrol edilip zile basılıyor.Yanlarında taşıdıkları tornavida, sert plastik, nalburlarda satılan t boru ve kurbağacık yardımıyla çelik kapıyı hızlıca açıyorlar. Bu esnada karşı komşunun kapı deliğine yara bandı yapıştırıyorlar. İçeri girmeden önce sökülen anahtar mekanizması yerine takılıp kapı içerden kilitleniyor.Hırsızlar bir ev soygununa iki veya üç kişi gidiyor. Aşağıda mutlaka bir nöbetçi bırakılıyor. İçeri girer girmez yatak odasına yöneliyor, 20-25 dakika içinde evin her yerini didik didik ediyorlar. Saksı diplerine, buzdolabı ve çamaşır makinesinin içlerine hatta kirli sepetine bile bakıyorlar. Akşam yanlarına uyku spreyi ve fener de alıyorlar. Grup yakalanırsa suçu en küçük üstüne alıyor. Gece hırsızlık yapanlar sabaha karşı saat 4 ile 6 arasında evlere giriyor çünkü gece boyu devriye atan polislerin bu saatlerde iyice uykusu geliyor. Gündüz hırsızları ise kadınların pazara gittiği 16 ile 18 saatleri arasını tercih ediyor.Hızlı koşmak, rahat hareket etmek ve ses çıkarmamak için bez ayakkabı ve eşofman giyiyor, şapka takıyorlar. Eve girince çoraplarını çıkarıp parmak izi bırakmamak için ellerine geçiriyorlar.Sokakta keşif yaparken birlikte yürüyor ve sık sık arkalarına bakıyorlar. Yürürken bazen ayrılıp bazen de birleşiyorlar.Bir hırsız hapse girdiğinde daha da uzmanlaşıyor çünkü içeridekilerin tecrübelerini dinliyor, farklı teknikler öğreniyor.Hırsızların neredeyse tamamı, ilk yakalandığı anda suçu küçümsüyor ve hep aynı cümlelerle kendilerini savunuyor: “Adam mı öldürdük, dağa mı çıktık, terörist mi olduk?”Ev hırsızları genelde sağ elinin üzerine üç noktadan oluşan üçgen şeklinde bir dövme yaptırıyor ve birbirlerini bu şekilde tanıyorlar. Bu üç nokta, ‘görmedim, duymadım, bilmiyorum’ üçlemesini temsil ediyor.Kendi mahallelerinde hırsızlık yapmıyorlar. Eğer gece hırsızlık yapacaklarsa motosikletle gidiyorlar. Motosikleti evin birkaç sokak aşağısına park ediyorlar.Ev hırsızlarının yaş ortalaması 15 ile 30 arasında değişiyor. 18 yaşından küçük olanlar ceza almadıkları için hırsızlık şebekeleri tarafından tercih ediliyor. Hırsızlık, usta-çırak ilişkisiyle gençlere öğretiliyor. Şebekeler hırsızlık yaptırmak için Anadolu’dan büyük illere çocuk sevkiyatı yapıyor.fiziki olarak çalışamayacak duruma geldiklerinde bu kez çalıntı mal alıp satarak geçimlerini sağlıyorlar. Bazıları da uyuşturucu işine giriyor.kaçması kolay olduğu için genelde cadde üzerindeki evleri soyuyorlar.Çaldıkları ziynet eşyalarını değerinde bozdurmak için kız arkadaşlarını kullanıyorlar. Cep telefonu ve laptopları uyuşturucu almak için torbacılara yok pahasına veriyorlar. Bazıları çilingirlerle ortaklaşa çalışıyor. Çilingir, kapıyı 500 TL karşılığında açıp gidiyor. Evden ne kadar para çıkarsa hırsıza kalıyor. yağmurlu günlerin gecesinde evlere girmiyorlar çünkü hane sahibi gün içinde dışarı çıkmadığı için dinleniyor ve gece en ufak bir gürültüye uyanıyor.Kendi aralarında kuş dili konuşuyorlarİki hırsız konuşurken onları anlamanız kesinlikle mümkün değil, çünkü aralarında çok akıcı bir şekilde kuş dili konuşuyorlar. Onları dinlerken bizim ağzımız açık kaldı. İşte bazı örnekler:Selfen belfenle bulfugün gelfelcen mi ilfişe? Sen benimle bugün işe gelecek misin?Eneviş boneviş? / Ev boş mu?Palfarayı bulfulduk alfaleme girfidiyoz mu tenevişe? / Parayı bulduk aleme gidiyoruz mu Taksim’e?Orfortalığı kelfes birfirisi gelfiriyor mu? / Ortalığı kes birisi geliyor mu?
↧