Bakırköy’deki dükkanı kapatıp yola çıktığımızda Bilbao’da Gökhan Keskin’in attığı gol ile Beşiktaş 1-0 öne geçmişti. Spiker Gökhan’ın 30 metreden enfes vurduğunu anlatıyordu. Baba oğul sevinmiştik. Dönemin Bilbao’su karşısında öne geçmek, hele o günlerin futboluyla meseleydi. (Beşiktaş o akşam 4-1 kaybetti.)Sadece bizim için değil tüm Türkiye için sürpriz bir başlangıç olmuştu. Ne var ki o gece heyecan bitmeyecekti. Bordeaux -Fenerbahçe maçı da hemen hemen aynı saatlerde yayınlandığından kulağımız radyoya yapışmıştı. Babamın Ford Capri marka spor otomobili ile Yeşilyurt-Florya kavşağına doğru hızla yaklaşıyorduk. Bordeaux’ya bağlıydık ya da bağlandık tam hatırlayamıyorum. Elimde küçük bir radyo var bir çekiyor, bir cızırdıyor çoğu zaman zorlanıyoruz.Capri’nin radyosu niye çalışmıyor bilmiyorum.Ama şunu net hatırlıyorum; Selçuk... Selçuk... Selçuk... goollllll!..O iki kapılı küçük otomobilde Galatasaraylı baba ile Beşiktaşlı oğlu çılgınlar gibi seviniyordu... Sonradan golleri izledik. İlyas Tüfekçi efsane Tigana’yı oyundan düşürüp araya öyle güzel bırakmış ki Selçuk Yula önce sağ ayağıyla dokunmuş, sonra sol’u ile müdahaleden kurtarmış ardından sol ayak içi plase ile işi bitirmişti...Patlayıcı bir depar, muazzam bir yumuşatıp koşu koridoruna topu yuvarlama dengesi, ince bir dokunuşla topu saklayıp, alamet-i farikası sayılacak ayak içi plase ile golü bulmasını bugün olsa yere göğe koyamayız. Selçuk ağabey’in transfer piyasasındaki fiyatı bir gecede 10’a katlardı.Murat Ünlü’nün o üç Selçuk, Selçuk, Selçuk nidası sağ kontrol, sol saklama, sol bombalama aksiyonlarını anlatıyormuş meğer... (Fenerbahçe o akşam Bordeaux’yu 3-2 yenmişti)Aradan yıllar geçti Türkiye değişti. Futbol, futbolcular, transferler, statlar hepsi evrim geçirdi.Tabii ki otomobiller de..Hepsini unuttum ama o siyah-sarı özel yapım Ford Capri’yi hiç unutmadım.Sebebi gayet açıktı..Dönemin en performanslı otomobillerinden biriydi... Seri, ani hızlanan, diğerlerinin arasından süzülmemizi sağlayan bir efsaneydi..Tıpkı Selçuk Yula gibi..O akşamdan sonra ne zaman Yeşilyurt-Florya kavşağından Yeşilyurt’a kıvrılsam hep Capri’yi, o golü ve Selçuk Yula’yı hatırlardım..Artık hiç unutmayacağım.Kulaklarımda Selçuk.. Selçuk... Selçuk nidaları, içimde goooolll coşkusu ve Selçuk Yula..Babam ile aramızdaki birkaç futbol anısından sadece birisi, ama en anlamlısı olarak kaldı şimdi.İrlanda maçında İsmail’in sağ kanattan ortaya kesip, ona kafayla attırdığı gol, gazete kritiklerinde okuduğum penaltıcının kralı yazılarını hatırlıyorum bir de..Hatta Avusturya’ya penaltı golünü attığında oradaydım.Allah’ım ne büyük bir keyifti..Bugün bu mesleği yapmamıza ilham veren onlarca futbol figürü arasındaydı Selçuk Yula.LET THE SUN SHINE IN1978 Dünya Kupası’nda Mario Kempes ile tanıştık. Televizyon futbol oyununu Türkiye’ye sıkı sıkıya işlemeye başlamıştı. Avrupa’dan yapılan yayınların artmasıyla Türk insanı bu büyülü oyunu artık evinde izliyor, futbol kültürü hızla büyüyordu. Arjantin 78 o yılların televizyona sığmayan büyüklüğü ile yoğun futbol yayıncılığında milat olmuştu. Arjantin’in çubuklu mavi beyaz forması, sahaya atılan küçük kare şeklinde kesilmiş kağıt parçacıklarının(konfeti) yeşil sahayı süslemesi ve tribünlerin coşkusunu unutmamız mümkün değil. Tabii o zamanlar renkli televizyon olmadığından ancak gazetelerdeki fotoğraflardan anlayabiliyorduk şölenin renkliliğini. Mario Kempes Arjantin Milli Takımı’nı şampiyon yaparken gol kralı oldu.O dönem biz Türkler için yeleli saçları ile diğerlerinden hemen ayrılırdı. Gol attıktan sonra iki elini yukarı kaldırıp tribünleri selamlardı. Başka bir enerjisi, kabına sığmayan bir patlayıcı gücü vardı.Selçuk Yula ona benzetilirdi. Bir kere gol kralıydı. Saçlar uzun ve dalgalı, sahada onun gibi çok hızlı, usta bir son vuruşçu, karşı karşıya pozisyonlarda soğukkanlı...Yula onun gibi gollerinden sonra kollarını kaldırarak selamlardı taraftarını..80’lerde kült olan “Hair” filminin kahramanları ile saçları nedeniyle benzerlik kurulması Yula’nın şöhretine magazinel bir katkı yapmıştı.Entelektüel tarafı da bu savı destekliyordu ama galiba sonradan anladık bu halini..Yaşarken kıymetini bilemediğimiz, belki onu anlatırken cimri davrandığımız için isyan ettirdiğimiz, en gerçek Fenerbahçeli’den daha Fenerbahçeli bir futbol kahramanıydı..Aslında onu bugünün sosyal yaşamı ile yıldızlaştığı 80’lerin başındaki sosyal yaşam içindeki simgesel olabilecek olan rolüyle anlatmak isterdim ama erteliyorum!..Bordeaux maçının son düdüğü nihayet çalmış Ford Capri müzelik olmuştur yazar için..Şimdi hayal ediyorum kulağımda cızırtılı o radyo ve “Hair” filminin unutulmaz parçası “let the sun shine in...”Nur içinde yat Selçuk Ağabey...İyi Bayramlar.
↧