İnsanı eşya yerine koymak ayıptı, şimdi eşyasına gösterdiği özeni bile esirgiyor insan insandan. Bir yerden bir yere taşındığında koltuğunun çizilmesine isyan ederken, bir sinema seyircisi rehavetinde patlamış mısır yiyerek izliyor koltuğunda ölümleri. Ruhundan parçalarla ödediği pahalı bir alışveriş bu. Daha pahalı bir şey yok ucuz kandan.Hiçbir mazeret hayattan daha değerli değilse, bir insanın kanını dökmenin bütün insanlığın kanını dökmekle eşdeğer olduğuna inanan bir medeniyetin çocuklarının kan denizlerinde çıkacak bir sahil bulamayışı karşısında düşünmemiz gereken nedir? İnsanlığın esenliği onların yaşamasına bağlıydı oysa. Selamı yaymak sorumluluğuyla yürümelerine.“Başkalarının ölümünü hayal edememek” olarak görüyordu Camus, öldürenlerin çıkmazını. Ölüm mimarlarının ağzından şöyle gerekçelendiriyordu eylemlerini: “Dediler ki, her siyasi doğruluk er geç öldürmek zorunda kalır. İnsan ya bu aşırılığa düşmeyi göze alır ya da dünyayı olduğu gibi kabul eder… Bu yargı büyük bir coşkunlukla öne sürülüyordu. Ama öyle sanıyorum ki, bu coşkunlukları başkalarının ölümünü hayallerinde yaşayamadıklarından ileri geliyordu. Başkalarının ölümünü düşünememek çağımızın bir bozukluğudur.”Bir itiraftı aslında bu. Katlin, “Aşırılığa düşmeyi göze almak” ibaresiyle estetize edilişinin itirafı. Öldürmek ayağı kayıp çukura düşmek gibi bir “aşırılığa düşmek” değildi. Bu göze alınan bir şeydi; bir gözü karalık, bir tercih, bir risk yönetimi… Camus’ya göre iki seçenekten birini tercih edecekti dünya hamuruna şekil vermek isteyenler. Ya dünyayı olduğu gibi kabul edecekler, ya da aşırılığa düşmeyi göze alıp kanlı kurabiyeler yapacaklardı ondan.Başkalarının ölümünü hayal edebilmek, ne uzak bizden… Yalnız katiller değil, tanıklar da başkalarının ölümünü hayal edemiyor çünkü. Şahidin hayale ihtiyacı olmadığını söyleyebilirsiniz. Hadi söyleyin! Diyelim yakmadı, o halde neden kızartmıyor ateş yüzümüzü! Neden keskin nişancıların av hayvanları gibi bir bir yere düşürdüğü insanlardan bir damla kan sıçramıyor kalbimize! Kahır mı, o bizim her günkü terimiz.Camus’nun satır aralarındaki katillerin başkalarının ölümünü hayal edemeyişlerini anlamak mümkün. Çünkü öldürülen “Başkaları”dır. Zaten dünyada bir onlar vardır bir “Başkaları.” Çılgınca hareketlerin senelerin pişmanlığıyla ödeneceği de hatırlarına gelmez. İnsan hayatından yaşamak için gerekli işlere ayrılan zaman çıkarıldığında zaten pek az bir zaman kalmaktadır. Karşıtları uzlaştırmak yerine taraflardan birini yok etmek vakit açısından daha tasarruflu olabilir. Hem barışa katkı sağladıklarını anlatmaya vakitleri olmadığı gibi, pişman olmaya da vakitleri yoktur.Selamı yaymak sorumluluğuyla yeryüzünde yürüyenler için hiç kimse yaşama hakkı açısından “Başkası” değildir. Kitapları vardır, “Ey inananlar!” hitabından çok “Ey insanlar!” hitabıyla aynı safa getiren canı. Ateşin düştüğü yeri değil, düşmediği yerleri de yaktığı bir geniş arzdır onlar için yeryüzü. Yaratılanı yaratan hatırına seven bu semavi insanlara peygamberleri şöyle seslenmiştir: “Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler (Allah ve melekler) de size merhamet etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 58; Tirmizi, Birr, 16.)Dünya, Müslümanların kanını ucuzlatarak kendi geleceğini de tehlikeye atıyor. Soluk alıp vermekte güçlük çeken bir yeryüzü panoramasına rağmen yapıyor bunu. Yalnız insanlar değil, bütün canlılar; hatta dağlar, taşlar ve denizler değerini İslâm esenliğinde ararken, onun bir esenlik yolu olduğunu gizleyerek insanlık suçu işliyor.İnsanlığın değer çıtasını yükseltmek isteyenler, rahmet peygamberiyle bir an önce tanışmalıdır. İslâm’ın evrensel değerleri insanlığın evrensel değerleridir çünkü. Müslümanları saha dışına atarak kazanılacak bir zafer olmadığı gibi, İslâm’ın anlaşılmadığı bir dünyanın kaostan çıkış şansı yoktur.İslâm’ın anlaşılmamasında kimi mensuplarının temsilden uzak davranışlarının rolünü inkar etmek mümkün değildir. Bizim bize yaptığımız, bizi yok sayanların bize yaptığından daha ağır sonuçlar vermiştir tarih boyunca. Davranışlarımızı temsil sorumluluğuyla güzelleştirmenin, Müslümanların şefkatli eliyle yeryüzünü yeniden buluşturmak anlamına geldiğini çıkarmamalıyız hatırdan.Ömer bin Abdülaziz, zaferden bahsedip de “Hiç Müslüman öldü mü?” sorusunu “Sadece bir adamcağız öldü!” şeklinde cevaplayan komutanını azletmiştir ateşten sözleriyle: “Bir adamcağız ha! Bu ikidir oluyor. Bana koyun, inek ve ganimetle geliyor, fakat bir müminin öldüğünü söylemiyorsunuz! Yaşadığım sürece kumandan ve vali olamayacaksınız!” Ucuz kan pahalı kandır.
↧