Ekmeğini çöpten çıkaran bir grup insan... Her sabah çöp dökmeye gelen kamyonun yolunu dört gözle bekliyorlar. Çoluk çocuk, büyük küçük demeden çöplükte hem yaşayan hem de çalışan bu insanlar, ‘Çöp’ belgeseline konu oldu. Onuncu ödülünü Uluslararası Akdeniz Film Festivali’nde alan belgeselin yönetmeni Burak Türten’le bu insanlık dramını konuştuk.Çoğumuzun yaklaşmaya, görmeye, kokusunu duymaya bile tahammül edemediği yerledir çöp konteynerleri, çöp kutuları ya da çöplükler. Bir sokaktaki konteynerin yanından geçmek bile içimizi kaldırmaya yetiyor çoğu zaman. Peki, hiç düşündünüz mü? O çöplerin içinde yaşayanların var olabileceğini. Ya da ekmek parasını çöpten çıkarmak zorunda olanların sayısını. Hayal sınırlarımızı biraz daha zorlayalım. İnsan hasta olacağını bile bile nasıl çöpte yaşar? Çocuğunu orada nasıl büyütür? İlk etapta insanın aklı almıyor ama Türkiye’de bu tür tablolar ne yazık ki var. O tablolardan birini Kayseri Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi master öğrencisi ve yarı zamanlı öğretim görevlisi Burak Türten, bir belgeselle görüntüledi. 10 ödüle layık görülen ‘Çöp’ belgeseli, en son Fransa’da düzenlenen Uluslararası Akdeniz Film Festivali’nde en iyi belgesel ödülünü aldı. Ajitasyona açık bir Türkiye gerçeğini, duygularından sıyrılarak görüntüleyen Burak Türten’le festival dönüşü bir araya geldik.‘Kokmuş balıkları kızartıp yediklerini gördüm’Gelecek yüzyılın en büyük sorununun çevre olacağına dair öngörülerden yola çıkıp, çevre temalı bir belgesel çekmeye karar verdiklerini söylüyor Burak Türten. 2011 yılında belgeseli çekmek için Adana Pozantı Belediye çöplüğüne gidince, çöp sularının nehre karıştığı, atıkların ormana zarar verdiği bir alanla karşılaştıklarını anlatıyor. Türten, “İçine girdikçe konunun bir çevre sorunu boyutunu aşıp insani bir boyuta taşındığını gördük. İnsan sorununun daha önemli olduğuna karar verdik.” diyor.Her ne kadar Pozantı Belediyesi izin vermediği için belgeseli çekemeseler de, pes etmeyip güneydeki belediye çöplüklerini gezmişler. Sonunda filmin konusunun geçtiği yerin en uygun alan olduğuna karar vermişler. Alanın neresi olduğunu, izin aldıkları yetkililere ve oradaki insanlara söz verdikleri için söylemek istemiyor. Daha önceki tespitleri burada daha çok netleşiyor ve artık belgesel, insan üzerine kurgulanıyor. Çekimler 5 gün sürüyor. Ancak son gün insanlarla bire bir görüşülüyor. Çöp ihalesini alan ve ‘şıh’ denilen kişiden yani patrondan hayli çekiniyorlar. E tabii bir de güven sorunu var. Burak Türten, “5 gün boyunca onlara dışarıdan bakmamaya, onlar gibi davranmaya çalıştık. Yeri geldi sofralarına bile oturduk. Onlardan biri gibi olmak, filmin samimi olmasındaki en büyük etkendi.” diyor.İlk izlenimlerini ve en çok etkilendiği anları anlatıyor Türten. Tarihi geçmiş ürünler belediye çöplüklerine dökülüyor. O günler geldiğinde insanların nasıl koşuştuğunu, kapış kapış aldığını görünce ne kadar üzüldüğünü anlatıyor. “Düşünsenize, kim ne kadar çok alırsa kendini şanslı hissediyor.” diyen Türten, çöplükte çuvalların içindeki kokmuş balıkları çektiğini, o balıkların akşam kızartılıp yenildiğini görünce durumun vahametini anladığını söylüyor.‘Çöpçü dedikleri için okula gitmek istemiyorum’Çekim yapılan çöplükte altı yedi aile var ve hepsi akraba. Çoluk çocuk hep beraber çöp topluyorlar. Yılın 365 günü orada yaşayan, hatta orada doğup büyüyenler, çöplük haricinde başka bir yeri görmeyenler var. Baba büyük çuvalla çöp toplarken, 5 yaşındaki çocuğu eline aldığı küçük poşete çöp doldurarak yardım etmeye çalışıyor. Belgeselde konuşan bir adamın söyledikleri ise çaresizliğin boyutunu gösteriyor: “Ailecek çöpte büyüdük. Ablam, abim, amca çocuklarım hep beraber buradayız. 4 çocuk büyüttüm burada. Şimdi beşincisi geliyor. Keşke daha farklı bir iş olsa da orada çalışsam, ama mecbur çöp de bizim ekmek kapımız.”Çöplük hayatının en masum ve en mağdur üyeleri çocuklar. Boy boy, farklı yaşlarda bu çocuklar ne yapar, nasıl yaşar, okula gider mi, hasta olmaz mı diye sorular diziliyor. Belgeselin yönetmeni Burak Türten, “Çocuklar sözde okula gidiyor, ama biz beş gün oradaydık ve onları hep çöp toplarken gördük.” diye konuşuyor. Duruma açıklık getiren ise okul çağında olan bir çocuğun sözleri oluyor: “Tıbbi atık torbalarını topluyoruz. İnsan eti, kesik parçalar çıkıyor. Ama n’apalım, mecbur topluyoruz. Okula gitme şartlarımız çok zor. Genelde gitmiyoruz. Derslerimize çalışamıyoruz. Okulda sadece öğretmenim ve iki arkadaşım biliyor. Okula gittiğim zamanlarda da onların yüzüne bile bakamıyorum. Gittiğimizde de çöp topladığımızı bilenler çöpçü dediği için gitmek istemiyoruz.”Bu sözler, hâlâ hayatta olan bir çocuğun feryadı belki. Bir de hastalanıp gözünü açtığı dünyaya yenilen ve peşinden koştuğu kamyonun çarpması sonucu ölenler var ki, işte onlar hiçbir zaman dertlerini dile bile getiremediler.‘Bir yıl boyunca belgeseli festivallere göndermedim’Burak Türten, büyük bir çöp dağına her sabah 10 kamyon çöp geldiğini ve ailelerin çöp kamyonlarının, çöpleri küren kepçe operatörlerinin peşinden nasıl da koşturduğunu anlatıyor. Çöpleri karıştırıp özellikle plastik, cam, kâğıt, poşet, demir bulmaya çalışırken, ezilme tehlikesi de yaşıyorlar. Çöp bölgesinin yanı başında yaz kış çadırlarda yaşıyorlar. Su, elektrik, yol yok. Haftada bir kez itfaiye su getiriyor.Belgeseli bir sosyal sorumluluk olarak gören Tüter diyor ki: “Bu, bir insanlık dramı. Türkiye’de böyle bir şeyin olduğuna hâlâ inanamıyorum. Kabullenemiyorum. Filmi bir yıl boyunca hiçbir festivale göndermedim; rencide olmasınlar diye. Ancak festivallere yollamazsam kimse bunları görmeyecek ve bu insanların daha iyi şartlarda çalışmasını ve yaşamasını sağlamayacaktı. Filmin bir şekilde kamuoyu oluşturması gerekiyordu, bu da ancak festivallerle olurdu.”Çöp belgeselini izlediğinizde çöpten oyuncak toplayan çocukların görüntüsü dokunuyor en çok da. Her şeye rağmen kendi dünyalarında çocukluğunu yaşamaya çalıştığını görüyorsunuz. Ve orada doğan, büyüyen bu insanların, çöp toplamaktan başka bir iş yapamayacaklarına inanmaları, eğitimsizlik ve cehaletin yüzünü bir kez daha gösteriyor.Çöp’le gelen başarısı Burak Türten’in hayata bakışını etkilediği kadar, gelecek planlarını da etkilemiş. Bu işe yeni başlayan biri olarak, Türkiye’deki birtakım sorunları, en iyi belgesel filmlerle ifade edileceğini düşünüyor. Ve bundan sonra hep belgesel çekmek istediğini belirtiyor. Belgesel çekimlerinde hayal bile edemediği ekipmanları tereddütsüz veren fakültesine ise teşekkür ediyor.
↧