Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Alta düştüm diye üzülme mertlik ölmedi diye sevin!

$
0
0
652. Tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri geçtiğimiz hafta sona erdi. Başpehlivanlık payesini, oyunları 3. kez üst üste kazanan Ali Gürbüz alırken, biz de şimdiye kadar hep dıştan görülen pehlivanların iç dünyasına konuk olduk.Düm, teke teke... Düm düm tek... Davul sesleri uzuyor. Ağırbaşlı zurna sesinin takıldığı davulların sesleri... Benim ise yüreğim titriyor. İlk defa geldiğim er meydanı önümde bir girdap oluyor. O kendine çekerken kalabalığı, ben içime kapanıyorum. Sabah akşam yaptığım antrenman öncesi dualarımı tekrarlıyorum. Karamürsel’den çıkarken annemin elini öpüşüm, dün Selimiye Camii’nde abdest alırken çektiğim besmele... Ata sporumuz yağlı güreş törenlerinin değişmez geleneği Selimiye mevlidi… Orada ben de vardım. Akşam oldu, bizi misafir etti koca cami. Bizimle beraber gelen eş dost başını sokacak bir göz oda bulamamış. Kendine bir çatı altı bulamayanlar, caminin bahçesindeki kabristanı mesken tutmuşlar.Otobüsler pehlivan taşır. Uzaklardan nasıl geldim Kırkpınar’a anlamadım. Sonra bu soyunma odası dedikleri yer, tam bir araf. Üzerinde sana doğrultulan gözlerin azabı... Gözlerim kapalı derin nefes çekiyorum o nemli odada. Şaşkınlıktan bırakıp gidecek oldum biraz evvel. Yükselen seslerin arasında biri çıktı ve dokundu kulağıma. Birden irkildim. Hızlı nefeslerin dizildiği bir heyecanla soruyor: “Kispetini kontrol ettin mi Halil? Ettim ağbi, kolun nasıl? Bir şey kalmadı sanki. Ağrı mağrı yok ya. Çok şükür iyiyim.” Yükselen anonslar, o cazgır adamın manileri, heyecanımı depreştiriyor. Sözü kesiyor, kelimeleri boğazına diziyor her defasında: “Filanca boy pehlivanlar acil er meydanına!” Bu benimki mi? Hayır, yok. Biraz önceki de değildi zaten. Ne zaman gelecek benim sıram. Şu kulağıma takılan her yankı, kimyevi bir terkibin içine düşen zıt bir madde gibi. Hani karışınca şişerek kabından taşırır da bakarsın, köpüklere dönüşüp gidivermiş. İşte tabir yerindeyse içimi coşturuyor bu sesler, kabartıyor ve istemediğim bu heyecanı köpük köpük alıyor içimden.Er meydanı, cenk meydanı mı?Meydanın önüne dizilen her pehlivan gibi ben de açık vermeme peşindeyim. Sırtımı duvara dayamışım. Dışarıda vuran davulları sırtımda hissediyorum. Bu uzayıp giden karınca yuvası koridorun sonunda bir cenk var sanki. Başımı tünelden çıkarınca, zurnaların delici sesine karışmış yağ kokusu burnuma hücum ediyor. İki muhafızın beklediği o kapıdan geçip meydana çıkarken pişkinliğe bulaşmış bir heyecan var hepimizde. Ama şu aynada cengaver tavrı takınan, o koca gülleleri, giryaları kaldırıp indiren, masa genişliği omuzlarıyla sanki kafası vücuduna kaynamış benim gibi bir adamın korkmadığına eminim.Şimdi salavatçının (cazgır) sesi çalınıyor kulağıma: “Korkma pehlivan korkma meydan senindir/ Allah Allah illallah/ Alkışlarla diyelim pehlivanlara maşallah.” İlk defa çıktığım meydanda buradan geçmiş nice er yiğitler, kispetli fotoğrafındaki gibi dedemin pehlivan ruhu bulur beni. Çimlerin ortasına gelince yeri öpüp alnımıza koymaklığımızı şimdi bildim ya ben. Varsın devirsinler şu koca cüsseyi, çimleri yolayım hırsımdan. Bu meydanın şerefi yeter bana o vakit.“Hazreti Hamza’dır üstadımız, pirimiz!”Türkiye’nin dört bir yanından gelen 32 pehlivan, Sarayiçi Er Meydanı’nda dizildi. Cazgır dellallık ederken, kendi diyarına nam salmış her bir pehlivanı lakabıyla ilan ediyor. Bir nefes var ki hak getire, göğsü kabarıp, boğazındaki damarlar şişiyor, pala bıyıkları gerilip kendinden geçiyor. Nereden bulur bu manileri? Hepimize bir yakıştırma yapıyor: “Karşıdaki dağdan aldım rengini/ Araya araya buldum hepinizin dengini.” Türk bayrakları ile bezeli kalabalık, hınca hınç doldurmuş oturakları. Dürbün yardımıyla bizleri izleyenler, üç-beş ağızdan başlayan tezahüratlar meydanı inletiyor.İsmim söylenince karşıdan bir çığlık kopuyor. Dostlar, mahalleden arkadaşlarım toplanıp gelmişler bu pazar günü. Diğer yanda efsane güreşçi Hamza Yerlikaya, Kırkpınar ağası ve nice yerli eşraf bizleri alkışlıyor. Uzaktan işareti alınca rakibimle gidip tanışıyorum. Benden kısa, tıknaz bir delikanlı verdiler karşıma. Elini sıkıp sırtını sıvazladım. İçimin yankılarına hakim olamıyorum. Kara kuru bu çocuğu ne çıkardılar karşıma. Halbuki, “Allah’ın yardımı üzerine olsun!” demeyi ihmal etmiyorum dışımdan. Çünkü böyledir er meydanı, rakibin alt edilecek bir hasım değil, kendi nefsinin ete kemiğe bürünmüş halidir.İşaret gelince, yağcılar bitiverdiler yanımızda. Güneş, başımızda halelenmiş gibi yakmaya başladı beni. Testilerden dökülen yağa bulandım. Bir iğne ucu kadar yer kalmadı ki kuru kalsın vücudumda. Hak yerini bulsun diye rakibimin sırtını ben yağladım, o da benimkini. İyice yedirmeli pehlivan tenine, yoksa kuru tarafına denk gelir de yakalayıverir güreşçi adam. Sırtını yere getirir de göbeğin yıldızları sayar. İtiraz dinlemez onca göz. Hakem, hakimdir, itiraza mahal bırakmaz.Neyse, deriden kispetimin içinde yağlara bulandım, o yabancılık gitti. İşte şimdi tam pehlivan oldum.Bizi sızma zeytinyağı ile yuğarlar, göz yakmaz, şifadır deriye. Kaliteli olmazsa zeytinyağı, rahatsızlık verir adama. Şimdi, davullar vurunca peşreve başladık. Güreşten evvel yaparız bu işi, kalabalığı selamlar, vücuttaki mahmurluğu atarız. O kibirli yürüyüşte, bir el göğe kalkar, diğeri ise kispeti döver. Cazgır sıranın başına geçmiş baş peşrevi çekiyor. Bir debdebe ile yürür ki tüm pehlivanlar, her biri ona imrenir. Burada peşrev de bir maharettir. En iyi çekene ödül bahşederler. Meydanın orta yerine gelince diz kırıp üç kez yeri öper yiğit pehlivanlar. Bu, ‘karşıma çıkanın bastığı toprağa bile saygım var’ demektir.Saf zeytinyağına bulanan iri kıyım vücutlar sahanın orta yerinde parlıyor. Bu yürüyüş öyle herhangi bir yürüyüş değil. Kibir, gurur, şan, benlik, güç var... Allah yeryüzünde kibirlice yürüyenleri sevmez derler. Ama onun namına savaş meydanında yürüyenler müstesna demiş Muhammed Mustafa (sas). Besmeleler çekildi, salavat gelince davullar başka bir vurmaya başladı şimdi.Bu iş mertlik işidirBir besmele de ben çektim. Artık izleyenler kayboldu önümüzde. Elimizi uzattık, tokalaştık. Hakem elini indirince giriştik er meydanına. Nümayiş bitti, buradan sonra mertlik konuşur. Dövüş boyunca alta düştük, sabrettik üste çıktık. Hırs ile sarılınca tutulmaz adam diyorlar, aşk ile tutacaksın. Karşımdakine, oyun bir türlü işlemiyor bu yiğide. Paçama çivilemiş elini sanki. Nefesi tutup bir kez daha dalıyorum kasnağa. Güneş başımızda dikilmiş, oluk oluk ter boşalıyor alnımdan. Gözlerime giren terler yakıyor ve bir sızı başlıyor gözlerde. Yirmi dakika dayandım. Ayaklarımın altı su topladı. Nereye bassam iğneleniyor ayaklarım. Parmaklarım kasıldı, kollarım kalkmıyor. Nefeslenmeye fırsat kolluyorum. Ağırdan alayım dedim de kündeye geldim. Rakip kıvrak bir manevra ile beni kavradı, arkama geçip yere vurunca bir gürültü kopuverdi. Pehlivan, sevinçle koşuyor. Yağlanan çimlerinde ben şaşkınlıkla etrafa bakıyorum. Yine cazgırın sesi ilişti uzaktan: “Zengin babayı hayırsız evlat/ Haylaz çiftçiyi kuru inat batırır/ Pehlivan sen de hazırlanmamışsan/ Rakibin seni sırt aşağı yatırır.” e.emre@zaman.com.tr

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue