Mehmet Güvel, DHKP-C’den tutuklu mahkumların aileleri tarafından kurulan TAYAD’ta aktif olarak çalışıyor. Gezi Parkı olayları sırasında örgütün stratejik olarak eylemsizlik kararı aldığını belirten Güvel, illegal yapıya kayanlar için, “Ortadan kaybolurlar. Biz de hiç arkasını arayıp sormayız. Örgütte fazla soru sormak makul karşılanmaz.” diyor.Gezi Parkı eylemleri sırasında herkes silahlı ya da bombalı bir provokasyon ihtimalinden endişe ediyordu. Kalabalıkların içerisine karışanlarda, “Taksim, ya kanlı 1 Mayıs 1977 gününü tekrar yaşarsa?” şeklinde bir korku hakimdi. Eylemler sırasında konuştuğum bazı DHKP-C sempatizanları, örgütün merkez komitesinin toplandığını, Gezi olayları boyunca illegal bir eylem yapmama kararı aldıklarını söylemişti. Böylesi bir silahlı ya da bombalı eylem, Gezi Parkı sonrasında ortaya çıkan puslu havanın ülke geneline yayılmasını önleyebilir, örgüt için son derece olumlu olan bu atmosfer bir anda dağılabilirdi. Böyle bir kararın alındığını, bir dönem Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) başkanlığı yapan ve şu anda örgütün legal alanındaki en aktif üyelerinden biri olarak faaliyet gösteren Mehmet Güvel de doğruladı. Güvel, konuyla ilgili şunları söyledi: “Zaten halk ayaklanmıştı. Önemli olan onları iyi yönlendirebilmekti. Sen onlara doğru slogan attırırsan, eylemcilere yön verirsen bu yeter. Örgüt, bu yüzden kanlı bir saldırı yapmama kararı aldı. Dikkat ederseniz DHKP-C, Erdoğan’ın şahsı adına slogan atmaz. Bizim hedefimiz kişilerden ziyade kurumlardır, sistemdir.”‘Bu halktan adam olurmuş, yanılmışız!’Gezi Parkı olayları, Güvel’e göre başta DHKP-C olmak üzere diğer illegal yapılardaki birtakım algıları değiştirdi. “İçimizden bazılarında ‘Bu halktan adam olmaz, bu halkla devrim yapılmaz.’ görüşü hakimdi ama gördük ki bu halktan her şey olurmuş!” DHKP-C’nin eylemsizlik kararı aslında yeni bir strateji değil. Örgüt, 1996 yılında da aynı yöntemi uygulamıştı. Hapishanelerde ölüm oruçları sürerken dışarıda herhangi kanlı bir bombalı saldırı yapmama kararı alınmış, olası bir eylemle ölüm oruçlarının gölgelenmesi önlenmişti. Günlerce süren Gezi Parkı protestoları da DHKP-C’nin arayıp bulamadığı bir atmosfer oluşturdu. Polisle karşı karşıya gelen, gaz yiyen ve yaralanan her eylemci, devlete karşı büyük bir kin duymaya başladı. İllegal örgütler de bu durumdan faydalanıp yeni militanlar devşirdi, mevcut aktif üyeleri de sokak eylemleri sayesinde diri tuttu. Ayrıca bazı polislerin uyguladığı orantısız güç sonrasında, örgüt elemanları, polise karşı daha da büyük bir kin ve nefret beslemeye başladı, “Faşist devletin faşist polisi” tezleri güçlenmiş oldu. DHKP-C, haddizatında kurulduğu 1994 yılından bu yana, en büyük tehdit olarak polisi görüyor. Örgüt, Dev-Sol döneminde polise karşı farklı bir yol haritası izliyordu. Özellikle 12 Eylül öncesinde işkenceci polisler tespit ediliyor, bir dedektif gibi izleniyor ve sonunda cezalandırılıyordu. Dursun Karataş’ın liderliğe geçmesiyle birlikte örgütte şöyle bir görüş hakim oldu: “12 Eylül darbesinden sonra başta emniyet teşkilatı olmak üzere tüm devlet kurumlarına faşistler yerleştirilmiştir. Polisin içerisindeki ilerici, devrimci sempatizanlar tek tek temizlenmiştir. Bu yüzden artık bütün polisler faşisttir ve öldürülmeyi hak eder.” Gezi eylemleri sırasında atılan, “Polis, simit sat, onurunla yaşa!” sloganlarının altında yatan da bu algıyı yönetmekten başka bir şey değildi aslında…‘Ses getirecek bir eylemle ölmek istiyorum’67 yaşındaki Mehmet Güvel, 12 Eylül öncesinde sol örgütlerle tanışır. 80 öncesinde, Atatürk Havalimanı’nda çalıştığı sırada Adanalı solcu bir hemşehrisini kaçak yollarla Almanya’ya göndermek ister fakat yakalanır. Bayrampaşa Cezaevi’nin B blokunda alır soluğu. Burada değişik illegal yapılardan arkadaşlar edinir. DHKP-C’li Dursun Karataş’a sempati duymaya da bu yıllarda başlar. 1986 yılında gönüllü olarak TAYAD’a katılır. O gün bu gündür Güvel, DHKP-C’nin legal alanında faaliyet gösteriyor. 1996 yılında katıldığı ölüm orucunda 63 gün kaldığı için şu an korsakoff hastası. Ölüm orucunda uzun süre kalanların yakalandığı bu hastalık sonrasında beyin hücreleri ölüyor. Hücreler yenilenmediği için beyinde büyük bir tahribat gerçekleşiyor. Hastaların çoğunda aynı zamanda psikolojik bazı problemler de görülüyor.‘Aleviler göğsünü kabartarak konuşuyor’Mehmet Güvel, hasta olmasına rağmen örgüt için para topluyor, günde sadece 5-6 saat uyuyor. TAYAD, üyelerinden topladıkları paralarla hapishanedeki mahkumların ihtiyaçlarını karşılıyor. Her üyeden aylık 9 TL alınıyor. Yurtdışındaki TAYAD dayanışma bürolarından belirli aralıklarda 500-600 Euro para geliyor. Ayrıca bazı popüler oyuncu, şarkıcı ve işadamı da derneğe finansal destek sağlıyor. Para trafiğini Mehmet Güvel sağlıyor. Evet, tüm bunları, birçoklarına göre bir hayal olan sosyalizm için yapıyor. “Sosyalizmi göremeyecek olmanız sizi umutsuzluğa düşürmüyor mu?” sorusuna, “Ben görmesem bile belki çocuklarım görür. Göremesem bile bu yolda ölmek istiyorum. Ölümün şekli benim için değişmez. Ölüm oruçları da olabilir, bir polis kurşunu da ya da ses getirecek başka bir eylem de. Hasta yatağımda, kimseye yük olarak ölmek istemiyorum. Arkamda adım kalsın isterim. Bu yüzden sıradan bir ölüm bana yakışmaz.” diyor.Alevilerin ağırlıkta olduğu DHKP-C’de Güvel’in verdiği rakama göre Sünnilerin oranı yüzde 15-20 civarında. Güvel, kendisini biraz azınlıkta hissediyor olacak ki gülerek şunları söylüyor: “Örgüt içerisinde, Aleviler göğsünü kabarta kabarta, ‘Ben Alevi’yim.’ diyor. Bir Sünni olarak ben mezhebimi söylerken sesim biraz cılız çıkıyor. Ama bizim aramızda herhangi bir rekabet olmaz, olamaz.”Legal ile illegal arasındaki bağlantıyı kim sağlıyor?En çok merak edilen sorulardan biri de bu. Bu iki yapı arasındaki bağlantıyı, hem legal alanı hem de illegal yapıyı çok iyi bilen birisi sağlıyor. Sistem şöyle işliyor: Legal alanda bulunan herkes hakkında şifreleme yöntemi kullanılarak kriptolar hazırlanıyor. Kişinin ailevi durumu, eylemlerde gösterdiği tavrı, gözaltına alındığında konuşup konuşmadığı bir üste iletiliyor. Örgütün bu kanadı adeta bir insan kaynakları birimi gibi çalışıyor. Her legal kurumda bu kişilerden bir tane bulunuyor. Bu elemanlar, basın açıklamaları ve eylemlere fazlaca katılmıyor. Elemanlar, topladıkları bilgileri bir üstlerine raporlar halinde sunuyor. Bu kişiler fazla soru sormayan, örgüte itaati tam militanlardan seçiliyor. Mehmet Güvel, “İllegal alana korkusuz kişiler seçiliyor. Korkusu onu yönlendiriyorsa o kişiden bir fayda gelmez. En önemli kriterlerden biri de kişinin gözaltına alındığında gösterdiği militan duruştur. Legal alana yeni katılan bir genç en az 40-50 defa denendikten sonra illegale geçer.” diyor. Örgütte herkes sadece bilmesi gerektiği kadarını öğreniyor. İllegal alan sadece üstler tarafından teklif ediliyor. Örgüt üyesi tarafından yapılan, “İllegal alana geçmek istiyorum.” teklifleri pek hoş karşılanmıyor. Kişi, illegal alana geçtikten sonra ailesi ve en yakın dostlarıyla olan tüm bağlantılarını kesiyor. Mehmet Güvel, bu durumu ‘ortadan kaybolma’ olarak tanımlıyor.Aileni örgütleyemiyorsan bari tarafsız yapmaya uğraşDHKP-C, bir genci kazandıktan sonra onun ailesiyle de yakından ilgilenmeye başlıyor. Aile, örgüte karşı net bir tavır almışsa, militana, anne ve babasıyla ilişkisini kesmesi öğütleniyor. Aile, “devrim cahili” olarak nitelendiriliyor. Ama ailenin örgüte karşı radikal bir karşıtlığı yoksa ev ziyaretleri yapılıyor. Örgüt, elemanlarına şunu tavsiye ediyor: “Aileni örgütle. Örgütleyemiyorsan bile bari tarafsız yap.” Bu arada, çocuklarını örgüte kaptırmamak için çaba gösteren aileler zaman zaman bazı yanlışlara düşüyor. Kızlarını eve kilitleyip dışarı çıkmasını engelleyenler, DHKP-C’ye para teklifinde bulunanlar hatta kendi evlatlarına, ‘Sana araba alayım, evin tapusunu senin üzerine yapayım.’ şeklinde büyük bir çaresizliğe düşenler var.‘Ali Şanlı’nın İllegal alana geçmesi beni şaşırtmıştı’Mehmet Güvel, bir süre önce Ankara’daki ABD Konsolosluğu’na canlı bombalı saldırı düzenleyen Ecevit Şanlı’yı, 1995 yılında Armutlu’da dernek faaliyetleri yürütürken tanır. Ecevit ismini kullanmayı hiç sevmeyen Ali Şanlı hakkında Güvel, “Tanıdığım kadarıyla çok sessiz ve sakin biriydi. Ön planda durmazdı. Sonra bir baktım ortadan kayboldu. İllegal alana geçtiğini tahmin etmiştim. Kimseye sormadım. Zaten örgüt içerisinde bu şekilde sorular hoş karşılanmaz. İllegal alana geçecek bir yapısı yoktu. Beni şaşırtmıştı.” diyor.
↧