15 yaşında görme kabiliyetini yitiren Arif Badem, bugün 60 yaşında. Her gün Esenyurt'taki evinden çıkıp Esenler'deki işyerine tek başına gidiyor. Bunu ‘gözüm' dediği bastonu yardımıyla yapan Badem'in işi, diğer görme engellilere baston eğitimi vermek. Onlar da kendisi gibi kimseye muhtaç olmadan sokakta yürüyebilsinler diye...
“Baston bizim için gözdür. Baston olmasa şuradan çıkıp 50 metre gidemem. Ama bastonum varsa 50 km yol giderim.” Esenler Görme Engelliler Derneği'nde 5 yıldır körlere baston eğitimi veren Arif Badem, bastonun önemini bu sözlerle dile getiriyor. Tabii doğru kullanmak kaydıyla... Zaten o da bunun olması için uğraşıyor. Arif Badem'in kendisi de görme engelli. Görme kabiliyetini sonradan kaybetmiş. Nevşehir'in Avanos ilçesine bağlı Hisarlar köyünde dünyaya geldiğini anlatıp hemen ardından ekliyor: “15 yaşına kadar ben de herkes gibi koştum, oynadım. Arkadaşımın elindeki tüfek patlayınca saçmalar gözüme geldi ve o gün gözlerimi kaybettim. Etrafımda da kör biri yoktu. İlk zamanlar çok bunalıma girdim. Herkesten kaçıyordum.”
Arif Badem, şu anda 60 yaşında ve o zamanki halinden eser yok. Karşımızda kendisiyle barışık, özgüven sahibi, derdini anlatmasını iyi bilen ve epeyce esprili biri var. 16 yaşında evlenip 17 yaşında baba olunca ‘artık para kazanmam lazım' diyerek çalışmaya başlamış. Hem de ne çalışma... Köye su geldiğinde kanallarda çalışmış, kum ocağında çalışmış, dağda bekçilik yapmış, kuzu koyun otlatmış. Bir gün birinin yanına gelip ‘Sen niye çalışıyorsun ki dilensen daha fazla para kazanırsın!' demesine aldırmadan…
Ve 27 yaşına geldiğinde İstanbul'a yerleşmeye karar vermiş. Reşitpaşa'daki Altınokta Körler Derneği'nde 5 aylık eğitimden yüksek başarıyla çıkınca Badem'i bir ilaç fabrikasında işe yerleştirmişler. Ama o, fabrikadaki işle yetinmemiş, üniversitenin önünde otobüs bileti, Beyazıt Meydanı'nda oyuncak satmış, akşamları evde makrome örmüş ve dört çocuğunu kimseye muhtaç etmeden büyütmüş.
Emekliliğin ardından ise kendini daha çok baston eğitimlerine vermiş. Önceleri Bakırköy'de 9 yıl başkanlığını yaptığı Görme Engelliler Derneği'ne gelen kişilere bastonla yürümenin inceliklerini anlatmış. Sonra İşkur'un projesinde çalışmış ve orada kendisine usta eğitici belgesi vermişler. O günden beri de Esenler Görme Engelliler Derneği ile Halk Eğitim'in ortak projesi olan kurslarda ders veriyor.
Bastonu yanlış salladığını sesinden anlıyorum
Görme engellilere baston eğitimi uzun yıllardır yapılan bir şey. Eğitimin görme engelli biri tarafından verilmesi ise çok karşılaşılan bir durum değil. Badem'e bu durumu soruyoruz, şöyle cevap veriyor: “Daha önce eğitim alan kişilere de tekrar eğitim verdiğim oluyor. Öğrenciler bana ‘Gören hocalardan eğitim aldık fakat görmeyen hocadan aldığımız eğitim daha iyi.' dediler. Neden? Çünkü ben onların ne hatalar yaptığını, dertlerini anlıyorum. Bastonu yanlış salladığını bastonun sesinden biliyorum. ‘Kızım bastonu doğru salla.' diyorum, ‘Hocam ne bildin?' diyor. Ne bildin var mı, ben onun sesini takip ediyorum.”
Peki elinde baston olan her görme engelli onu doğru kullanıyor mu? Arif Badem'e göre hayır. En çok yapılan hatalardan biri bastonun yanlış sallanması. Bastonu çok kısa bir mesafede sağa sola sallamanın yanlış olduğunu anlatan Badem, bu durumu ‘tavuğa yem verir gibi' diye nitelendiriyor ve ekliyor: “Küçük küçük sallayınca sağdan soldan gelen engelleri fark edemiyorsun ve kazalar oluyor.” En zorlandıkları şeylerden biri de yön bulma. Özellikle sonradan kör olanlar için yön bulmak daha da zor. Çünkü beyninde haritayı bir türlü çizemiyor. Doğuştan kör olanlar o haritayı geliştirerek büyüyormuş.
Eğitim verdiklerimin yüzde 80'i iş buldu
Baston eğitimi verdiği kişilerdeki ilerlemeyi soruyoruz. “Eğitim verdiğim kişilerin yüzde sekseni iş buldu.” deyip ekliyor: “Eline baston alıp dışarı çıktığında ‘Daha ben kimseye muhtaç değilim.' diyor, kendine güveni geliyor. Bir kızımız vardı, evden dışarı çıkmıyordu. Şimdi bütün İstanbul'u dolaşıyor.”
Eğitimlerin ne kadar sürdüğüne gelince. Arif Badem, sürenin kişinin becerisine, algısına bağlı olarak değiştiğini söylüyor. Bazıları daha ilk iki derste dışarı çıkacak hale geliyormuş. Bazılarının ise uzun eğitimlere rağmen çok az ilerleme kaydettiğini ifade ediyor. Ona göre bunda çocuklarını çok korumacı yetiştiren ailelerin de payı var. Şöyle anlatıyor: “Öyle aileler var ki çocuğu dışarı çıkarmıyor. Bana soruyor bazı anne-babalar ‘Nasıl davranalım?' diye. Diğer çocuğuna nasıl davranıyorsa ona da öyle davranmalarını söylüyorum.”
Annem, tuvalete girerken ışığı açmıyorum diye ağladı
Anne-babasıyla ilişkisini şöyle anlatıyor Arif Badem: “8 kardeşiz, bir tek ben görmüyorum ama öldüklerinde benim yanımdalardı. Bir gün babam su almaya çalışırken ‘Hayırdır baba neden benden istemiyorsun?' dedim. ‘Senden su istemek ağırıma gidiyor.' dedi. Ben de dedim ki ‘Benim sigortam Arif diyorsun, hayatını benim gönderdiğim parayla idame ettiriyorsun, hacca gidiyorsun da bir bardak su almak mı ağır oluyor?”
Annesi de bir gün arkasından ağlamış. “Neden?” diye sormuş Badem. Annenin cevabı, “Tuvalete girerken ışığı açmadın, ona üzüldüm.” olmuş. Badem, espriye vurmuş, “Ne güzel işte, tasarruf yapıyorum.” diyerek. Ama “İnsanın en yakını bile böyle bakıyor.” şeklindeki sözleri her şeyi özetliyor.
İnsanımız yardım etmesini bilmiyor
Şehrin fiziksel şartları ve görme engelli olmanın kendiliğinden gelen zorlukları bir yana Arif Badem'i en çok üzen şey, insanların körlere genel yaklaşımı. En çok kendisine sorulan tuhaf sorulardan dem vuruyor. Mesela “Görme engelli biri nasıl âşık olur, nasıl sevebilir?” diye sormuş bir gün biri kendisine. “Neden, görme engellinin hisleri, nefsi yok mu?' diye ben de ona sordum.” diyor ve ekleme gereği duyuyor: “Görme engellilerin yüzde 90'ı sese âşık olur.”
Bir de yardım edeceğim diye yakasından elinin ucuyla tutan vatandaşlar varmış. “Affedersin at götürür gibi. İnsanımız maalesef yardım etmesini bilmiyor.” diyor Badem.
Kendisiyle ilgili bir soruyu ona değil yanındakilere soranlar, dilenci sanıp 1 lira vermeye çalışanlar, yardım edeceğim diye sıkı sıkı koluna yapışanlar hatta sarılanlar. Halbuki doğru olan görme engelli kişinin, refakatçisinin koluna girmesi imiş. Böylece önden giden kişinin hareketlerinden yol aşağı mı iniyor, yukarı mı çıkıyor anlamak daha kolay oluyormuş. Badem, son olarak da görme engellilere kendi tabiriyle ‘beeyle' bakanlardan bahsediyor. Bakışlardan eşi ve çocukları sayesinde haberdar. Kendisinden çok eşi bu durumdan rahatsızmış.