İstiklal Caddesi'ne Tünel tarafından çıktığınızda ona selam verirdiniz. Şimdilerde hummalı bir inşaat çalışmasının demir yığınları içine hapsolmuş küskün Narmanlı Han; geçmişte ressamların, edebiyatçıların, kısacası entelektüel camianın uğrak yerlerinden biriydi.
Tarihî; yapıların yıkılıp yerlerine otel ya da AVM yapılması artık adiyattan haberler haline geldi. Beyoğlu'nda bulunan son kalelerden Narmanlı Han da geçtiğimiz günlerde dozerleri aldı içine. İtirazlar, kavgalar sürüyor lakin geçmişte bağrında Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçıları, sahafları, plakçıları barındırmış bu han, varlığını eski halinden uzak restorasyonuyla devam ettireceğe benziyor. Kültür sanat tarihimizde 185 yıllık bir kapıyı daha kapatırken, Narmanlı Han'dan kimler gelmiş kimler geçmiş bir hatırlayalım…
19. yüzyılda âbâd olan Beyoğlu'nun ilk binalarından olan Narmanlı Han, 1831'de inşa edildi. Rusya Elçilik Sarayı tamamlanana kadar Rus büyükelçiliği olarak kullanıldı. Sonrasında ise bir Rus hapishanesine dönüştü. Birinci Dünya Savaşı patlak verip de Osmanlı ve Rusya ayrı düşünce bir süre metruk kaldı.
Lakin çok geçmeden Bolşevik İhtilali gerçekleşince, çarlık taraftarı mültecilerle birlikte yeniden hareketlendi. Bir rivayete göre de, Stalin döneminde Sovyet vatandaşlığından çıkarılan ve bu sürede İstanbul'da Büyükada'da yaşadığı bilinen büyük rakibi Troçki bir süre Narmanlı Han'da saklandı. Son olarak Rus tüccarların ticaret ofislerinin macerasına tanıklık eden hanın seyri, 1933'te Narmanlı ailesine satılmasıyla çehre değiştirdi.
Tanpınar'ın yurdu, ‘Huzur'un ev sahibi
Aslen Erzurum'un Narman ilçesinden olan ünlü İstanbul tüccarları Avni ve Sıtkı Narmanlı kardeşler, bugünün rant kovalayan anlayışına hayli uzaktı. Taşralı tüccarların ciddi para tekliflerine mukabil, sanata meraklı Narmanlı'lar, burayı daha düşük meblağlara sanatçılara, edebiyatçılara kiraladı. Böylece han, döneminde küçük bir kültür ve sanat merkezine dönüştü. O yıllarda ‘Narmanlı Yurdu' olarak anılan mekânın en önemli sakinlerinden biri kuşkusuz Ahmet Hamdi Tanpınar'dı. Bir huzursuzluğun romanı olan Huzur'u büyük ölçüde bu yurtta yazan Tanpınar, kim bilir Narmanlı'da nelerden esinlenmiş, neler yaşamıştı… Ünlü edebiyat profesörü Berna Moran'ın eşi ve kendisi de bir akademisyen olan, yaşamı boyunca entelektüel tarihimizin önemli figürleriyle bir arada bulunan Tatyana Moran, Dün Bugün kitabında Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Narmanlı macerasını şöyle anlatıyor:
“Ankara'dan döndükten sonra Hamdi profesör olarak edebiyat fakültesine girdi. Aynı zamanda da güzel sanatlarda ders veriyordu. Malî; durumu düzelmişti. Bana artık ablasının evinden ayrılıp taşınmak istediğini söyledi. Aklıma derhal bizim Narmanlı Yurdu'nda giriş katında küçük bir daire geldi; bir büyük oda, mutfak ve banyodan ibaretti. Ucuza da vereceklerdi. Teklif ettim. Hamdi çok sevindi. Derhal tuttu ve taşındı. Perde olarak gazeteler yapıştırdı. Bir iki tabak, bardak satın alındı.
Hamdi bir gün hasta oldu. Bizim hizmetçi Melahat aşağıya inip, ‘Hamdi Bey nedir o eski yorgan, o sizi ısıtmıyor, perdeleriniz de yok, niye böyle oturuyorsunuz?'. ‘Param yok.' demiş Hamdi. ‘Bunları size taksitle yaptırırım.' ve yaptırdı da. Bu daire her akşam dolup taşıyordu; Bedri Rahmi, karısı, kız kardeşi Mualla… Sabahattin Eyüboğlu, ressam Zeki Faik İzer, Mehmet Ali Cimcoz ve karısı Adalet… Türküler söylenir, yenilip içilirdi.”
Kimler gelmiş kimler geçmiş…
Narmanlı Yurdu'nda sanatçılar, sadece Tanpınar'ın misafirleri değildi elbet. Ünlü heykeltıraş Firsek Karol, üç odayı birleştirmiş, atölye olarak kullanıyordu. Bedri Rahmi Eyüboğlu da buradaki bir dükkâna yerleşmişti. Narmanlı Yurdu'nun altındaki Mimoza Şapkacısı'nda resim sergileri açılmış, Bedri Rahmi de bunlardan birine katılmıştı. Mimoza Şapkacısı, aynı zamanda Türkiye'de kurulan dördüncü sanatçı birliği olduğu için kendilerine alfabeden düz hesap dördüncü harfi isim olarak seçen ‘D Grubu ressamları'nın da ilk sergisine ev sahipliği yapmıştı. Bunlardan başka yine ressam Aliye Berger'in atölyesi de Narmanlı'daydı. Dönemin ünlü Ermeni gazetesi Jamanak, yayım hayatını 60 yıl burada sürdürmüş, gazeteci Neşet Atay, Ulus gazetesine İstanbul haberlerini buradan geçmişti.
80'li ve 90'lı yıllara geldiğimizde Narmanlı Han, eski cazibesini kaybetti fakat yine de içindeki plakçısı, sahafı, çay bahçesi, akasyaları ve mor salkımlarıyla gençlerin uğrak yerlerinden olmaya bir süre daha devam etti. Onlar da handan ayrıldığında bir noter, bir bekçi, yaklaşık 70 kedi ve onların bakımını üstlenen bir hayırsever, hatta daha sonra da tavukların yurdu oldu. Özetle giderek metruk bir hale büründü. Yaklaşık 15 yıldır restorasyonuyla ilgili dedikodular süren ve eski haline çoktan küstürülmüş olan bu tarihî; yapıyı bugünlerde ziyaret etmek isterseniz etrafını saran demir perdeleri seyredebilirsiniz.