Tüm sporların anası olarak nitelendirilen atletizmin Türkiye'deki en büyük organizasyonu olan ‘İstanbul Maratonu', eski İstanbul'da koşmak isteyen sporseverleri Boğaz'da bir araya getiriyor. Bugün 37.si koşulacak maraton öncesi 50 yaş üstü tecrübeli koşuculara kulak verdik.
Bugün, İstanbul yine tarihî; bir güne şahitlik edecek. Binlerce insan iki kıtayı yürüyerek veya koşarak geçmek, bu ana tanıklık etmek için bir araya gelecek. Kıtalararası koşulan ilk ve tek yarış olma özelliğine sahip olan ‘İstanbul Maratonu' nam-ı diğer ‘Avrasya Maratonu', 1979'dan beri her yıl gerçekleştiriliyor. Son yıllarda, maraton (42 km), 15 kilometre koşusu, 10 kilometre koşusu ve halk yürüyüşü olmak üzere dört farklı kategoride icra ediliyor.
İstanbul Maratonu, katılımcı profili açısından da dünyanın en renkli maratonlarından biri. Her yıl binlerce insan, iki kıtayı geçme fikrini fırsata çevirerek, Boğaziçi Köprüsü'nden başlayarak Dolmabahçe Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Camii, Yerebatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii'nin yanı sıra Karaköy, Haliç, Fener ve Balat gibi buram buram tarih kokan semtlerdeki asırlık mekanları şehrin keşmekeşinden arındırılmış bir şekilde görebiliyor. İstanbul Maratonu'nun, 2012 yılından itibaren sponsorluğu Vodafone Türkiye'ye ait. Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Ender Buruk, bu yıl 30 bine yakın sporcunun maratona katılmasını beklediklerini söylüyor.
Maraton, birbirinden farklı hikâyelere de şahitlik ediyor. Neler yok ki; kimi kendini bildi bileli koşuyor, kimi ise 40'ından sonra koşmaya başlamış. Hepsinin ortak noktası ise koşmayı bir hayat biçimi haline getirmeleri. Biz de, 50 yaşını aşmış koşuculara kulak verdik...
Bahattin Boğaz: Her sabah 10 kilometRe koşuyorum
“12 yaşımda İstanbul'a geldim ve bugün sahibi olduğum Kurtuluş'ta bulunan pastanemde çırak olarak işe başladım. 13 yaşımda Kurtuluş semtinin spor kulübüne kaydoldum ve 15 yaşımda lisanslı atlet oldum. O günden bugüne koşmaya devam ediyorum. Hiç koşmadığım günlerde bile her sabah 10 kilometre koşuyorum. Spor sayesinde vücuduma zararlı hiçbir madde koymuyorum. Ertesi gün antrenmana gideceğim diye ona göre besleniyorum, erken yatıyorum. Benim kilom 40 yıldır aynı. Yaptığım iş kilo almaya çok müsait. Ama hayatımı spor sayesinde kontrol altında tutuyorum. Hedefim yaşadığım sürece koşabildiğim kadar koşmak. İstanbul Maratonu'nda ve dünyanın birçok ülkesinde gerçekleşen maratonlarda koştum. Avrupa'nın genelinde 35 kez maraton koştum. Vodafone İstanbul Maratonu çok iyi organize ediliyor ve katılımın her geçen yıl arttığı görülüyor. Bana Roma Maratonu mu, İstanbul Maratonu mu diye sorsanız kesinlikle İstanbul Maratonu derim. Şu an 69 yaşımdayım.”
Türker Engin: 50 yaşımda
42 bin metre koştum
“Özel bir şirkette danışmanlık yapıyorum. Sanırım iki buçuk, üç sene kadar önceydi. Arkadaşlarımın kurduğu koşu grubu ‘Hareket Candır'ın ilk koşularına katıldım. Amacım onlara destek olmak, kalabalık etmekti. Her pazar sabahı Belgrad Ormanı'nda koşar ve spor yapanları destekleyecek birilerini konuşmacı olarak çağırır, Hareket Candır. 2013'te ultra maratoncu bir sporcu gelmişti. 49 yaşındaydım o zaman. Ben de hep merak ederdim, ‘Bir insan 42.195 metre durmadan nasıl koşar? Neler hissder?' diye. Dedi ki: ‘İlerleyen yaşlarda uzun mesafe koşuları daha rahat yapılır.' O an 50. doğum günüm için kendime bir maraton hediye etmeye karar verdim. 2014 yılında Vodafone İstanbu Maratonu'nda bu hayalimi gerçeğe dönüştürdüm. Ayrıca, metresi 1 TL diye bir kampanya başlatan Antalya ZİÇEV servis arabası projesi için de bağış topladım. 42.195 metreyi 4.52'de tamamlayarak tek başıma 42.345 TL topladım. Koşu artık benim için terapi, bir yaşam biçimi. Bundan sonra koşmaya devam edebilmek için yeni hedefler koyma arefesindeyim. Belki 5 büyük maraton, belki 7 kıta 7 maraton.”
Bakiye Duran: Engel tanımayan, ‘ilk kadın ultra maratoncu'…
“56 yaşındayım. Samsun'da bir köyde büyüdüm. Okullarda bir aktivite olsun diye ya da öğretmenlerimiz istediği için koşardım. Yaz aylarında köyde hayvanlarımızı otlatırken kendimi denemeye çalışırdım. Eve geldiğimde lastik ayakkabılarım parçalanmış olurdu. 1989 yılında okuldan eve dönerken, o zamanki ismi ile Avrasya Maratonu'nun afişini gördüm. Ertesi gün kayıt oldum. Okulun futbol takımından ödünç şort ve atlet aldım. Yarış sonucunda genel sıralamada bayanlarda 10., yerli bayanlar arasında 1. oldum. Hayatımın dönüm noktası oldu. Sonrasında da pist yarışları, kros yarışları, ultra maratonlar, macera yarışları, bisiklet yarışları gibi sayısız yarışa katıldım. 2000 yılında Hollanda'ya ‘Ultra Maraton' koşmaya gittim. Koşarken yarışın 100 kilometre olduğunu öğrendim ve tüm gücümle yarıştım. Bayanlarda 3. olarak bitirdim. O günden sonra birçok ultra maratonda dereceler aldım, rekorlar kırdım. Ultra maraton koşmak benim bedenimle birlikte hayatımın kalitesini de değiştirdi. Zenginlik, güzellik gibi duygular yok oldu. İnsan olmayı ve insanların isterlerse neler yapabileceğinin bir sınırı olmadığını öğrendim. İstanbul Maratonu ile insanlar koşmanın bir eziyet değil, bir eğlence olduğunu düşünmeye başladı. Verilen mesajlar ile insanların kitleler halinde maraton yarışına katılması ve İstanbul halkının kendi şehrine, kendi şehrindeki yarışına sahip çıkması sağlandı.”